Hristiyanlık inancının doğuşu, Orta Doğu Roma İmparatorluğu’nun etkisi altındayken gerçekleşti.
Bu dönemde, Orta Doğu’nun çeşitli bölgelerinde çok sayıda çok tanrılı ve tek tanrılı inanç sistemi ve dini pratik bulunmaktaydı. Bu çeşitlilik, Hristiyanlığın gelişiminde önemli bir arka plan oluşturdu ve inancın benimsenmesi ve yayılması üzerinde etkili oldu.
Çok tanrılı dinler, genellikle doğa olayları, savaş, aşk ve doğurganlık gibi temalara odaklanırdı. Bu dinlerde, bu temalarla ilişkilendirilen çeşitli tanrı ve tanrıçalar bulunurdu. Aynı dönemde, Pers kökenli Zerdüştlük, Maniheizm ve Mitra dinleri de Orta Doğu’da oldukça yaygındı ve farklı inanç toplulukları arasında etkiliydi.
İsa öğretilerini Tevrat’a dayandırıyor ancak geleneksel Yahudi yorumlarını reddediyordu. Bağışlama, sevgi, merhamet ve barışa odaklanan İsa, sosyal iletişimi güçlü biriydi. Ana dil olarak Aramca ve İbranice biliyor, ayrıca Yunancayı da konuşabiliyordu.
Yahudiler, Maşiah (Mesih) adında bir kurtarıcının Tanrı tarafından gönderileceğine inanıyordu. İsa, kendisini bu Mesih olarak ilan etti ve Tanrı’nın Krallığı’nın kurulacağını müjdeledi. Bu dönemde Orta Doğu’da Roma İmparatorluğu egemendi.
İsa’nın ilk destekçileri genellikle yoksul, çaresiz ve umut arayan Yahudi köylüleriydi. Bu insanlar, İsa’nın öğretilerini ağızdan ağıza yayıyorlardı. Erken Hristiyanlar, büyük ölçüde Yahudilikten ayrılan kişilerdi ve bu nedenle Yahudi toplumu tarafından dışlanıyorlardı. Bu dışlanma ve zorluklar, inançlarına olan bağlılıklarını pekiştiriyordu ama aynı zamanda içine kapalı bir sosyal yapı üretiyordu.
Erken Hristiyan topluluklarında, cemaate kabulün sembolü olarak vaftiz ritüeli uygulanırdı. Vaftiz edilecek yetişkinler, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin, İsa’ya inandıklarını açıklar ve günahlarından tövbe ederlerdi. Kadınların Hristiyan toplumunda erkeklerle eşit görülmesi, teolojik tartışmalara katılması ve hatta vaaz verebilmesi, o dönem için önemli bir yenilikti.
Zamanla, Hristiyanlığın bazı temel doktrin ve ritüellerde Yahudilikten ayrıldığı belirginleştikçe, süreç daha sancılı hale geldi. Hristiyanlara yönelik Roma İmparatorluğu’nun zulmü, durumu daha da karmaşıklaştırdı. O dönemde, Hristiyanlar için yaşam büyük ölçüde baskı ve zorluklarla doluydu.
Hristiyanlık, Roma’nın tanıdığı resmi dinler arasında değildi ve Roma tanrılarına tapınmayı reddedenler zulüm ve baskıyla karşılaşıyordu. İnancını açıkça savunanlar, çarmıha gerilerek veya arenalarda vahşi hayvanların önüne atılarak öldürülüyordu.
Buna karşın Hristiyanların sayısı azalmıyor, artıyordu. 3. yüzyılın ikinci yarısında Roma İmparatoru Diocletianus Hristiyanlardan nefret ediyordu ve onları öldürmekten zevk alıyordu. Hristiyan öldürmekten yorulan Diocletianus, tahtını bırakıp, lahana yetiştirmek üzere Hırvatistan’ın Split kentindeki emeklilik sarayına yerleşti.
Roma döneminde, Hristiyanlar inançlarını sürdürmek için yoğun bir direnç gösteriyorlardı. Özellikle Tarsuslu Paul’un mektuplarından (epistollerinden) ilham alarak manevi güç buluyorlardı. Zulümden kaçan Hristiyanlar, kuzeye doğru göç ederek Kapadokya’nın eşsiz jeomorfolojik yapısında güvenli bir sığınak buldular. Bu süreçte, Kapadokya’da çok katlı yapıya sahip yeraltı kentleri inşa ettiler.
