“Siyonizm, toprak hırsızlığı, etnik temizlik ve soykırım suçu işleyen militarist bir devletin sahte bir idolüdür.” (*)
İsrail’in devletinin kurulduğu 1948 yılından günümüze uzanan Siyonist ideolojinin militarist bir devlete dönüşmesi, Orta Doğu coğrafyasında katliama varan insan hakları ihlallerinin sona ermeyeceğinin göstergesidir. İsrail devletinin 7 aydır süren bombardımanlarının Gazze’de yarattığı yıkım ve sonucunda ortaya çıkan 35 bine yakın ölüm ve 80 bine yakın yaralı bunun aynı zamanda en açık delilidir.
İsrail’de Siyonist ideolojinin militarist bir devlete dönüşmesinde en önemli gösterge; ordunun yönetimde, politika oluşturmada ve toplumsal meselelerde baskın bir rol oynamasıdır. Ortaya çıkan militarist yapının temel bileşenleri ise; Askeri hakimiyet, otoriterlik, toplumun militarizasyonu, milliyetçilik ve militarizm, güvenlik devleti, çatışma ve saldırganlık ve kişilik kültü başlıkları üzerinde toplanmasıdır. Bu başlıkları özetlediğimizde ise, karşımızı aşağıdaki özet tablo çıkar ve günümüz İsrail devleti tamda bu görüntüyü taşımaktadır:
Askeri Hakimiyet: Militarist bir devlet yapısında ordu, siyasi karar alma süreçleri üzerinde önemli bir güce ve etkiye sahiptir ve genellikle hükümet ve yargı gibi sivil kurumları gölgede bırakır. Ordu ekonomi, medya ve eğitim dahil olmak üzere toplumun kilit sektörlerini doğrudan kontrol edebilmekte veya büyük ölçüde etkileyebilmektedir.
Otoriterlik: Militarist devletler, merkezi kontrol ve sınırlı siyasi özgürlükler ile otoriter eğilimler sergileme eğilimindedir. İfade, toplanma ve basın özgürlüğü gibi sivil özgürlükler ulusal güvenlik veya toplumsal düzenin korunması adına kısıtlayabilmektedir.
Toplumun Militarizasyonu: Militarist devletler askeri hazırlığa öncelik vermekte ve genellikle ulusal kaynakların orantısız bir kısmını savunma harcamalarına ayırmaktadır. Savunma müteahhitleri, devlet kurumları ve askeri liderlerden oluşan askeri-endüstriyel kompleks, ulusal öncelikleri ve politikaları şekillendirerek önemli bir ekonomik ve siyasi güce sahiptir.
Milliyetçilik ve Militarizm: Militarist devletler genellikle milliyetçiliği ve militarizmi temel değerler olarak öne çıkarmakta, orduyu yüceltmekte ve askerlik hizmetini asil ve vatansever bir görev olarak tasvir etmektedir. Askeri semboller, törenler ve ritüeller vatandaşlar arasında birlik ve sadakat duygusunu teşvik etmek ve devletin otoritesini meşrulaştırmak için kullanılmaktadır.
Güvenlik Devleti: Ulusal güvenlik kavramı, politikalarını ve eylemlerini ulusu dış tehditlerden korumak ve iç istikrarı sürdürmek açısından gerekçelendiren militarist bir devletin ideolojisinin merkezinde yer almaktadır. Gözetim, sansür ve diğer önlemler muhalefeti ve algılanan yıkıcılığı bastırmak için kullanılmaktadır.
Çatışma ve Saldırganlık: Militarist devletler, küresel sahnede etkilerini göstermeye ve çıkarlarını korumaya çalıştıkları için askeri müdahale, yayılmacılık ve emperyalizm gibi saldırgan dış politikalara eğilimli yüksektir. Bu durum komşu devletlerle çatışmalara yol açabilir ve uluslararası ilişkilerdeki gerilimleri artırmaktadır.
Kişilik Kültü: Militarist devletlerdeki liderler genellikle bir kişilik kültü geliştirerek kendilerini ulusun gücünü ve direncini temsil eden güçlü, kararlı ve vazgeçilmez liderler olarak tasvir etmektedir. Propaganda ve devlet kontrolündeki medya, ulusal birlik ve gururun sembolü olarak lider imajını desteklemek için kullanılmaktadır.
Genel olarak, militarist bir devlet yapısının ana imajı, ordunun önemli ölçüde kontrol ve etki sahibi olduğu, siyasi, sosyal ve ekonomik hayatı kendi çıkar ve hedefleri doğrultusunda şekillendirdiği bir toplumdur.
Siyonizm ideolojinin İsrail’de oluşturduğu militarist devlet yapısının geldiği nokta; Orta Doğu ve özelinde de Filistin’de devlet olmanın en kestirme yolunun şiddet ve şiddetten yola çıkarak soykırıma varan savaşın tek çözüm olarak görülmesidir.
4000 yıllık kadim Yahudi halkını, dünyanın gözü önünde acımadan öldüren ve fütursuzca katliam yapan ”gözü dönmüş katiller” noktasına getiren ”Siyonist İdeoloji”yi özetleyelim şimdi…
(*) Yahudi yazar ve aktivist Naomi Klein, Gazze savaşına karşı Yahudilerin öncülük ettiği New York’taki büyük bir protesto gösterisindeki konuşmasından.
(Prof. Dr. Metin Duyar, tasam.org)
Makalenin tamamını okumak için tıklayın