Cuma, 16 May 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

‘Bereketli Hilal’ coğrafyası

Halil Ocaklı
Son güncelleme: 21 Ocak 2024 00:30
Halil Ocaklı
Paylaş
Paylaş

Buzul Çağı olarak da bilinen ve yaklaşık 2,5 milyon yıl süren Pleistosen dönemi, çeşitli faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmış bir jeolojik çağdır.

Bu dönemde dünya ekseninde oluşan eğim, güneş ışınlarının kuzey yarım küreye yeterli gelmemesine ve sıcaklıkların aşırı şekilde düşmesine neden oldu. Milyonlarca yıl süren astronomik ve atmosferik değişimler, kutuplardan başlayarak Dünya’nın kalın buz katmanlarıyla örtülmesine ve sert bir iklim dönemine girmesine yol açtı. Bunun sonucunda Dünya yüzeyinde oluşan buz ve kar katmanları daha fazla güneş ışınını uzaya yansıtarak Buzul Çağı’nın uzamasına katkıda bulundu.

Pleistosen’den sonra Holosen dönemine geçiş yaklaşık olarak 12.000 yıl önce gerçekleşti. Güneş radyasyonu yoğunluğu, atmosferik gaz bileşimi ve okyanus döngülerindeki değişikliklerin etkileşime girmesiyle Buzul Çağı sona erdi. Küresel iklimde görülen ısınma buzulların erimeye başlamasını ve deniz sularının yükselerek bugünkü düzeye ulaşmasını sağladı.

Yağış rejimlerini değiştiren bu faktörler göl ve akarsuların oluşmasına, toprağın zenginleşmesine ve bitki ve hayvan türlerinin çeşitlenmesine katkıda bulunarak tarıma uygun doğal bir ortam yaratmıştır. Yeni çevresel koşullara uyum sağlayan bitki ve hayvan türleri evrimleşerek soyunu sürdürdü, uyum sağlayamayanlar ise kayboldu. (A. S. Issar, “Climate Changes and Civilizations”, 1990, 29(1-4): 195-246.).

Bu, bitki ve hayvanların evcilleştirilmesi ve artı değer ekonomisinin geliştirilmesi de dâhil olmak üzere tarımın keşfinde çok önemli bir aşamaya işaret ediyordu. Milattan önce (M.Ö.) 10.000 civarında insanlar göçebe bir yaşam biçiminden uzaklaşarak tarıma uygun alanlarda kalıcı yerleşimler ve karmaşık sosyal yapılar kurmaya başladı. (Fagan, Brian M.-2016, The Great Warming).

Ilıman iklim, tarımın gelişip yayılmasını kolaylaştırarak bitki ve hayvanlardan daha geniş bir yelpazede gıda üretilmesine olanak tanımıştır. Bu dönüşümün tek nedeni elbette ılıman iklim değildir; aynı zamanda yeni aletlerin keşfi, nüfus artışı ve sosyal değişimler de bu önemli evrimsel süreçte etkili olmuştur.

Tarih öncesi yaşamı daha iyi anlayabilmek için araştırmacılar paleoklimatoloji, arkeoloji, antropoloji, jeoloji, paleobotanik ve paleozooloji gibi disiplinlerden elde edilen bulguları bir araya getirmeye çalışırlar. Bu yaklaşım, atalarımızın geçmişin karanlığında örtülü kalan gizemli yaşamları hakkındaki bilgilerimizi genişletmeyi ummaktadır.

Akademisyenler sıklıkla izotop analizi, istatistiksel modelleme ve karşılaştırmalı analiz gibi dolaylı yöntemler kullanmaktadır. Bu disiplinler arası yaklaşım değerli bilgiler sağlarken, tarih biliminin doğasında var olan sınırlamalar nedeniyle bazı sonuçların belirsiz olabileceğini önceden kabul etmek önemlidir.

Tarımın “Bereketli Hilal” (*) coğrafyasının çeşitli bölgelerinde yabani buğday, arpa, çavdar ve yulaf gibi tahıl tohumlarının seçilerek ekilmesi ve evcilleştirilmesi yoluyla ortaya çıktığı düşünülmektedir. Pirinç ekimi ise Orta Doğu’dan bağımsız ama yakın bir dönemde İndus Vadisi’nde başlamış olabilir.

Bitkilerin evcilleştirilmesi, “Bereketli Hilal”deki toplayıcı-avcı toplulukların toprakla etkileşime girmesiyle birkaç bin yıl içinde aşamalı olarak gerçekleşmiştir. Mercimek, nohut, fasulye ve bezelye gibi baklagiller M.Ö. 8.000 civarında evcilleştirilmiştir. Elma, incir, armut, üzüm ve dut gibi meyveler M.Ö. 6.000’lerde, sarımsak, soğan, havuç, lahana ve pancar gibi sebzeler ise MÖ 4.000’den itibaren evcilleştirilmiştir (Kenneth F. Kiple-2000, The Cambridge World History of Food).

Bir diğer adı Neolitik Devrim olan Tarım Devrimi, ekinlerin kontrollü ve sistematik bir şekilde nasıl yetiştirileceğini keşfeden insanlar tarafından başlatılmıştır. Atalarımızın, atılan tohumların kendiliğinden büyümesini tesadüfen fark etmiş olması ve tarımın gerçekleşmesine yol açan bu gözlemin kadınlar tarafından yapılmış olma olasılığı yüksektir.

Tarım öncesi topluluklar, yiyeceklerini genellikle toplayıcılık, avcılık ve balıkçılık gibi doğal kaynaklardan sağlıyorlardı. Bu nedenle, mevsimsel değişikliklere bağımlı olarak yiyecek bulmada sürekli bir dizi zorluklarla karşılaşıyorlardı. Dahası, aşırı avlanmanın bir sonucu olarak bazı av hayvanlarının soyu tükenmişti.