İznik Konsili’nde neler oldu?
İznik Konsili, Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından 1.699 yıl önce 325’de düzenlendi. Konstantin, Roma İmparatorluğu’nu yeniden güçlü günlerine döndürmek isteğiyle İstanbul’da yeni bir başkent oluşturma karar verdi. Bu stratejik hamle, kafasında, hızla artan Hristiyan kitle üzerinden yeni bir imparatorluk vizyonu geliştirdiğini gösteriyordu.
Konstantin, Hristiyanlığın toplumsal yaşamdaki rolü üzerinden imparatorluğu iç ve dış tehditlere karşı daha güçlü ve birleşik hale getirmeyi amaçlıyordu. Ayrıca, kilise ile devlet arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlayarak, kendi siyasi gücünü ve etkisini genişletmek istiyordu.
Bu amaçlar doğrultusunda, 311’de Nikomedya (İzmit) Galerius Tolerans Fermanı ve 313’te Milano Tolerans Fermanı yayınlandı. Hristiyanlara yönelik zulüm böylece sona erdi, ibadet özgürlüğü tanındı, kamuda ve orduda görev almalarına izin verildi. İznik Konsili, bu iki Tolerans Fermanı’nın devamı niteliğindeydi.
Ancak bir sorun vardı: İncil’in çok sayıda versiyonu bulunması ve mezhepler arasındaki “Kutsal Üçleme” tartışmasının sürmesi, Konstantin için bir belirsizlik kaynağıydı. Sıkıntılı teolojik bölünmeleri çözmek amacıyla acilen kapsamlı bir konsil toplamak gerekiyordu.
Konstantin’in toplantı yeri olarak önce Ankara’yı düşündüğü ancak ulaşım zorlukları nedeniyle bundan vazgeçip İznik’te karar kıldığı aktarılır.
Konstantin’in çağrısı üzerine toplanan İznik Konsili’ne Mısır, Suriye, Anadolu, Yunanistan ve Roma’dan yaklaşık 1800 kişi çağrıldı, ancak toplamda 318 piskopos katıldı. Konsil, 20 Mayıs-25 Temmuz 325 tarihleri arasında 65 gün boyunca devam etti.
İznik Konsili, farklı mezheplerden kilise babalarının bir araya gelerek Hristiyanlık tarihinde teolojik konularda ortak kararlar aldığı ilk ekümenik toplantı olarak tarihe geçmiştir.
Konsilin en önemli sonuçlarından biri, “Kutsal Üçleme” doktrininin kiliselerin büyük çoğunluğu tarafından resmi olarak kabul edilmiş olmasıdır. Bu doktrin, Tanrı’nın tek bir varlık olduğunu ancak Baba, Oğul ve Kutsal Ruh şeklinde üç ayrı özden oluştuğunu savunur. Bu üçlü birlik, Hristiyan inancının temelini oluşturmuştur.
Hristiyanlık tarihine ilgi duyanlar, zıt fikirli İskenderiye piskoposu Arius’un adını mutlaka duymuştur. Arius, İznik Konsili’nde Kutsal Üçleme doktrinine şiddetle karşı çıkan kilise önderiydi. Libyalı bir Berberi’ydi ve eğitimlerini Antakya Akademisinde tamamlamıştı.
Arius şöyle diyordu:
“İsa, Tanrı’nın yarattığı en yüksek varlıktır ancak İsa’nın doğası Tanrı’nın doğasıyla tamamen aynı değildir. İsa, yaratılmış bir varlık olarak Tanrı’nın eşit bir parçası olamaz ve tanrısal nitelik taşıyamaz. İsa Tanrı’dan zaman ve töz olarak sonra geldiğine göre, İsa da herkes gibi Tanrı’nın bir yaratısıdır. Bu nedenlerden dolayı Kutsal Üçleme dogmasını reddediyorum.”
Arius’a karşı gelen ve İsa’nın Tanrı niteliğine haiz olduğunu savunanlara İskenderiyeli genç Athanasius liderlik ediyordu. Athanasius dışında Arius’a en şiddetli şekilde karşı çıkanlar şu din adamlarıydı: Antalyalı Aziz Nikola, Filistin Kayseri’sinden Eusebius ve Ankaralı Marcellus. Arius’u baş destekçisi ise İzmitli Eusebius idi. Ana figürler Anadolu çocuğuydu.
