“Muhteşem bir yazı, çok duygulandım, hemen paylaştım. Engelliler gerçekten toplumda pozitif ayrımcılıkları olan bir grup ve her fert potansiyel engelli.Ayağımın kırık olduğu dönemlerde ekonominin önemini, tretuvarların yüksekliğini, uygun olmayan araba parkının engelini ancak yaşayarak anladım. Bu konuyu gündeme getirmenizden çok ama çok mutlu oldum, umarım etkisi çok olur. Bu arada yaşlılar için de aynı konu çok önemli, hatırladığınız gibi insan haklarında öncelikli hedef gruplarından birisi de yaşlı haklarıdır.”
Bu sözler geçenlerde bu köşede yayınlanan “Engelliler ilgi bekliyor” başlıklı yazım ile ilgili olarak geçmişte insan hakları eğitimi üzerine birlikte çalıştığım bir dostuma ait. Engelli insanlarımızla ilgili daha duyarlı olunması gereğini belirten başka paylaşımlar da aldım. Öte yandan, eski dostumun yaşlılara ilişkin ifadeleri beni yıllar öncesine götürdü.
Katıldığım bir panel öncesinde lobide, genç bir bayan TV haber muhabiri ile sohbet imkânı bulmuştum. Yaşlılara Saygı Haftası vesilesiyle hazırlanacak bir program için Ankara’daki huzurevlerinden birinde TV kanalı için çekimden geldiğini söylemişti laf arasında. İzlenimlerini sorduğumda gözleri buğulanarak “trajedi” demiş ve ilave etmişti.
”Yaşlıların gözlerinin içine bakamadım. O denli hüzünlü ve acı dolu bakıyorlardı ki… Huzurevinde bulunmaları nedeniyle kimselere kırgın olmadıklarını söylüyorlar ve kendilerince bir mazeret bularak orada olmalarının nedenlerini izaha çalışıyorlardı. Oysa üzüldükleri, mutsuz oldukları gözlerinden okunuyordu.”
O tarihlerde Angora Evleri Derneği olarak çevremizdeki bir huzurevine bir bayramda yaptığımız ziyarette bizler de aynı izlenimi edinmiştik. Hüzünlü ve acı dolu bakıyorlardı bizlere. Yalnızlıklarını gizleme çabası içindeydiler. Derneğin Türk Sanat Müziği Korosu’nun verdiği küçük bir konserle, hüzünlerini, yalnızlıklarını gidermeğe çalışmıştık. Arkadaşımız Funda Hanım’ın söylediği “Eski Dostlar” şarkısını çok sevmiş, uzun uzun alkışlamışlardı. “Unutulmuş birer birer/Eski dostlar, eski dostlar/ Ne bir selam ne bir haber/ Eski dostlar eski dostlar…”
Huzurevleri yurt dışından ithal bir kurum. Kültürümüzde yaşlılarımıza aile içinde bakılması anlayışı yaygın. Huzurevinde değil çocuklarıyla birlikte evde de yaşasalar, yaşlılarımızın gözlerindeki o hüzünlü bakışı, çaresizliği, başkalarına bağımlılığın, geçmişi anımsamamanın, derdini anlatamamanın verdiği acıyı bilmeyen, görmeyen var mı?..
Öte taraftan şunlar günümüzün gerçekleri: Doğum oranları azaldı. Yaşam süresi uzadı. Ortaya yaşlanma sorunu çıktı. Yarattığı etkiler sonucu temel bir ekonomik ve toplumsal soruna dönüştü yaşlılık. Yaşlanma sosyal güvenlik ve işgücü piyasalarını etkiler hale geldi. Sosyal güvenlik sistemlerinin reformuna yol açtı. İşgücü piyasalarında yaşlılara yönelik düzenlemelere gidildi. Yaşlılara yönelik bakım hizmetlerinin organizasyonuna neden oldu. Değişen ve artan ihtiyaçlar karşısında yaşlılara yönelik sosyal politikaların önemi giderek arttı.
Bu gerçekler ışığında, toplumumuzu bugünlere ulaştıran yaşlılarımızın saygınlıklarının korunması, gözlerindeki hüznün silinmesi, karşılaştıkları sorunların belirlenmesi ve çözüm yollarının araştırılması yönünde bir arayış gözlenmekte. Sorunlar derinliğine tartışılıyor ve çözüm yolları araştırılıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın önem verdiği konular arasında yaşlılar da yer alıyor. Korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç yaşlıların tesbiti, bunların korunmasını, bakımını sağlamak üzere gerekli hizmetleri yürütmek, bu hizmetler için sosyal hizmet kuruluşları kurmak Bakanlığın görev ve yetkileri arasında. Bu çerçevede yaşlıların her türlü engel, ihmal ve dışlanmaya karşı toplumsal hayata katılımlarını sağlamak üzere belirlenen ulusal politika ve stratejilerin uygulanmasını koordine etmek de Bakanlığın sorumluluğu.
Keza yaşlılara yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerini yürütmek, bu alanda ilgili kuruluşlar arasında işbirliği ve eşgüdümü sağlamak da. Yaşlılıkla ilgili sivil toplum kuruluşları ve belediyelerle birlikte 200 civarında huzurevinin varlığından söz ediliyor. On binlerce yaşlıya kurumsal olarak hizmet verildiği ifade olunuyor. 2025’te 65 yaş üstü nüfusun oranının %12 civarında olmasının öngörüldüğü söyleniyor.
