İnsanın kendini tanıma sürecinde yaşadıkları ve edindiği tecrübeler benlik dönüşümünde çok belirleyici olur.
Nesnel dünyanın kendisiyle ve kendi iç dünyası arasında yaşadığı uyumsuzluk bireyin ruhsal kimliğinde yeni bir değişime, dönüşüme sebep olur. Ayşe Şasa, “Delilik Ülkesinden Notlar” kitabında, “Akıllılar dünyası, tek boyutlu bir realite içinde yaşıyor. En gelişmiş şekliyle üç boyutlu. Benim realitemin onlarca boyutu var. Yüzlerce kristal prizmadan oluşan bir evren bu” der.
Eskiden beri bilinen kavramların, örneğin iyinin, kötünün, doğrunun, yanlışın tanımları nasıl değişebildiyse, yüzyıllar içerisinde delilik kavramı da kendi içerisinde bir değişim, dönüşüm geçirmiş.
Bütün disiplinler, tıp, psikoloji, sosyoloji, felsefe, edebiyat, tarih ve sanat delilik kavramını farklı farklı mantıkla çözmeye çalışmış. Bu yüzden deliliğin tek bir anlamı, açıklaması yok, zamana göre farklı anlamları olmuş. Eskiden de, günümüzde de toplum düzeninin dışına çıktığında, toplumun geneline, ahlaki değerlere ayak uyduramadığında insanlar “sen delisin” diye yargılanır. Burada söz konusu olan, toplumcu sosyal kuralların, gereksiz otokontrolün yarattığı çok kuralcı, insanın anlaşılamamasından kaynaklanan bir deliliktir.
Ama diğer yandan, kendini akıllı zanneden, egemen oldukları bir dünyada kendi değerlerini mutlak sayan, kendi inandıkları ilahları insanlara kabul ettirmeye çalışan bir anlayış da var. İnsanlara, hayvanlara, kadınlara zarar veren, vuran, öldüren. Her şeye nizam verme hevesiyle ortaya çıkan, zorbalıkla dünyanın kendilerinin kurdukları bir düzen içerisinde hareket etmesi gerektiğini düşünen deliler. İnandığı dinin, mezhebin uğruna insanlara acılar yaşatan, dini sadece şekilden ibaret sanan, din kisvesi altında insanları sömüren, birilerinde keramet olduğuna inanıp ayaklarına kapanıp sadece kendisinin cennete gideceğine inanan deliler.
Ay’ın hareketlerine, Güneş’in dönüşüne bakıp bir takım hükümler çıkarmaya çalışan, hayatını astronomik olaylara bağlayan, içtiği kahvenin fincanında, iskambil, tarot kağıtlarında mutluluğu arayan, türbelerde mum yakıp çaput bağlayan, yatırdan şifa bekleyen ya da çocuk isteyenler. Sosyal medyada göstere göstere yediğini, içtiğini paylaşan deliler. Parayla, malla övünen, bunların bütün ayıpları örteceğini zanneden deliler. Hangi konuda tartışırsanız tartışın din, siyaset, ekonomi, hakkında kalıplaşmış doğruları olan, Hz. Musa yanına gelse peygamber olmadığını iddia eden, sıkıştığında şiddete, öfkeye, kötü söze başvuran, yaptığı iyiliği başa kakan deliler. Dünyanın diğer yarım küresinde bir kelebeğin verdiği huzuru kıskanan, insanların hep gamda olması gerektiğini düşünen deliler.
Eskiden filozoflar, deliliği özgürlük veya mutluluğu merkeze alarak yorumlamış. Dini bir anlayışla ele alınan delilik önceleri büyü, şeytan, günah, yaratıcıdan uzaklaşma kavramları ile ilişkilendirilen olumsuz bir mantığı ifade ediyormuş. Sanayi Devrimi’nde ise insanların deliliğe bakışı biraz daha insancıl olmuş, dini kavramlar dışında yorumlanmış. İlk Çağ medeniyetlerinde tanrıya, otoriteye karşı çıkan insanların tanrı tarafından cezalandırıldığı, Orta Çağ kültüründe şeytanın, kötü ruhların insan ruhunu ele geçirdiği düşünülmüş.
Salvador Dali, Pablo Picasso, Van Gogh, Dostoyevski, J. J. Rousseau, Oscar Wilde, Shakespeare, Mayakovski, Nietzche, Maupassant, Mallarme ve Pascal, bir şeyler üretmelerine rağmen rahatsız, takıntılı, hasta, halk diliyle deliydiler. Ama küçük ilahlar gibi kibir içinde, kendilerinden emin konuşmadılar. Bizim tek boyutlu baktığımız dünyaya onlar birkaç boyuttan bakabilmişler ki bugün onlara eserlerinden dolayı halen saygı gösterebiliyoruz. Bu da, delilik ile dahilik arasındaki çizginin her zaman belirsizliğini koruduğunun ispatıdır.
Her toplum kendini belli kodlara göre şifreler, genelinin yaptığı şeylerin, verdiği tepkilerin dışında bir anlayışın içinde olunca insan “deli” diye nitelendirilir. Ama aslında dünya denen tımarhanede herkes delidir!
Tımarhanenin önünden geçen biri bahçede sessizce durup düşünen deliye, “Kaç kişisiniz” diye sorar. Delinin verdiği cevap efsanedir: “Sen bizi boşver, asıl siz dışarıda kaç kişisiniz?”
Dünyada kendisini kusursuz, mükemmel zanneden çok insan var; aklı başında olmayan, dengesiz, vicdansız, arzunun, hırsın kurbanı modern şeytanlar.
Viktor Hugo’nun dediği gibi, delilik hassas insanların protestosudur.