Bozkurtun tüm Türklerin totemi olduğu savı, Merih Demiral attığı golden sonra MHP’lilerin yaptığı kurt işaretini yapmasaydı pek dile getirilmeyecekti.
Tamamen doğru olmayan bu sav ne yazık ki dile getirildi, üstelik tarihçi diye bilinen birçok sağcı şahıs da bunu destekledi. Oysa her boyun hem totem hayvanları farklı hem de efsaneleri. Türkler tüm zamanlar boyunca boylar halinde yaşadı ve halen de öyle yaşıyor. Tabii şimdiki adları millet, her birinin olmasa da çoğunun devletleri var. Asya’daki devletleri en doğudan itibaren sayalım: Kırgızistan, onların üstünde Kazakistan, batıda Özbekistan ve Türkmenistan, Hazar Denizi’nin batısında Azerbaycan.
Rusya Federasyonu içindeyse, içinde Türk kökenli halkların yüzde beşten fazla nüfusa sahip olduğu devletler var (küçükleri almadım), Hakasya, Altay Cumhuriyeti, Başkurdistan, Çuvaşistan, Dağıstan, Kabardin-Balkar Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti, Mari-El Cumhuriyeti, Mordovya Cumhuriyeti, Yakutistan/Saha Cumhuriyeti, Tataristan Cumhuriyeti, Tuva Cumhuriyeti, Udmurtya Cumhuriyeti. Bu arada Çin’in egemenliğinde yaşayan Uygurları ve Romanya’nın egemenliğinde yaşayan Gagauz Yeri Özerk Bölgesi’ni unutmayalım.
Ayrıca İran’ın Azerbaycan’a komşu bölgelerinde de çoğunluğunu Azerilerin oluşturduğu eyaletler var. Bir yanlışı düzelteyim yine, İran’daki Azeriler de Türkçe konuşuyor ama onlara İran Türkleri demek yanlış olur. Çünkü bir de İran Türkleri var. Kaşkaylar, Türkmenler, Horasan Türkleri, Halaçlar, Sungurlar gibi. İran’ın kuzeydoğusundaki Türkmensahra bölgesinde yaşayanlar Sünni üstelik. Kıbrıs Türklerini, Balkanlar’daki Türk topluluklarını da unutmadım.
Görüldüğü gibi Türk kökenli topluluklar Türkiye’de yaşayan Türklerden ibaret değil. Her birinin ayrı bir adı, kültürü, tarihi var.
Hiong-noiler (Orta Asya Hunları diye yanlış bir adla anıyoruz) adlı devasa federasyonla aynı zaman diliminde başka Türk kökenli halklar da yaşıyordu o yörelerde.
“Türkler hakkındaki en eski kaynaklar, Çin tarihleri, miladdan önceki üçüncü asırda yaşayan tarih sahnesinde Türk olarak belirecek birkaç boy üzerinde bilgi vermektedir. Basmıllar, Kırgızlar, Uygurlar ve Çinliierin Ting-ling, T’ieh-le gibi adlar ile andıkları kağnı sahibi kabileler. Bu Türk boyları Çin’in şimalinden batıya doğru, Aral Gölü’ne kadar uzanan kuşak boyunca kurulmuş devletler olarak tanıtılmaktadır.” (Emel Esin, Türk Kültür Tarihi, İç Asya’daki Erken Safhalar.)*
Emel hocanın aynı yapıtından bir cümle daha alıntılamama izin verin. Ben söyleyince inanmıyorlar, bari hoca söylesin.
“Erken Türkler, şimali Eurasia kıtasında yaygın, muhtelif ırklardan (europid ve mongloid) boylar çevresinden idiler.”
Ve son bir alıntı. Çünkü “Türk sözcüğü tarihsel dönemler içinde değişen bir içerik kazanmıştır, onun için Türk halkları yerine Türkçe konuşan halklar denmesi gerekir. Türk sözcüğü ezelden beri aynı anlamı taşımıyordu” savıma güçlü bir dayanak oluşturuyor bu alıntı.
