Bir TV kanalındaki sokak röportajlarında vatandaşa soruluyor: Hangi haber sizi mutlu eder?
Genç bir kız “işe kabul edildiğime ilişkin bir haber alsam mutlu olurum” diyor. Emekli olduğunu sandığım bir vatandaş “ekonominin düzeldiği haberini alsam mutlu olurum.. Yıllardır bekliyorum” diye yanıt veriyor. Yanıtların önemli bir bölümü ekonomi ağırlıklı.
Yıllardır ekonomik koşullardan perişan olan insanlar mutluluğu ekonominin düzelmesinde arıyorlar. Gelen haberler umut verici değil. Ekonomi uzmanları “bu günler iyi günlerimiz. 31 Mart’tan sonra, yerel seçimlerden sonra vatandaşı çok daha zor günler bekliyor. Bugünleri de arayacakları” diyor. Gel de geleceğe umutla bak, mutlu ol.
Evlerde tencere kaynıyor ama ne zorluklarla kaynadığını bilen bilir. Hayat pahalılığı almış yürümüş. İktidar, uzun süredir vatandaşlardan sabretmelerini istiyor ve sorunların üstesinden gelineceğini vaat ediyor. Sabredecekler sabretmeye de nereye kadar? Bıçak kemiğe dayandı. Enflasyon azdıkça azdı. Her şey zamlandı. Maliyetler katlandı. Geçinmekte zorluk çeken vatandaş, cebindeki parayı gıda, elektrik, su ve ısınma gibi temel giderlere ayırmaya başladı. Ev kiraları katlanarak artıyor. Kiracılar yüksek kiraları nasıl ödeyeceklerini bilemez durumda.
Yokluk ile varlık bir arada yaşanıyor. Gelir dağılımında büyük adaletsizlik var. Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oldu. Orta direkten eser yok. Bunun doğal karşılandığı bir dönemden geçiyoruz. Gittikçe derinleşen yoksulluk adaletsizliğe yol açıyor. Emekliler, bu zor koşulları en çok hisseden kesimlerden. Ülkemizde eşitsizlik hiç bu kadar derin ve yakıcı olmamıştı.
Ekonomik yoksulluk başka sorunları da tetikliyor. Ekonomik zorluklar çocukların eğitimden uzak kalmaları riskini artırıyor. Çocuklar yetersiz besleniyor. Şiddet eğilimleri yaygınlaşıyor. Kadına yönelik şiddetten, giderek artan uyuşturucu kullanım alışkanlığına kadar gündemimizi meşgul eden çeşitli sorunların nedenlerinden biri de ekonomik sorunlar, yoksulluk değil mi?
Öte yandan, yüzlerce üniversite açıldı. Her şehirde bir üniversite açmakla övündük. Bazıları yeterli akademik kadrolardan yoksun. Bu üniversitelerden mezun olan gençlerin çoğunun durumu içler acısı. Kimi henüz iş bulamamış, işsizler ordusuna katılmış, kimi de asgari ücretle yeteneklerinin altında sevmedikleri işlerde çalışıyorlar. Tümü umutsuz. Pek çok işletme de ayakta durmakta güçlük çekiyor bu ekonomik koşullarda. Sorunlar listesini daha da uzatmak mümkün.
Tam demokratik ülkelerde böyle bir ekonomik enkaz yaratan parti iktidarı kaybeder. Bizde öyle olmuyor. Ekonomik koşulların etkisini en fazla hisseden seçmen kitleleri AKP’ ye oy vermeye devam ediyor. Erdoğan’a sevdalı ve güvenen bu kitleler seçimlerin kaderini etkiliyor. AKP iktidarından nemalananlar bu durumdan ziyadesiyle memnun. Yerel seçimlerde de aynı senaryonun tekrarlanması bekleniyor.
31 Mart’a sayılı günler kaldı. Seçimlerin sonuçları önümüzdeki süreçteki siyasi gelişmeleri etkileyebilecek nitelikte. AKP, geçen yılki seçimlerde uyguladığı taktiği bu seçimlerde de uyguluyor. Ekonomik konuların tartışılmasını istemiyor. Vatandaşın içinde bulunduğu zor koşulların farkında. Bu koşulların seçim kampanyası döneminde pek gündeme gelmesini arzulamıyor. Onun yerine başka konuları gündeme taşıyor.
