İlk kez Florida’da gördüğüm iguanalar artık hayatımın bir parçası oldular.
Oysa arada bir kızına gelip giden Asuman Hanım onları görmeye dayanamıyor. Kızının evi su kenarında olduğu için görmemesi de mümkün olmuyor. Üstelik biri de o evin demirbaşı. Evi satan kişi yeni sahiplerinin yabancı olduğunu bildiğinden “hiç korkmayın, size en küçük bir zararı olmaz” demiş. Ben unuttum ama bir de isim takmış bu iguanaya. Nitekim Asuman Hanım’ın kızı ailesiyle yıllardır o evde yaşıyor ve artık epeyce ihtiyarlamış olan bu evcilleşmiş iguanayla da hiçbir sorunları yok. O da evin daha doğrusu bahçenin bir parçası. Sadece yüzme havuzunun kenarlarında dolaşırken kakasını yapıp pisliğe neden olabiliyor. Gide gele Asuman Hanım da alışacaktır eminim.
Ancak Jülide Hanım alışmayı reddediyor. O çok daha uzun zamandır Florida’da ve su kenarında yaşıyor. Onun da havuzunun etrafındaki betonları iguanalar kirletiyor. Buna kızan Jülide Hanım bir silah almış. Yanılıp onun arazisine girenleri vuruyormuş. Biraz da yaşı olduğundan, “Öldürüyor musunuz yani?” soruma karşılık “Gözlerim hâlâ keskin, bir atışta vuruyorum” diye övünüyor. Onun sayesinde öğreniyorum ki iguana öldürmek suç değilmiş hatta iguana öldürmek için özel üretilmiş silahlar satılıyormuş Florida’da.
İnsana bir zararları olmayan iguanalarla benim bir derdim yok. Benim derdim iguana görünce de su ve manzara görünce de fotoğraflamakla. Gene bir gün, bir minik gölün kenarında fotoğraf çekiyordum ki kafamın üzerinden kocaman bir şey uçarak göle düştü. Aniden çıkan suyun sıçrama sesi yüzünden ben de yerimde zıpladım. Meğerse ağaçtan göle atlamış bir iguana. Tam da benim tepemden geçerek.
Eskiden bir gün “büyük kanal” denilen nehirden bozma devasa su yollarında dolanarak, konumları da kendileri de muhteşem olan kıyı evlerini görüp bunların hangi ünlülere ait olduğunu anlatan rehber eşliğinde, turistik bir tekne turu yapmıştık. İstanbul’da Boğaz turu yapmak gibi. Tur kapsamında akşam yemeği için de bizi bir adaya götürdüler. “Yerlilere ait otantik ada” diye kakalanan bu yer tam turistikti. Ancak hakkını teslim etmeliyim, üzerindeki hayvanat ve botanik bahçesi ile yemeklerin kalitesiyle, yemek sırasındaki gösterilerle dört dörtlük bir turistik aktivite idi.
Ancak beni bu minik adada en çok etkileyen iguanaları oldu. Tekne kıyıya, bir ağacın altına yanaştığında, bu ağacın dallarında yani tam tepemizde bir iguana gördüm. Turuncu yeşil renk kombinasyonu çok göz alıcı olmasının yanı sıra boynundaki sarkan derinin katmanları da öyle çok, öyle etkileyiciydi ki anlatamam. Ben adaya çıkmak yerine tepemdekiyle göz teması kurmaya çalışırken o arada bir göz kapağını kaldırıp bakıyorsa da çoğunlukla gözlerini kapalı tutuyor, sanırım uyuyordu.
Sonra onun hemen üzerindeki dalda bir başkasını gördüm. Dikkatli bakınca diğer dallara yerleşmiş birçok başkasını daha gördüm. Saymaya kalktım sayamadım. Hepsi gökkuşağı gibi rengarenk, ağacın dallarına sarılmış uyuklar vaziyetteydiler. Bu iguanaların bolluğu ve renk cümbüşü yanında gövde kalınlıklarının benimkinden fazla, upuzun kuyrukları da hesaba katılırsa boylarının da benimkinin iki katı olduğunu söylemeliyim. O kadar büyük (sanırım ihtiyar) iguana bir daha da görmedim. Ancak boy boy, renk renk, çeşit çeşit iguanalardan en az birini her gün görüyorum desem yalan olmaz.
Bir şey hayatınızın parçası olunca onu bildiğinizi sanıyorsunuz. Yine bir İguana ile karşılaşmamızda birkaç arkadaş renklerini konu ettik. Bazıları yemyeşil, bazıları kahverengi, bazıları karmakarışık ama capcanlı renklerde olduğundan, birimiz “Türleri farklı da ondan” birimiz “Yaşı ile alakalı olarak rengi değişiyor” dedik, anlaşamadık. “Yok canım bulunduğu ortama göre rengini değiştiriyor” diyene “Onlar bukalemun, bunlarsa iguana” diye itiraz ettik. Sonunda anladık ki tanıyoruz ama hakkında pek de bir şey bilmiyoruz. O yüzden ben de Google’a sordum. Öğrendiklerimle kafam daha da karıştı.
“Asıl yaygın iguana türü yeşildir. Ancak yeşil iguanaların bazıları çok canlı bir yeşilken bazıları mat yeşil hatta mavimsi yeşil bile olabilir. Bazıların kahverengimsi bazıları turkuazımsı olmalarının nedeni ise genetik. Kendisi yemyeşil kafası kırmızımsı olanlar bile var. Hatta albino olanları bile görülmüş.