“Gök-Türkler zamanındaki Türk kültürünün vechesi, Türkçeye mahsus, Gök-Türk alfabesindeki kitabeler, yazmalar ve abideler ile gittikçe daha iyi öğrenilebilmektedir. Varılan netice şudur: Daha önce de kuzeyden ve doğudan gelen atlı boyların Hunların ve Kuşan kabilelerinin idaresinde bulunan, İpek Yolu üstündeki kozmopolit ticari şehirler, Gök-Türk devrinde, Türk kültürünün tesirleri ile, veche değiştirdi ve Türkistan oldu. Bu devirde, Türk adı devlet kurucu atanın unvan ve ondan inen boyun ismi olmaktan çıkıp aynı dili konuşan başka münferid boyları da içinde toplayan, büyük bir millet ismi olarak belirdi.”
Gelelim tarihçilerin söylediklerine…
M.S. 6. yüzyılın ikinci yarısı ve 7. yüzyıl başı arasındaki dönemde yazılmış Çin vakayinamelerinde, bir savaş sonucunda kavminin hayatta kalan tek üyesi olan çocuğun bir kurt tarafından büyütülerek ölümden kurtulması ve soyunu devam ettirmesi anlatılır. Çin kaynaklarına göre Göktürkler bu soydan gelmektedir.1
Bu öykü daha sonra Ergenekon destanı çerçevesinde anlatılmıştır. Yine 6. yüzyıla ait Çin kaynaklarında Türklerin tutsak kaldıkları bir mağaradan ya da dağlarla çevrili bir vadiden kurtuluşlarının öyküsü aktarılmaktadır. Ancak bu anlatılarda “Ergenekon” ismi yer almaz.2
“Ergenekon’dan Çıkış” öyküsü, 13. yüzyıl sonunda İlhanlı saray görevlilerinden Reşidüddin Hamedani’nin Cami’üt-Tevarih’inde (cilt I, bölüm I) anlatılmıştır.2 Ancak bu metinde anlatılan öykünün kahramanı Göktürkler değil, Moğollardır. Bu metinde Ergenekon vadisinden çıkış öyküsü ağırlık taşır, “kurttan doğan çocuk” motifi yer almaz.3
Sonraki dönemlerde, 15. ve 16. yüzyıllarda Çağatay Türkçesi ve Farsça yazılmış eserlerde Ergenekon destanı bir Moğol efsanesi olarak yer almaktadır. 15.-16. yüzyıllarda Farsça yazılmış bir eser olan Şeceretü’l-Etrak (Türklerin Şeceresi), 16. yüzyıl başında Türkçe yazılmış Tevarih-i Güzide-i Nusretname, 16. yüzyıl ortasında Türkçe yazılmış olan Zübdetü’l-Athar ve 16. yüzyıl sonuna ait Farsça bir kitap olan Abdullahname gibi metinlerde Ergenekon efsanesi aktarılır.2 Türk Dili ve Edebiyatı profesörü İsa Özkan‘ın aktardığına göre, 17. yüzyılda Ebul Gazi Bahadır Han‘ın Şecere-i Türkî adlı eserinde aynı öykü anlatılmıştır.1 Camiü’t-Tevarih’ten yararlanılarak yazılan bu eserde de Moğolların konu edildiği görülmektedir.
14. yüzyılda Reşidüddin Hamedani’nin kaleme aldığı Cami’üt-Tevarih adlı eserinin “Mujallad-i Awwal”in (Birinci Kitabı: Moğol tarihi) “Bāb-i Awwal” (Birinci Bölüm: Türk ve Moğol kabilelerinin tarihinde) Moğolların yaratılış destanı olarak anlatılan efsane, 17. yüzyılda Şiban’ın torunlarından ve Hiva Hanlığının hanı olan Ebu’l Gazi Bahadır’ın kaleme aldığı Şecere-i Türkî adlı eserde de Moğolların yaratılış destanı olarak anlatılır, bazı kaynaklara göre ise Ergenekon Destanı bir Türk destanıdır.