Dünya üzerinde 700 milyon civarında yaşlının bulunduğu tahmin ediliyor. 2050 yılında bu sayının 2 milyara ulaşması bekleniyor. 21. yüzyılda yaşlanmanın gündeme alınması gereken çok önemli bir konu olduğu bilim adamlarınca vurgulanıyor. 60 yaş üzeri nüfusun 15 yaş altı çocuk nüfusunun giderek üzerine çıkmaya başladığına işaret ediliyor. Aktif, üretken, sağlıklı ve bağımsız bir yaşlı nüfusun hedeflenmesi gerektiği belirtiliyor. Sağlıklı, üretken ve mutlu bir yaşlılığın ve aktif bir şekilde sosyal hayatın içinde olacak yaşlıların olması Bakanlığın da hedefleri arasında.
Diğer yandan günümüzde yaşlılarla ilgili sorunlar tartışılırken ”Türkiye’de yaşlılara yönelik sosyal politikalar”, ”Evde bakım ve bakıcıların eğitimi”, ”Kuşaklar arası dayanışma ve aktif yaşlanma”, ”Yaşlanma, sağlık ve sağlık hizmetleri”, ”Evde bakım/destek hizmetleri” gibi sorunlar dikkat çekiyor. Bu konularda bilim adamları ve uzmanlarca çeşitli öneriler dile getiriliyor. Bu çerçevede ortaya atılan önerilerden üçü şöyle:
1-Sağlıklı yaşlanma ve yaşlıların mutlu, huzurlu yaşaması için kişisel gelişimlerinin desteklenmesine, ekonomik bağımsızlıklarının ve ekonomik yeterliliklerinin korunmasına ilişkin politikalar oluşturulmalı,
2-Yaşlılık politikaları, yalnızca sosyal yardım, bakım ve barınma ile sınırlandırılmamalı, aktif yaşlanma, sosyal güvenlik, sağlık, işgücüne katılım vb. alanları da kapsayacak şekilde yaşlılık politikaları bütüncül yaklaşımla ele alınmalı,
3-Kuşaklar arası dayanışmanın sağlanmasında birinci kuşak ile üçüncü kuşak arasında iletişim ve etkileşim için günlük yaşamda kamusal alanda uygulanabilecek programlar oluşturulmalı.
Resmi ve akademik düzeyde, engelli insanlarımız gibi, yaşlı yurttaşlarımızla ilgili politikalar geliştirilmesi, çalışmalar yapılması memnuniyet verici. Engelli yurttaşlarımız gibi yaşlılarımızın da karşılaştıkları sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunların belirlenmesi, çözüm yollarının aranması ve kamuoyunun konuya ilgi, duyarlılık ve katılımlarının sağlanması gerekiyor. Keza, yaşlılara yönelik sosyal politikalar ile yaşlılara götürülen hizmetlerin yaşlı nüfusun ihtiyaçlarına göre belirlenmesi önemli. Muhalefetteki partilerin de bu konuyu gündemlerine almaları, politika belirlemeleri keza gerekli.
Şunu göz ardı etmeyelim: Her insan, sağlığı izin verir, bir kazaya vs. kurban gitmezse bir gün yaşlılığı tadacaktır. Yaşlıların sorunlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine bu gözle bakılmalı. Duyarlı olunmalı.
Geçenlerde eski bir dostla bu konu üzerinde dertleştik. 60’lı yıllarda fakültedeki öğrencilik günlerimizi yad ettik. O yıllardaki yaşantıların, ilişkilerin günümüz Z kuşağının yaşantısından, ilişkilerinden ne denli farklı olduğunu konuştuk.
Dostum bir ara “şimdiki aklım olsaydı 50 yıl önce hayatımı önemli ölçüde etkileyen bazı kararları almazdım” dedi. “Keşkeleri oluyor insanların hayatta” dedim.
“Tabii ki, aklı olan, olgunlaşan her bireyin keşkeleri olur ama onları geride bırakıp geleceğe odaklanmak gerek…Bunun içinde yaşlılıkta yeni hobiler bulmak çok önemli. Ben şahsen 50 yaşımdan sonra kendimi doğaya adadım. Arada resim yapıyor, caz müziği ve opera dinliyorum…Yeni şeyler yaratmak, onları geliştirmek çok enerji veriyor bana.. Bu günlerin değerini bilelim.” dedi. “Ben de kendimi yazı kaleme almaya verdim” dedim. “Bak bu yazı yazma da sana yaşama gücü, kendini ifade etme olanağı veriyor. Devam et…” dedi.
Dostumun söyledikleri önemli ve dikkat çekici. Bilim insanlarının ve Bakanlığın öngördüğü “aktif, üretken, sağlıklı, bağımsız yaşlı nüfus hedefine” denk düşüyor. Bu özelliklere sahip çevremizde başka yaşlılar da yok değil.
Her bir yaşlı, bilim insanlarının öngördüğü bu hedefi göz ardı etmemeli. Öz birikimleri, deneyimleri, ilgi alanları, hobileri vs. ışığında aktif, üretken, bağımsız yaşlılığın yollarını araştırmalı.
Gerekirse semaya bakıp, hülyalara dalıp kendini tekrar keşfetmeye çalışmalı…