İsrail, petrol ihtiyacının % 40’ını Hazar Denizi’nden Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden Ceyhan Limanı’na ve oradan da tankerlerle İsrail limanlarına ulaşan kritik bir enerji rotası olan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattından karşılıyor.
Boru hattından Azerbaycan’ın Azeri-Çırak-Derin Deniz Güneşli (ACG) sahalarından çıkarılan petrol taşınıyor. Söz konusu sahaları uluslararası petrol şirketlerinin oluşturduğu Azerbaycan Uluslararası İşletme Şirketi (AIOC) adına British Petroleum (BP) işletiyor. BTC boru hattının mülkiyeti ise; BP, SOCAR, MOL, Equinor, TPAO, Eni, TotalEnergies, ITOCHU, INPEX, ExxonMobil ve ONGC Videsh’den oluşan bir konsorsiyuma ait, petrol bu konsorsiyum tarafından pazarlanıyor.
1999 yılında konsorsiyum ile Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasında bir Transit Devlet Anlaşması ve bir Hükümetler Arası Anlaşma imzalandı. Söz konusu antlaşmalar TBMM tarafından onaylandı ve 10 Eylül 2000’de resmi olarak yürürlüğe girdi.
Türkiye, 2 Mayıs’ta, Gazze’ye yönelik saldırlar ve yaşanan sivil ölümler nedeniyle Gazze’ye kesintisiz insani yardıma izin verilinceye kadar İsrail ile tüm ithalat ve ihracat işlemlerini tamamen askıya aldığını duyurdu. Bu açıklamanın ardında Türkiye’nin BTC boru hattı ile Ceyhan Limanına gelen petrolün İsrail’e taşınmasını engelleyip engellenmeyeceği sorusu gündeme geldi.
Jeopolitik Önemi
BTC boru hattı, 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından yaşanan jeopolitik değişimlerden doğdu. Hazar’a kıyısı olan yeni bağımsız devletler, özellikle Azerbaycan, geniş petrol ve gaz rezervlerini geliştirmeye çalışırken, bu kaynakları Rus transit yollarına bağlı kalmadan Batı pazarlarına ihraç etmeyi hedeflediler. Washington, Moskova’nın etkisini azaltmak ve Hazar enerjisi için alternatif bir ihracat rotası oluşturmak amacıyla BTC boru hattını açıkça destekledi.
Türkiye; enerji koridoru olmayı amaçladığı ve kendisinin stratejik önemini artıracağını değerlendirdiği için BTC projesini bir fırsat olarak gördü. Başlangıçta boru hattının fizibilitesi hakkındaki şüphelere rağmen, ABD, Türkiye ve bölge devletlerinden gelen siyasi destek ve BP gibi büyük uluslararası petrol şirketlerinden gelen yatırımlar projeyi kademeli olarak ileriye taşıdı. Bu iş birliği, BTC boru hattının inşa edilmesini kolaylaştırdı ve bölgenin enerji denkleminde ve jeopolitiğinde önemli değişimlere neden oldu.
Bugün boru hattı, Hazar Denizi’ni Akdeniz’e bağlayan çok önemli bir rota ve günde 1,2 milyon varil petrolü taşıyabiliyor. Azerbaycan Devlet İstatistik Komitesi’nin son verilerine göre, BTC boru hattıyla taşınan petrol hacmi 2023’te yüzde 1,6 artarak 30,2 milyon tona ulaştı. Boru hattı ayrıca Türkmenistan ve Kazakistan’dan gelen petrol için bir transit güzergahı olarak hizmet veriyor; transit petrol hacmi 2022’de 5,1 milyon tondan 2023’te 5,2 milyon tona yükseldi. İsrail’in ham petrol arzında Kazak ve Azerbaycan petrolünün önemli payı göz önüne alındığında, BTC boru hattı bu enerji ticaretinin kolaylaştırılmasında çok önemli bir rol oynuyor.
