19. yüzyılın son çeyreğinde Anadolu’da elle dokunan kilim ve halılara ilgi olağanüstü boyutlara ulaşınca ABD ve Avrupa ülkelerinde Anadolu el halılarıyla ilgili büyük bir pazar oluştu.
Kapitalist piyasa kuralları gereğince Batılı şirketler duruma el koyup daha fazla kâr elde edebilmek ve Anadolu’daki el emeğini kendi ülkelerindeki pazarlara aktarabilmek için kurdukları O.C.M (Oriental Carpet Manufacturers Limited ) şirketiyle bir tekel oluşturdu ve Demirci, Gördes, Uşak ve Kula gibi yerlerde tam on yedi tane fabrika açtı.
Pazar büyüktü, dönemin istatistiklerine göre yalnızca Uşak’ta 1885-96 arasında dokunan halıların miktarı 75 bin metrekareden 250 bin metrekareye çıkmıştı.
Açılan fabrikalarda halıların ipliği üretilmeye başladı. Yanı sıra ip ithalatına da başlandı. Bu bölgede yün eğirme, yün boyama ve temizlemekle yaşamını kazanan binlerce kadına büyük bir darbe vuruldu. Kadınlar işsiz kaldı, dolayısıyla yöre sanayisi de batma noktasına geldi.
İşlerini kaybetmelerinin verdiği öfkeyle 1500 kadın sokağa çıktı, takvimler 13 Mart 1908’i gösteriyordu, günlerden cumaydı. İşleri ellerinden alınmış, açlığa mahkûm edilmişlerdi, çocukları aç kalmıştı.
Kadınlar önce bu fabrikaların kapatılması ve iplik ithalatının yasaklanmasını istedi ancak bundan bir sonuç alamadı. Demirci, Uşak, Gördes, Kula ve çevredeki köylerden gelen kadınlar Uşak merkezindeki Ulu Cami ile Burma Camisi arasında kurulan iplik pazarında toplandı. Ellerinde yün eğirdikleri çıkrıkları ve yanlarında bir yerlere bırakamadıkları çocuklarıyla fabrikalara doğru yürüyüşe geçtiler.
İngiliz sermayesiyle kurulan Tiridoğlu, Bacakoğlu ve Yılancıoğlu halı fabrikalarını basıp iplikleri ve halıları ateşe verdiler. Bu şirketler İngiliz şirketlerinin yerli iş birlikçileriydi. Bu yerli iş birlikçiler kurdukları fabrikalarda kalitesiz ipliklerle halı ve kilim dokuyarak yörenin marka değerini hızla düşürmüştü. Üretim kurulan bu yeni fabrikalar yoluyla artınca evde kaliteli halı ve kilim dokuyan kadınların ücretleri de o hızla düştü. Bazı fabrika sahiplerinin kadınların yaktığı makinelerden geriye kalan parçaları yağmurdan koruyabilmek için çatılarını tamir ettirmeye kalkışınca isyancı kadınlar buna da engel oldu ve binaların tekrar yıkılmasını istedi.
Görüldüğü gibi kadınların öfkesi çok büyüktü, Osmanlı isyanı bastıramadı, Uşak Kaymakamı Tevfik Bey 14 kadını tutuklayarak diğer kadınların isyanı bitireceklerini sandı ancak kadınlar olayı daha büyüterek kaymakamlığa yürüdü ve tutuklanan kadınların derhal serbest kalmasını isteyince kaymakam zorunlu olarak tutukladığı kadınları bıraktı.
Tevfik Bey yanlış karar verip isyanı bastıramadığı için görevden alındı. Bu kez Anadolu Valisi Ahmet İzzet Paşa isyanı bastırmak ve olayı soruşturmak üzere görevlendirildi saray tarafından. İzzet Paşa Bursa müfettişi Daniş Bey’i Uşak’a göndererek isyancı kadınlarla görüştürdü. Daniş Bey kadınlarla fabrika patronlarını görüştürerek bir barış sağladı ama saraya yazdığı raporda fabrikaların yeniden açılması halinde kadınların yine isyan edeceğini belirtti.
Bunun üzerine padişah fabrikaların yeniden açılmasını birkaç yıl süreyle ertelemek zorunda kaldı.
Bu olay tarihe Tarakçı Yağması olarak geçti.
Kadınların isyanı Osmanlı Devletini geri adım atmak zorunda bırakmıştı. Kadınların Osmanlı Devletine karşı ilk zaferi kuşkusuz bu değildi.
1828 yılında İzmir Valisi Hasan Paşa ekmeğe zam yapınca Kadifekale, Tilkilik, Namazgâh ve Damlacık mahallelerinde erkekler zammı protesto etti. Ancak Osmanlı Devleti hep yaptığı gibi bu protestoları görmezden geldi. Bunun üzerine kadınlar çocuklarıyla birlikte sokaklara çıkarak üç gün protesto gösterisi yaptı. Kadınların protestosu ekmek zammının geri alınmasıyla sonuçlandı. Hasan Paşa kadınların isyanı karşısında duramamış ve zam iptal edilmişti.
Kadınların isyanı daha gerilere de uzanır.
17. yüzyılın sonlarında kadınlar geniş yakalı pardesüler giymeye başladığında, Osmanlı Sarayı, “Geniş yakalı değil dar yakalı cilbanlar (yuvarlak balıkçı veya polo yakalı kazak yahut süveterler) giymelerini, aksi takdirde madamlara (gayrimüslim kadınlara) benzeyeceklerini, bu durumda yeniçerilerin bunları keseceklerini…” duyurdu. Kadınlar sarayın buyruğunu dinlemeyerek geniş yakalı cilbanlar, geniş yakalı pardesüler giymeye devam etti. Yeniçeriler vazgeçmeleri için, bunların yakalarını sokak ortasında makaslarla kesmeye kalktı ancak kadınlar vazgeçmedi. Saray sonunda vazgeçti, zafer kadınların hanesine yazıldı.
Sultan Abdülhamid de kadınların feracelerine karışmaya kalktı. Bunun üzerine İzmit’te köylü kadınlar ayaklandı. Kesinlikle giyimlerine karışılmamasını, eğer karışırlarsa ekip diktikleri sebze ve meyveyi payitahta (başkente) yollamayacaklarını, İstanbul’a gidecek olan bütün ticari yolları keseceklerini söyledi. Abdülhamid kadınların bu tavrı karşısında geri adım atarak feracelere karışmaktan vaz geçti.
Bugünden bakınca Türkiye’de kadın hareketinin bu kadar güçlü olmasında Osmanlı kadınlarının isyan geleneğinin gelecek nesillere aktarılması gibi bir olaya tanık oluyoruz. Günümüz kadınlarının çoğu bu isyanları en azından tümünü bilmiyor, doğal olarak, ancak “büyük büyük annelerinin” geleneğini sürdürerek yine haklarını almak için sokaklara çıkıyor.
Emekçilerin 1 Mayıs Bayramını kutluyorum, özellikle haklarını arayan kadınların.
Herkese keyifli günler.
Görsel: Kadınların ekmek zammı isyanını simgeleyen fotoğraf. (İHA)
KAYNAK
Faik Bulut, Osmanlı devrinde kadının farklı konumları ve isyan etme yöntemleri