Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ile Edremit Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği 6. Edremit Kitap Fuarı’na katılan eski Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili ve yazar Güldal Mumcu eşi Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü suikastın sonrasında yaşananlarla ilgili önemli açıklamalar yaptı.
Kitabı “İçimden Geçen Zaman”ı Edremitliler ile konuşan Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara’daki evlerinin önünde bombalı suikasta kurban verdiği eşi Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu’nun 82’nci yaş günü yaklaşırken (22 Ağustos) suikastı ve sonrasında yaşanan hukuk garabetini farklı yönleriyle anlattı.
Kitabını eşinin ölümünden sonra 21 yıl sonra ancak yazabildiğini belirten Mumcu, “Olayları o kadar hızlı yaşıyordum ki, bir arkadaşım ‘lütfen bize anlatırken bunları kasete alalım. Hem senin yazmaya vaktin kalmıyor. Hem de bize söylerken kaydet geçsin. Bu şekilde daha iyi olur’ dedi. Onun önerisini yerine getirdim. Ve birçok kimse bu kadar ayrıntıyı nasıl hatırlıyor dedi. Kitabı okuduğunuzda görebilirsiniz. Bu kasetler benim çok işime yaradı. Aslında biz sözlü bir toplumuz. Anılarımızı yazılı bir şekilde bırakmıyoruz” diye konuştu.
Eşini kaybettikten sonra Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nı çocuklarıyla birlikte kurduklarını hatırlatan Güldal Mumcu, “Vakıfta hem gazetecilerin yetişmesini sağlamak hem de bu tam oluşmamış yazma alışkanlığımızı geliştirmek için yazma seminerleri düzenledik. Otuz yıl oldu ve bu seminerlere katılan katılımcılarımızdan birçok yazar topluma kazandırıldı” dedi.
Tarihe not düşmenin çok önemli olduğunu belirten Mumcu, bunun bilinciyle bu sözlü dökümanları kağıda döktüğünü ve buradan ‘İçimden Geçen Zaman’ın ortaya çıktığını söyledi.
Suikastın soruşturma sürecine ilişkin de konuşan Güldal Mumcu, Uğur Mumcu davasının ilk savcısı Ülkü Coşkun’u kastederek şunları söyledi:
“Bir savcı görevlendirdiler. Benim bilgime başvurmak istedi, eve geldi. Çeşitli şekillerde sorular sorup konuştuk. Ondan sonra çok garip şeyler söyledi. Neyse biraz tartıştık savcıyla. Avukatımız rahmetli Emin Değer de yanındaydı. Ve konuşmamız sona erdi. Her şey bitti. Savcı dedi ki bana ‘Güldal Hanım üstüme gelmeyin. Bu işi devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözer’ dedi. Ben de nasıl yani dedim. Şu filmlerde görüyoruz, onlar gibi mi dedim? ‘Hı’ dedi, ondan sonra peki temizlikçilerini de yolladılar mı, o filmlerde görüyoruz dedim. ‘Evet ama bunu bir yerde açıklarsanız reddederim’ dedi.”
Tam bir yıl beklediğini, bu sırada çeşitli olaylar yaşandığını ve bir yıl sonra da savcı Ülkü Coşkun’un yerine başka bir savcı getirildiğini söyleyen Güldal Mumcu şöyle devam etti:
“O zaman bir dilekçe verdim. Çünkü söz uçar yazı kalır biliyorsunuz. Devlet de sistemde yazılı bir şeyi elinde tutmaya ve ona cevap vermekle yükümlü hisseder kendini, o yüzden kayda girsin istedim. Dilekçemi verdim ve yeni savcıya da sorularımı sordum. Ondan sonra işte o savcıyla görüştük. Sonra savcı tekrar değişti. Ondan sonra bir savcı geldi, Kemal Erhan diye. Kendisini ziyarete gittik. Kemal Bey bu ziyarette ‘kim yaptı bunu’ diye sorduğumuzda ‘biraz mafya, uluslararası ilişkiler, istihbarat örgütleri’ dedi. Şimdi hani böyle komplo teorisi yazarsınız ya bunu o yapmıştır, şu yapmıştır gibi… Ama bir savcı bunu söylediğine göre bir şey vardır. Tabii bunun ne anlama geldiğini sordum, bunların adı sanı yok mudur diye sordum. ‘Benim size söyleyebileceğim bu kadar’ diyebildi. Bir müddet sonra da Savcı Kemal Erhan evinde ölü bulundu.”
Savcı’yı otopsi yapılmadan alelacele gömdüklerini belirten Güldal Mumcu, o dönemde yaşananları şöyle anlattı:
“İtiraz ettik, otopsi istedik ama sonuç alamadık. Neyse sonra yine bir başka savcıya verildi soruşturma. Sonra Meclis’te iki komisyon kuruldu. Bir faili meçhul cinayetleri araştırma komisyonu, anımsarsınız. O dönemleri hatırlayanlar bilir. Bir tane de Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu kuruldu. Ondan sonra komisyon raporu yazıldı. Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu raporu yazıldı. Bunlar tekrar İçişleri Bakanlığı tarafından araştırılması gereken unsurlardır diye maddeler halinde sıralamışlardı sonuç bölümünde. O zaman Mesut Yılmaz başbakan olmuştu, Meclis Başkanı da Hikmet Çetin’di. Biliyorsunuz, meclis komisyonu kurulduğu zaman meclis başkanlarının bunları gerekli yerlere yollaması gerekir. Öyle olunca Hikmet Çetin’i ziyaret ettim ve dedim ki bunu sümen altına koymayınız. Başbakan’a bunu yollarsanız gereğini yapar. Hikmet Çetin ‘tamam ben bunu yollayacağım Başbakan’a’ dedi. Ben de o zaman Mesut Yılmaz’a gittim ve dedim ki size yolladığı zaman lütfen bunun gereğinin yapılması için harekete geçilmesini sağlayınız. Neyse her ikisi de bu işin gereğinin yapılması için harekete geçtiler doğrusu.
Saadettin Tantan zamanında da bizi çağırdılar. Bunun gereken neyse yerine getirileceğini söylediler. Tekrar soruşturma açıldı. Birçok kişiyi yakaladılar. Bunların birkaçı ceza aldı. Fakat bizim bizim araca bomba koyan sanık hala yok. Oğuz Demir adlı şahıs hâlâ yakalanamadı.
Bu cinayet tamamen çözülmüş değil. Bütün her şeyi açıklayacağını söyleyen bir sanık, Vatan Caddesi’nde MİT’in karşısında kafasından vurularak öldürüldü. Şimdilerde ise HÜDAPAR gibi bir yapılanmanın Meclis’e girdiğini gördümüz zaman ‘bu işi devlet yapmıştır’ lafının yerinde bir laf oluğunu kabul ediyorum.”
Güldal Mumcu “Mücadelemize devam etmek zorundayız. Değerlerimizi, kültürümüzü unutmamamız lazım. Cumhuriyetin temel değerlerini, çağdaşlığı, uygarlığı her zaman bilgiyi, donanımı en iyi şekilde yerleştirecek eğitim sistemini kurmamız lazım” derken ilerleyen süreçte uzun yıllar yakından tanığı olduğu Türkiye siyasetinin arka odasında yaşananları da kaleme alma düşüncesinde olduğunu söyledi.
(Contact More PR Basın Bülteni)