Arius tokadı yedi
Konstantin, Hristiyanlığın imparatorluk için stratejik bir önem taşıdığını bildiğinden, Hristiyanlara yalnız özgürlük tanımakla kalmadı, aynı zamanda cemaatlerin oluşturulması sürecine de aktif katkı sağladı.
Askeri ve ekonomik açıdan üç önemli bölgede üç büyük kiliseye özel statü verildi: Avrupa ve Balkanlar Roma’ya, Anadolu, Suriye, Kafkaslar ve Orta Asya Antakya’ya, Afrika ve Orta Doğu ise İskenderiye’ye bağlandı. Roma, Antakya ve İskenderiye’deki büyük kiliseler, havarilerin doğrudan takipçileri olan ya da din yolunda şehit düşmüş kişiler tarafından kurulduğu için “ekümenik patriklik makamı” ünvanını kazanmıştır.
Konsil boyunca tartışmaların merkezinde yer alan Arius ve takipçilerine ciddi bir baskı uygulanmaktaydı. Likya ve Pamfilya kiliselerini temsilen konsile katılmış olan Aziz Nikola, ateşli konuşmalar yaptı. Hoşgörü timsali olarak tanınan Aziz Nikola’nın tepkisi beklenmedik sertlikte oldu.
Tartışmalar sırasında Aziz Nikola kendini tutamayıp Arius’a sert bir tokat attı. Arius sinirlenip dışarı çıktığında yapılan oylamada İsa’nın Tanrısallığı kabul edildi. Arius ile iki takipçisi aforoz edildi ve Arnavutluk’a sürgüne gönderildi. Tüm bunlar oldukça hızlı gelişti.
Konstantin, politik davranıp önce aforoz edilmelerine ses çıkarmadı. Ancak iki yıl sonra artık tehdit görmediği için aforoz kararını kaldırdı. Bundan birkaç yıl sonra Arius öldü ama fikirlerine dair tartışmalar daha uzun yıllar sürdü.
İznik Amentüsü
Konsil şamatalı bir şekilde sonlanırken, Hristiyan ilahiyatının en temel ilkesini içeren ve tarihe “İznik Amentüsü” olarak geçen belge oluşturuldu. Bu belge “İman İkrarı” olarak da bilinir.
Temsil edilen tüm mezheplerin onayladığı İznik Amentüsü’ne göre; Tanrı tek bir varlıktır: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olmak üzere üç görünümlü bir öze sahiptir. Baba ile Oğul arasındaki birlik bedensel değil, ruhsaldır. Oğul’un başlangıcı yoktur ve sonradan yaratılmamıştır. Oğul İsa’nın Homo Usios niteliği bulunur. Buna göre İsa, Baba ile eşittir ve tam olarak Tanrı’dır.
İznik Amentüsü dışında bir de konsilde üzerinde uzlaşılan 20 maddelik bir kanun listesi (canon) vardır. Bu maddeler kilise yönetimi, disiplin kuralları ve çeşitli dinsel uygulamalarla ilgili düzenlemeleri içeriyordu.
Örneğin; Rahiplerin evlenmesi ve faizli para işlerine girmeleri yasaklandı. Çocukların vaftiz edilmesi kabul edildi ancak sünnet olmanın artık gerekmediği resmi olarak karara bağlandı.
İlk dönemde, Yahudi olmayanlar genellikle Hristiyanlığa giremiyordu, bu nedenle de sayıları bir türlü artmıyordu. Tarsuslu Paul bir açılım başlatarak sünnet konusuna esneklik getirdi ve Yahudi olmayanların da katılmalarını sağladı. Bundan sonra katılım artmaya başladı. Konsilin toplandığı 325 yılında Anadolu’da nüfus yaklaşık 1 milyon dolayında iken, 425 yılına kadar geçen tek bir yüzyıl içinde nüfusun yarısının Hristiyanlaştığı öngörülmektedir.