Örneğin CHP’yi terör örgütü PKK ile ilişkilendirmeye çalışıyor. Geçen seçim döneminde piyasaya sürülen sahte videoların benzerlerinin önümüzdeki günlerde piyasaya sürülmesi ihtimali göz ardı edilmemeli. DEM Parti ile gerektiğinde temas kurmaktan kaçınmayan AKP, CHP’nin DEM Parti ile temaslarını CHP aleyhine kullanıyor. Vatandaşların milliyetçilik duygularını işine geldiği şekilde istismar ediliyor. Mütedeyyin vatandaşların dini duyguları da istismar edilen bir başka alan. Şeriat çok kullanışlı bir konu AKP için. Kriz yaratıyor. Tartışma çıkarıyor. Gündem değiştirmek için malzeme olarak kullanıyor. Ekonomi ve bozuk düzen değil, şeriat tartışılıyor.
Öte yandan CHP’de, görev değişiminden sonra uzun süre iç düzenin yeniden kurulmasıyla uğraşıldı. Belediye başkanı adaylarının belirlenmesi sürecinde de sıkıntılar, sorunlar yaşandı. CHP’nin ülkedeki ekonomik kriz, adaletsizlik, hukuksuzluk, yolsuzluk, otoriter yönetime kayış gibi konularda sergilediği muhalefet seçmenlere yeterince ulaşmıyor. Başta TRT, medyanın önemli bir bölümü iktidarın borazanlığını yapıyor. CHP ile ilgili haberleri görmezlikten geliyor.
İktidarın propagandasından etkilenen milliyetçi, muhafazakar seçmen CHP’ye güvenmiyor, itibar etmiyor. Milli gelirin yaratılmasında ve devlete ödenen vergide önemli pay sahibi laik, cumhuriyetçi, sosyal demokrat CHP’ye yakın kesimler ise öfke ve umutsuzluk içinde. Yerel seçimler sonucu başta İstanbul ve Ankara elinde bulundurduğu büyük şehirlerde göstereceği başarı CHP’nin 31 Mart sonrası geleceğini etkileyecek nitelikte.
Diğer muhalefet partileri stratejik bir hata yaparak yerel seçimlerde CHP ile iş birliğine yanaşmadılar. Her biri yerel seçimlerde, seçmen nezdinde kendi gücünü ölçme peşinde. Bu stratejinin öncüsü de AKP’ye yanaştığı söylenen İYİ Parti. Bu partilerden bir kısmı, Erdoğan sonrası dönemde AKP’nin oylarına çökme hesaplarını da yapıyor. Seçimlerde boylarının ölçüsünü alacaklar gibiler.
Muhalefetin bu dağınıklığı, etkisizliği AKP için bulunmaz fırsat. Erdoğan, başta Anadolu ve Karadeniz bölgeleri, belediyelerin önemli bir bölümünü (Doğu ve Güneydoğu Anadolu hariç), bütün olumsuz koşullara rağmen kazanacağı ve elini yerel yönetimlerde, gerektiğinde kayyımlar da atayarak, daha güçlendireceği ve denetimi altına alacağı kanısında.”AKP’ye oy verin, hizmetlerden mahrum kalmayın” kozunu kullanıyor. Seçmenin bu kez de güçlüden yana tavır alacağını, “yaparsa Erdoğan yapar” diyeceğini düşünüyor.
En büyük hedefi İstanbul’u kazanmak. İstanbul’u tekrar ele geçirebilirse, ondan sonra tut Erdoğan’ı tutabilirsen. Seçimlerden sonra iktidar kimi konularda DEM Partisi ile iş birliği arayışına girebilir.
Kimi milliyetçi, muhafazakar eğilimli muhalefet partilerine de bir iyilik yapmayı düşünüyor olabilir siyaset mühendisi Erdoğan.