İsrail petrol arzı konusunda BTC boru hattına büyük ölçüde bağımlı. Mayıs 2023 ortasından itibaren hat üzerinden günlük yaklaşık 220.000 varil petrol ithal etti. Azerbaycan Devlet Gümrük Komitesi’nin verilerine göre, Azerbaycan 2024’ün ilk üç ayında İsrail’e yaklaşık 1.021.917 ton ham petrol ve petrol ürünü ihraç etti. Bu rakamlar, BTC boru hattının İsrail’in enerji güvenliğinin sürdürülmesindeki kritik rolünü ve bu tedarik rotasında yaşanacak herhangi bir kesintinin olası etkilerinin neler olabileceğini ortaya koyuyor.
Yasal kısıtlamalar
İsrail’in Ceyhan Limanı’ndan aldığı petrole bağımlılığına rağmen, Türkiye BP öncülüğündeki konsorsiyumla imzalanan anlaşmaya göre mücbir sebep koşulları dışında petrol akışını durdurma yetkisine sahip değil. Transit Antlaşması ve Hükumetler Arası Antlaşma Ankara’yı petrol akışının kesintisiz olmasını sağlamakla yasal olarak yükümlü kılıyor. Bu anlaşmalar, Türkiye dahil imzacı devletleri, tipik uluslararası anlaşma hukukunun ötesinde yükümlülüklere tabi tutuyor. Özellikle anlaşmalar, imzacı devletleri inşaat veya petrol taşıma gecikmelerinden, nedeni ne olursa olsun, koşulsuz olarak sorumlu tutuyor.
Bu durum, uluslararası konsorsiyuma ulusal devletler karşısında ayrıcalıklı bir yasal konum sağlarken, devletlerin egemenlik yetkilerinden bazılarını, örneğin mevzuat ve yargılama haklarını, terk etmesini zorunlu kılıyor. Bu nedenle, Türkiye siyasi gerekçelerle İsrail’e petrol akışını durdurmak istese dahi, BTC anlaşmalarındaki katı sorumluluk hükümleri ve diğer maddeler yasal açıdan buna engel olacaktır. Türkiye, dış politika gerekçeleri olsa bile, petrol akışının kesintisiz sürmesini sağlamakla yükümlüdür; aksi takdirde yasal yaptırımlarla karşılaşacaktır. Her ne kadar BTC boru hattının stratejik önemi kısıtlayıcı şartları kabul etmeyi haklı çıkarsa da yapılan anlaşmalar, şirket çıkarlarının devlet çıkarlarının önüne geçtiği dengesiz bir durumu ortaya koymaktadır.
Bununla birlikte, Güney Afrika’nın geçen Aralık ayında İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin soykırım oluşturduğunu iddia ederek Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’e karşı açtığı davanın her yerde çok sayıda ticari ve devlet yasal düzenlemesi üzerinde etkisi olabileceğini dikkate almak gerekiyor. Resmi olarak “Gazze Şeridi’nde Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin Uygulanması (Güney Afrika-İsrail)” olarak bilinen davada, UAD zaten dava görüldüğü sırada sivillere daha fazla zarar gelmesini önlemek için İsrail’in uyması gereken ihtiyati tedbir kararları aldı.
UAD tarafından alınan ihtiyati tedbir kararları hukuken bağlayıcıdır ve İsrail şimdiye kadar mahkemenin bu konuda aldığı kararları büyük ölçüde görmezden geldi.Bu nedenle, Türkiye’nin Gazze’de ateşkes sağlanana kadar tankerlerin İsrail’e petrol taşımasını önlemek için bu UAD geçici tedbir kararlarını yasal bir gerekçe olarak kullanabilir.
Ankara, UAD kararlarına uygun olarak, Ceyhan’dan taşınan petrolün Gazze’deki askeri operasyonların devamı için kullanıldığı ve insanlığa karşı suçlara ortak olmaktan kaçınmaya ve UAD kararlarının uygulanmasına yardımcı olmaya çalışarak, limanlarının bu amaçla kullanılmasına izin veremeyeceği yasal argüman olarak öne sürebilir. Türkiye’nin böyle bir açıklaması, İsrail üzerinde önemli bir baskı oluşturabilir.
Suat Delgen, Savunma ve Güvenlik Analisti
Not: Bu yazının İngilizce orijinali https://thecradle.co/articles-id/25327 adresinde yayımlanmıştır.