Gençken genellikle parlak yeşil ya da parlak maviler ama gövdelerinde ve kuyruklarında koyu kahverengi çizgiler de bazen olabiliyor. Yaşlandıkça ise yeşilleri parlaklığını yitiriyor. 18 aya erişmiş bir iguananın gövde ve kuyruğundaki koyu renkli çizgiler ve lekeler belirginleşiyor. Yaşlanmayla birlikte kafasındaki yeşil renk de giderek grileşip soluyor.
Erkek iguanalar çiftleşme sezonu yaklaştığında turuncu bir renge dönüşüyor. Bazılarında tepeden kuyruğa koyu turuncu renk görülürken bazılarının gövdesi ayakları ve/veya sarkık gerdanı turunculaşıyor. Dişi iguanalarda da turuncu renk gelişebiliyor ama daha az belirgin. (Yani kendini beğendirmek için süslenip püslenenler erkekler)
Çiftleşme dönemi bittikten sonra turuncu renk hemen kaybolmuyor. Özellikle ortamda başka iguanalar varsa yani rekabet sürüyorsa. Kedi köpek hatta insan varlığı da baskın olmaya çalışan iguanadaki rekabetçi rengin devamına neden oluyor.
Çevre koşullarındaki değişiklikler de iguanaların rengini değiştiriyor. Hava soğudukça renkleri kararmaya başlıyor. Koyu rengin ısıyı emmesini sağlamaya çalışan bu canlılar sıcağı seviyor çünkü. İguana kapkara olduğunda soğuktan donduğu anlamına geliyor. Florida soğuduğunda gerçekten de donup yaşadıkları ağaçlarının tepesinden patır patır yere düşüyorlar. Hava ısındıkça da buzları çözülüp canlanıyorlar. Ancak eğer hava ısınmazsa ya da düştükleri yer toprak değil de beton ya da araba gibi sert bir zeminse ölüyor zavallıcıklar.
Yılanlar gibi tümüyle değilse de iguanalar da deri değiştiriyor. Yama gibi yer yer soluk ya da beyaz olan deri bölgeleri oradaki eski derinin atıldığını yenisinin yapılmakta olduğunu gösteriyor. Eğer karaciğerleri hastalanmışsa renkleri soluk sarıya dönüşüyor (Bizse safra kesemiz çalışmadığında koyu sarı oluyoruz) Bazı mantar enfeksiyonlarında da ciltlerinde kararmalar oluşuyor. (Bizde de oluyor) Eğer ciltlerine darbe aldılarsa yaraları pembe yumuşak kabuksuz görümlü oluyor. Yanıkları da siyah oluyor. (Ne çok benziyoruz demem ne salakça değil mi?)
Ciltleri bakteriyal enfeksiyona uğrarsa kahverengileşiyor ki bu da yaşadıkları ortamın kirletilmiş olduğu anlamına geliyor. (Sokakta yaşayan insanların ciltlerini gördünüzse!) İguanalarda da parazit hastalıkları ishaller ve kabızlık gelişebiliyor. Bu durumlarda da iguanaların rengi hardal rengine, kahverengine ya da iyice karanlık bir renge dönüşebiliyor. Besin yetersizliği ya da bu türden hastalıklara bağlı renk değişikleri genellikle başında ve gövdesinde oluşuyor. Durum düzelmezse ayaklarına ve kuyruğuna da yayılıyor. (Bütün bunlar bana eski hekimlerin sadece bakarak isabetli teşhisler koyabildikleri zamanları hatırlatıyor)
Ben Google sayesinde iguanaların renk farklılıklarını öğrenmekten çok memnun oldum. Üremek istediklerinde, tehdit altında hissettiklerinde, yaşlandıklarında ya da hastalandıklarında oluşan renk değişimlerini öğrendiğime çok sevindim. Bu kapsamda biz de öfkelenince kıpkırmızı oluyoruz, hayattan vazgeçince sararıp soluyoruz diye düşünmeden edemedim.
Sıradan bir insan olarak bunları düşününce, neden bizim de yaşlandıkça saçlarımız ağarıyor ve neden her birimizde başka bir zaman diliminde ağarıyor ve neden önce kafamızdan başlayarak rengimizi kaybediyoruz, diye merak ettim.
Bir hekim olarak da “Vitiligo” denilen cildimizde yer yer boyasız alanlar oluşması ile giden hastalığın, iguanaların parça parça deri değiştirirken oluşan soluk renkli yamaları ile alakasının araştırılması gerektiğini, yeni deri yapan ve o deriyi boyayan iguana geninin izole edilip Vitiligosu olanlarda denenmesi gerektiğini düşündüm. Umarım birileri benden önce düşünüp çalışmaya başlamıştır.
Peki siz cildimizin ve kıllarımızın duygu durumumuzu, sıkıntılarımızı ve sağlığımızı doğrudan yansıttığını biliyor musunuz?
Cilt ve kıl sağlığının içtekini dışa vurduğunu, kozmetiklerin ise görüntüyü kurtararak bize moral verirken aslında ağızdan alınmışçasına cildimizden geçip bedenimize sirayet edip bizi içten içe çürüttüğünü biliyor musunuz? Yoksa umursamıyor musunuz?
Iguanalar yaşayan dinozorlar sülalesinden. Yani milyarlarca yıllık atalarımızla yan yana yaşıyorken onlardan öğreneceğimiz çok şey var…