Bahsi geçen iki tarihi kaynakta Nekuz (Nüküz) ve Qiyan (Kıyan) adlı kardeşler ile onların eşleri Tatarlar tarafından yenilince önce Ergene Kon adı verilen dar ve sarp bir yere gitmiş, 400 yılda sülalesi çoğalıp oraya sığmaz olunca Ergenekon’dan çıkmıştır. Ergenekon’dan çıktıkları zaman yol göstericilerinin Börteçine olduğu düşünülmektedir.4
Şecere-i Türk Ahmet Vefik Paşa tarafından Çağataycadan Osmanlı Türkçesine çevrilmiş, bu çeviri Ekim 1863’ten itibaren Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlanmıştır. Ergenekon Efsanesi’ne ilişkin bölüm gazetenin 8 Kasım 1863 tarihli 143. sayısında yayınlanmıştır.5
A.Vefik Paşa’nın çevirisi
Moğol ilinde Oğuz Han soyundan İl Han’ın hükümdarlığı sırasında Tatarların hükümdarı Sevinç Han, Moğol ülkesine savaş açtı. İl Han’ın idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak yendi. İl Han’ın ülkesindeki herkesi öldürdüler. Yalnız İl Han’ın küçük oğlu Kıyan, yeğeni Nöküz ile eşleri kaçıp kurtulmayı başardılar. Düşmanın, onları bulamayacağı bir yere gitmeye karar verdiler.
Yabani koyunların yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağda dar bir geçide vardılar. Bu geçitten geçerek içinde akarsular, pınarlar, çeşitli bitkiler, çayırlar, meyve ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere gelince Tanrı’ya şükrettiler ve burada kalmaya karar verdiler. Bu yere “maden yeri” anlamında “Ergene Kon” adını verdiler. Kıyan ve Nüküz’ün6 oğulları çoğaldı. Dört yüzyıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldılar ki, Ergenekon’a sığamadılar. Atalarının buraya geldiği geçidin yeri de unutulmuştu. Ergenekon’un çevresindeki dağlarda geçit aradılar. Bir demirci, dağın demir kısmı eritilirse yol açılabileceğini söyledi. Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar.
Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler. Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı. İl Han’ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski yurtlarına döndüler, atalarının intikamını aldılar. Ergenekon’dan çıktıkları gün olan 21 Mart’ta her yıl bayram yaptılar.5
Bitirirken br notum var: İlk yazımın profesyonel bir dergide yayınlanmasının üzerinden 42 yıl geçti, 43. yıldayım. Bozkurt işareti tartışması çıktığında gazeteciliğin olmazsa olmaz kuralı 5N1K’yi elinin tersiyle kenara itip bu işaretin tüm Türklerin sembolü olduğu savına canhıraş biçimde katılan ve muhalif kanatta yer aldığını sanan “kişileri” şiddetle kınıyorum. Ya gazeteci olun ve yayınladığınız haberi en az iki kaynaktan doğrulatın ya da bırakın bu işi. 5N1K’yi canları pahasına savunan binlerce kardeşimiz var.
Herkese keyifli günler dilerim.
Görsel: erpublik.com
KAYNAKLAR
*https://www.academia.edu/36341977/Emel_Esin_t%C3%BCrk_k%C3%BClt%C3%BCr_tarihi_i%C3%A7_asyadaki_erken_safhalar_pdf
Genel olarak bilgiler https://tr.wikipedia.org/wiki/Ergenekon_Destan%C4%B1 adresinden derlenmiştir.
1- İsa Özkan, “Ergenekon Destanı Hakkında”, Türk Yurdu, Cilt: 29, Sayı: 265, Eylül 2009, s. 43-47.
3- “Ergenekon Destanı”, Meydan Larousse: Dördüncü Cilt, İstanbul: Meydan Yayınevi, 1971, s. 313.
4- Dursun Yıldırım, “Ergenekon Destanı”, Türkler, Vol. 3, Yeni Türkiye, Ankara, 2002, s.527-543.
5- Tasvir-i Efkâr, 8 Kasım 1863 (H. 26 Cemaziyelevvel 1280, R. 27 Teşrinievvel 1279).
6 “Denis Sinor, The Uralic and Altaic Series, Cilt 1-150 , Curzon Press, 1997, s. 247″.