Göçebeler yiyecek depolama avantajından yoksunken, tarım toplumları üretim fazlasını depolama becerileri sayesinde sürdürülebilir bir gıda tedariki avantajı elde edebilmişlerdi. Devrim niteliğindeki bu gelişme, yaşam ve beslenme biçimini değiştirmiş, daha büyük nüfuslu yerleşimlerin gelişmesine olanak tanımıştır. Tarım, tetiklediği geniş kapsamlı dönüşümler nedeniyle uygarlık geçmişimizde çok önemli bir dönem olarak kabul edilmektedir.

Kalıcı yerleşimlerin ortaya çıkışı, hızlı nüfus artışı, hayvancılık, toprak mülkiyeti, ticaret, mimarlık, teknolojik ilerlemeler, sınıfların ve siyasi sistemlerin oluşumu gibi dönüştürücü etkiler de beraberinde getirmiştir. Bu değişimler doğal kaynaklarının daha verimli ve örgütlü bir şekilde kullanılmasını kolaylaştırmıştır.

Doğayla etkileşimi artan çiftçiler, sürdürülebilir tarım yöntemleri geliştirmeye çalışırken deneme-yanılma yoluyla nadasa bırakma pratiğini keşfetmiş olabilirler. Öncelikle “Bereketli Hilal” çiftçileri tarafından başlatıldığı düşünülen bu uygulama, zamanla Yunanlar ile Avrupalılar tarafından da benimsenmiştir.

Geleneksel olarak, Göbeklitepe kazılana kadar, kentsel örgütlenmenin göçebe toplulukların tarıma geçmesiyle başladığına inanılırdı. Göbekli Tepe’nin keşfi, tarımın kentleşme için gerekli olmayabileceği yönünde yepyeni bir perspektif ortaya koymuştur. Göbeklitepe inşa edildiğinde, tarım devrimi henüz gerçekleşmemişti ve çevredeki topluluklar toplayıcılık ve avcılıkla geçiniyordu.

M.Ö. 9600’lere kadar uzanan buluntular, alanın kalıcı bir yerleşim yeri değil, astronomik bir tapınma kompleksi olduğunu göstermektedir. Göbeklitepe buluntuları, insanların tapınaklarını tarım ve kentleşmeden daha önce inşa etmiş olabileceklerini açıkça sergilemektedir.

Dahası, metal işleme teknikleri henüz bilinmediği için, anıtsal megalitik yapıları taş araçlar kullanarak inşa etmişlerdi. Bu karmaşıklıktaki organizasyon yapısı önceki dönemlerde görülmemişti ve yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyordu (K. Schmidt, M. Smith, J. Notroff-2012, Ein frühes Zentrum der Landwirtschaft?).

Göbeklitepe sakinleri, tohum ekimi bilmeseler bile yabani buğdaydan ekmek üretmiş olabilirler. Toplayıcı-avcı pratiğinden, yabani buğdayı işleyen daha karmaşık bir erken tarımsal uygulamaya geçmiş olabilirler. İlerleyen kazılar, bu konuda sürpriz bulgular sunabilir.

Mezopotamyalı çiftçiler, tarım alanlarını sürekli genişleterek ve farklı bitki türlerini yetiştirerek sürdürülebilir gıda güvenliği sağlama yolunu keşfetmişlerdir. Böylelikle, hem kendilerine yetecek kadar gıda sağlamış hem de artan ürünleri komşu klanlarla takas ticaretinde değerlendirmişlerdir.

Holosen dönemine geçerken ortaya çıkan iklim değişiklikleri, Homo sapiens’in başlattığı Tarım Devrimi’ni insan evriminde yaşamı biçimlendiren temel öğelerden biri yapmıştır.

(*) “Bereketli Hilal” terimi Mezopotamya, Kuzey Suriye, Güney Doğu Anadolu ve Doğu Akdeniz bölgeleri için kullanılmaktadır.

EtiketlendiSeçilen
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanHalil Ocaklı
Takip et:
Bayburt'un Sisne köyünde doğdu (1964). Almanya'da gurbetçi bir çocuk olarak büyüdü ve burada Yunan-Roma tarihi okudu. California Berkeley Üniversitesi'nde Proto-Altayca ve Japonca ilişkileri üzerine çalıştı. Bu süreçte Japonya'da Kyushu Üniversitesi'nde bir sömestr geçirdi. Çalışma alanı: Diyakronik (Artsüremli) Proto-Dil Tipolojisi. Türkiye ve ABD'de profesyonel turist rehberliği ve çevirmenlik yaptı, 50'den fazla ülke gezdi. Rodos'ta otel işletmeciliği yaptı. Hindistan'da çeşitli eğitimler aldı. Rusya'da Tver Devlet Üniversitesi'nde çalışırken Olga ile evlendi. Kadim Vedanta felsefesine derin bir ilgi duyuyor. Aksiyon dolu 35 yılın ardından, şimdi Bergamo (İtalya) ve Antalya'nın sade sakinlerinden biri olmaya çalışıyor.
Önceki Makale Işığı keşfeden adam
Sonraki Makale ‘Doğu kaypaklığı’

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Lozan’a neden atıf yapıldı?..

Gürsel Demirok
16 Mayıs 2025
Serbest Kürsü

“Bir Cumhuriyet Şarkısı”nın düşündürdükleri

Gürsel Demirok
13 Mayıs 2025
Serbest Kürsü

2 üniversite karşılaştırması

Alper Eliçin
13 Mayıs 2025
Serbest Kürsü

Azala azala yok mu olacağız?

Metin Gülbay
13 Mayıs 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?