İznik kararları devamında, ibadetin yerde rükû ve secde şeklinde değil ayakta yapılması belirlendi (Süryaniler kısmen bugünde seccade üzerinde ibadet eder). Kilisede oturma sıralarında ibadetin 381’deki 1. İstanbul Konsili’nde kararlaştırıldığına inanılmaktadır. Rus, Gürcü, Bulgar ve Ukrayna Ortodoks kiliselerinde sıra yoktur, ibadet ayakta yapılmaktadır.
Arius’un görüşlerinin sapkın ilan edilmesi, konsilin en önemli kararlardan biriydi. Bu kararla birlikte, “imparator kilisenin en üst merciidir” ve “Tanrı devleti korur, devlet de inanç sayesinde birliği sağlar” maddeleri kabul edildi.
Ayrıca, Hıristiyan grupların farklı günlerde kutladığı Paskalya Bayramı’nın, 21 Mart dolunayını izleyen Pazar günü kutlanması kararlaştırıldı. Paskalya, ölümünden üç gün sonra İsa’nın dirilmesini ve göğe yükselmesini anlatır.
Bugün bildiğimiz İncil’in, 27 birim yazının İznik Konsili’nde bir araya getirilmesiyle derlendiği inancı yaygındır, ancak bunu doğrulayan yazılı referanslar net değildir.
Şu bölümü biraz açmakta yarar var: Kutsal Üçleme doktrini İznik Konsili’nde ortaya çıkmamış, önceden bilinen ve ilahiyat çevrelerinde tartışılan bir konuydu. Ancak, bu öğretinin sadeleştirilmesi ve imanın şartı olarak farklı mezheplerce benimsenerek resmileştirilmesi İznik Konsili’nde gerçekleşti. Bugünkü mevcut kilise kanunları, İznik Konsili’nde benimsenen kanunların güncellenmiş ve geliştirilmiş halidir.
İncil’deki yer alan olaylar okuryazar olmayan Hristiyanlara kilisedeki duvar resimleri aracılığıyla anlatılırdı. Ancak zamanla, bu resimlere duyulan derin saygı bir tür tapınmaya dönüştü ve asıl teolojik bağlamın önüne geçti. Bunun sonucunda, 787 yılında İznik’te toplanan ikinci konsilde, ikonaların yasaklanması (ikonoklazm) ve uymayanların cezalandırılması kararı yumuşatıldı.
Hristiyanlık tarihinde toplam 21 ekümenik konsil düzenlendi, ancak ilk yedisi, Hristiyan doktrini açısından en belirleyici olanlardır. Bu yedi konsilin İkisi İznik’te, üçü İstanbul’da, biri Kadıköy’de, biri de Efes’te olmak üzere tamamı Anadolu’da gerçekleşti.
Makalenin ana fikrini 5 maddede özetleyelim:
- Hristiyanlık tarihinin en kritik dönüm noktalarından biri olan 1. İznik Konsili, Roma İmparatoru I. Konstantin’in çağrısıyla 325 yılında İznik’te düzenlendi.
- Konsilin amacı: Arianizmi çevreleyen teolojik tartışmaları çözmek ve İsa Mesih’in Tanrı doğasını onaylamaktı.
- Katılımcılar: Konsile imparatorluğun çeşitli bölgelerinden 318 piskopos katıldı. Konsilin en renkli siması Antalyalı Aziz Nikola idi.
- Önemli Kararlar: İznik Amentüsü belgesiyle İsa Mesih’in ilahiliği dogmasına bağlılık bildirildi. Ayrıca, kilise yönetimini ve din adamlarının davranışlarını düzenleyen 20 kanon yayınlandı.
- Konsilin önemi: Birinci İznik Konsili, Hristiyan doktrinini şekillendirmede ve İsa Mesih’in doğasına ilişkin bir ortak anlayış oluşturmada çok etkin bir rol oynadı. Tarihin ilk ekümenik konsili olmakla birlikte, gelecekteki konsiller için de temel oluşturdu.
İznik Belediyesine bir öneri
20 Mayıs 2025’te İznik Konsili’nin 1.700. yıldönümü olacak. Bu önemli konsilin gerçekleştiği yer olan İznik’te bir kutlama etkinliği düzenlenmesi dünyada ses getirirdi. Uluslararası bir sempozyum düzenlense ve sponsor olarak da adını İznik’ten alan ünlü marka Nike davet edilse ne güzel olurdu.
İlgili yazı:
https://medyagunlugu.com/anadolu-ereni-tarsuslu-paul/