Dışişleri sözcüleri genellikle tanınmazlar; ancak Mariya Zaharova bir istisna. Zaharova, uzun yıllardır Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcülüğünde bulunmasından başka, haftalık brifinglerde sergilediği keskin zekâsıyla ve yer yer sivri diliyle de, herhalde dünyanın en popüler ve en çok ciddiye alınan dışişleri sözcüsü.
Zaharova’nın bugünkü brifingi, alışılmışın dışında uzundu; kitaba dökülecek olsa neredeyse 25 sayfa. Brifingin Türkiye’yi ilgilendiren kısmı ise çok önemli: Sözcü burada, Türkiye Dışişleri’nin 18 Mayıs’ta Kırım’la ilgili yaptığı açıklamayı odağına koyarak Ankara’nın özellikle Rusya’daki etnik gruplara yönelik siyasetini sert ifadelerle eleştirdi. Eleştiriler, uçak krizinin ardından yaşananları hatırlatıyor; ancak çok daha sert olduğu söylenebilir.
Birçok gözlemci gibi ben de, Rusya’nın toprak ve devlet bütünlüğüne yönelik tehdit algısına çeşitli yazılarımda dikkat çekmiştim. Bu tehdit algısının sadece Kırım değil Rusya’da ve çeperindeki Türki ve Müslüman azınlıklar itibarıyla güçlendiğini söylemek mümkün.
Ancak bu, daha kapsamlı bir değerlendirmenin konusu; burada Zaharova’nın sözlerinin Türkçesini nakletmekle yetinelim.
Soru: Türkiye tarafının Kırım Tatarları hususundaki aşırı ilgisi hakkında bir soru. Türkiye Dışişleri Bakanlığı 18 Mayıs’ta, “Kırım Tatarları ve Çerkes sürgünü kurbanları” anısına bir açıklamada bulundu. Açıklamada, 77 yıl sonra bile Kırım Tatarlarının “Kırım’ın sürgünün sonuçlarıyla ilişkili zorluklarla sınanmaya devam ettiklerini” Alıntı şöyle: “Kırım Tatarlarının kimliklerinin korunması, soydaşlarının karşılaştıkları problemlerin giderilmesi için destek sunmaya devam edecek. Ankara, Kırım Tatarlarının refahının yükselmesine katkıda bulunmayı hedefliyor.” Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü T. Bilgiç, Kafkas halklarının soyundan gelenlerinin topraklarının “157 yıl önce Çarlık Rusya’sı tarafından işgal edildiğini” de söyledi. Rusya Dışişleri Bakanlığı, Türkiye tarafının bu tür açıklamalarını nasıl değerlendiriyor? Kırım Tatarları, Türkiye’nin çözmeyi arzu ettiği ne tür sorunlar ve zorluklarla karşılaşıyorlar?
Cevap: Bu tür açıklamaları politize ve çatışmacı olarak değerlendiriyoruz. Ankara’nın tarihi hadiselerin tarafgir yorumlarını yıkıcı amaçlarla ve kendi siyasi ihtirasları yararına kullanma girişimlerinin yıldan devam etmekte oluşu üzüntü doğuruyor.
19-20. yüzyılların karmaşık hadiseleri bağlamında spekülatif açıklamaların akademik tarih yazımıyla da, Kırım Cumhuriyeti ve Kuzey Kafkasya’daki gerçek durumla hiçbir ilişkisi yok. Esasen, yarımadada insan hak ve hürriyetlerinin ülkemizin uluslararası yükümlülüklerine tamamen uygun olarak gözetilmesini garanti eden bir hukuk ve kolluk düzeni işliyor. Kırım Tatar dilinin statüsünü devlet dili olarak güçlendirmekle, Kırım Tatarlarının temsili iktidar organlarına ve bölgenin sosyoekonomik hayatına katılımının genişletilmesiyle, keza dini, etnik-kültürel ve öğrenim kurumlarının etkili bir şekilde işlemesiyle ilişkili meselelerin örnek şekilde çözülmesinden söz ediyorum.
Kırım Cumhuriyeti’nde Rusça, Ukraynaca ve Kırım Tatar dilleri devlet dilleridir. Okullarda ve yüksek öğrenim kurumlarında bunların öğrenimi için muhtelif imkânlar bulunmaktadır. Milli kültürün, kimliğin, vicdan ve inanç hürriyetinin korunması ve gelişmesi için eşit haklar ve şartlar yaratılmıştır.
