Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu’nun (YAYFED) verilerine göre, bu yıl geçen yıla göre yaklaşık iki kat fazla, 400 milyon adet kitap kopyası basılacak.
Bu da e-kitapların en azından yakın bir gelecekte basılı kitap satışını tamamen bitiremeyeceğini gösteriyor. Yeni teknolojiler ile gazete ve dergileri bilgisayar, cep ve tabletten okumak gittikçe daha kullanışlı bir hale gelmeye başladı. Üstelik ortada fiziksel bir ürün olmadığı için kargo beklenmiyor, her kitap ayağımıza geliyor.
Fakat devamlı dijital bir cihaza bakarak içerik okumaya çalışmak göz sağlığı sorunlarına neden olabilir, ayrıca ben de gelenekselciyim, basılı bir materyali elim de tutmak, sayfalarını çevirmek, kokusunu içime çekmek apayrı duygular. Birkaç yıl önce Netflix’in kurucularından Marc Randolph’dan akıllara zarar bir tavsiye gelmişti: İş dünyasında başarı için kitap okumayın!
Ben de tabii ki bu tavsiyeyi dinlememiş, tersine kendimi bir ay boyunca sadece kitap okumaya adamıştım. Video oyunlarından, streaming platformlarından ve tüm eğlence sektöründen uzak durup münzevi bir hayat sürmüştüm. Okumanın bilgi edinmek, öğrendiklerimizi pekiştirmekten tutun da sağlıklı bir uykuya dalabilmek de dahil sayısız bilimsel ve psikolojik faydalar sağladığı herkes tarafından biliniyor. Çok uluslu şirketlere sahip medya baronları ellerinden gelse Fahrenheit 451’deki itfaiyeci karakterler gibi kitapları yakacak veya Don Kişot karakterinin yel değirmenlerine saldırması gibi kitaplara savaş açacaklar. Basılı ya da dijital fark etmez türü ve konusu ne olursa olsun lütfen kitap okuyalım.
Tek suçlu onlar mı?
Sokak hayvanları yasası görüşmeleri, bu yazıyı yazdığım zaman dilimi itibarıyla TBMM’de devam ediyordu. Empati kuruyorum, çocukları veya bir yakını hayvanlar tarafından saldırıya uğramış kişilerin yaşadıkları tabii ki çok önemli.
Ama şimdiye kadar doğru düzgün çalışma yürütmemiş, gereken düzeyde kısırlaştırma ve sahiplendirme yapamamış belediyelerin yanlışını hayvanlar canlarıyla mı ödemek zorunda? Kuduz gibi başka hiçbir seçeneğin kalmadığı özel durumlar dışında hayvanlar durduk yere uyutulmamalı.
Bir canlı kendi rızası dahilinde dünyaya gelmediği için yaşam hakkı da elinden alınmamalı; teolojik açıdan da tartışmaya açıldığında bunun doğru olduğuna inanılmakta. Bazen narsist yanımız ağır basıp tür olarak kendimizi dünyanın merkezine koysak da hayvanlar ve insanlar diye bir ayrım yapılamayacağı, insanın da bir hayvan türü olduğu gerçeği ile yüzleşiyoruz. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bile hayvanları korumak için bazı kanunlar çıkarılmıştı.
Yaklaşık birkaç yüz yıl önce hayvanlar mahkemede yargılanıp ölüm cezasına bile çarptırılabiliyorlardı. Daima ileri gitmek varken niye eski çağlara dönelim?
Aytaç Koyun
Benzer yazılar:
https://medyagunlugu.com/delilik-ve-sokak-hayvanlari-2/
https://medyagunlugu.com/seri-katiller-ve-hayvanlar/