Milliyetler ve inançlar arası uyum, önceliklerden biridir. Kırım Cumhuriyeti başkanlığında, inançlar arası “Barış kutsal bir armağandır” adlı bir konsey de işliyor. “Gaspıralı İsmail Medya Merkezi”nin verileri de bu siyasetin başarısını teyit ediyor. Kamuoyu yoklamalarına göre 2020’de Kırımlıların yüzde 96’sı milliyetler ve inançlar arasındaki ilişkileri olumlu değerlendirdi. Kırım Cumhuriyeti Uluslararası İlişkiler Devlet Komitesi’nin desteğiyle, Ukrayna dilinde “Pereyaslav Radası 2.0” adlı bir enformasyon portalı çalışıyor, “Kırımskiy visnik” gazetesi ve “Krıim syogodni” dergisi, Almanca ve Rusça “Hoffnung”, Yunanca ve Rusça “Tavrika”, Bulgarca ve Rusça “İzvor” gazeteleri, Ermenice ve Rusça “Golub Masisa” dergisi yayınlanıyor. “Kırım Tatar Sosyal Radyo Televizyon Şirketi” çerçevesinde “Millet” televizyonu ve “Vatan Sedası” radyosu yayın yapıyor, “Yıldız” dergisi ve “Yeni Dünya” gazetesi yayınlanıyor.
Eğer Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın sözünü etmiş olduğunuz bu türden açıklamaları hiç değilse bir defa olsun bu tür olguları içerseydi, ileri sürdükleri tezlerin olanca yersizliğini kendileri de anlarlardı. Bunlar olgulardır; Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nı ısrarla, bunları kendi kamuoyundan gizlememeye çağırıyoruz.
Kırım’daki Kırım Tatarlarının durumuyla ilgili Türkiye’nin bugünkü gösteri amaçlı kaygısı, sadece, bu kaygıların konjonktürel niteliğini teyit ediyor; zira bu ülkenin yetkilileri 2014’e kadar, uluslararası örgütlerin Ukrayna’ya yönelik, bu halkın etnik ve kültürel haklarının hayata geçirilmesi hususunda çok sayıda iddiayı inatla göz ardı etmişlerdir.
Etnik, dilsel ve dinsel yanlara sahip çözülmemiş sorunları bulunan Türkiye devletinin, etnik azınlıkların haklarının “savunucusu” rolü de şüphe uyandırıcıdır. Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin etnik aidiyetlerini gizlemek zorunda oldukları, anadilin yasak olduğu dönemden bizi sadece birkaç on yıl ayırıyor.
Sergey Lavrov’un dediği gibi, biz kibar insanlarız. Türkiye’nin yükümlülüklerinden yola çıkarak kendi sorunlarını kendi çözmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama bu tür bir retorik devam ederse, bizim de Türkiye’deki benzer sorunlara dikkat göstermemiz gerekecektir. Bunu yapmak istemeyiz, bu yüzden, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın bizi dinleyeceğini umut ediyorum.
Türkiye’deki siyasetçilerin, etnisite faktörünü her şeyden önce etnik grupların çıkarlarına zarar veren bir jeopolitik oyunun enstrümanları olarak kullanmaktan kaçınması, vazgeçme zamanının çoktan geldiğini düşünüyoruz.
Ankara ile ortak çabalar göstererek karşılıklı ilişki içinde bulunabileceğimiz bir dolu mesele, problem, alan var. Bu türden karşılıklı ilişkiye yönelik mükemmel bir tecrübemiz var. Bunu kullanalım ve böyle şeylerle uğraşmayalım.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Tanju Bilgiç’in açıklaması şöyleydi:
“1944 yılının 18 Mayıs gecesi, 250.000 Kırım Tatar Türkü soydaşımız insanlık dışı koşullarda sürgün edilerek anavatanlarından koparılmışlardır. Bu elim hadisede Kırım Tatar Türklerinin büyük kısmı hayatlarını kaybederken, sağ kalanlar anavatan hasretiyle yaşamaya mecbur bırakılmışlardır.
Türkiye, sürgünden 77 yıl sonra Kırım’ın yasadışı ilhakından doğan zorluklarla sınanmaya devam eden Kırım Tatarlarının mağduriyetlerinin giderilmesi, kimliklerinin korunması, refah ve esenliklerinin sağlanması için soydaşlarının yanında olmayı sürdürecektir.
21 Mayıs’ı ise Çarlık Rusyası’nın işgalinde öz yurtlarını terk etmek zorunda kalarak Anadolu’ya sığınan Kafkas halklarının büyük kayıplar verdikleri, ortak hafızalarımızda bugün de yaşattığımız bir trajedi olan “Çerkes Sürgünü”nün 157. yıldönümü olarak anmaktayız.
Kırım Tatar Türkleri ve kardeş Kafkas halklarının acılarını paylaşıyor, sürgünlerde hayatlarını kaybedenlere rahmet diliyor ve aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz.”
Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus edebiyatından 50’den fazla çevirisi var. “1945. SSCB-Türkiye İlişkileri” ve “Rusya: Çöküş, Yükseliş ve Dinamikler”in yazarı. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski, Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov, Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu çeviriler, Kırmızı Kedi, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde yayınlanıyor. Güncel makaleleri genellikle Yakın Doğu Haber’de (ydh.com.tr) yayınlanıyor. @Hazal_Yalin