Erdal Çolak
Yaz tatili süresince yaylada geçirdiğim dönemde öylesine bir canlı çeşitliliği ile karşılaştım ki çok şaşırdım. Bence bu seneye özgüydü çünkü bu biyolojik çeşitlilik geçmişte inanın yoktu. Bu konu hakkında o kadar çok şey duymuştum ki; bitkiler, hayvanlar, mantarlar, mikroorganizmalar gibi akla hayale gelmeyecek bir sürü canlı türü.. Bu canlı türlerinin oluşturdukları ekosistemleri ve içinde yaşadıkları alanların küçük böcekler şeklindeki genetik çeşitliliğini yaylada da görmek bana çok ilginç geldi.
Biyolojik çeşitlilik kaybının durdurulması konusunda son yıllarda Avrupa Birliği çeşitlilik stratejisi oluşturan politikalar başlatmıştı. Çeşitliliğin korunması için çalışmaların sektörel politikaların geliştirilmesi ve uygulanmasına daha fazla entegre edilmesini sağlayacak projeler başarıya mı ulaştı diye düşünmedim değil. Dünyadaki varoluşun, ekonomik ve sosyal kalkınmada hayati öneme sahip biyolojik çeşitliliğin değerini anlamamak çılgınlık olsa gerek. İnsan dahil bütün canlı türlerinin gıda başta olmak üzere temel ihtiyaçlarının karşılamasında vazgeçilmez bir yeri olan canlı kaynakların temeli biyolojik çeşitlilik. Canlı türlerinin popülasyonlarının kaybedilmesinin önüne geçmenin gerekli olduğunu insanlık anlamış olmalı diye düşündüm. Biyolojik çeşitlilik sayesinde bütün canlılar hayatlarını devam ettirmekte. Biyoçeşitlilikten önce insanların yaşamlarını sürdürebilmesi için bulundukları çevrede temiz su, hava, verimli topraklar olmalı, besinler ve diğer gereksinimleri karşılanmalı. Dahası bu sene yaylada arı popülasyonu çok yüksekti. Geçen yıllara göre koloni çöküş sendromu yaşamayan arılar yaylada azımsanamayacak kadar sayıca çoktu. Bence bu iyiye işaret. Zaten son yıllardaki verilere baktığımızda arı popülasyonun yüksek olması bir nebze moral veriyor insana.
Bir istilacı canlı türü olan insan, biyolojik çeşitlilikte prefrontal korteksi (ön beyin) gelişmiş tek canlı türü. Prefrontal korteks beyin evriminin en karmaşık göstergesi. Evrimsel açıdan en son beyin bölgesi iyi ile kötü arasındaki farkı anlamamıza, bilişsel olarak yaşadığımız hayatı değerlendirmemize ve kendi düşüncelerinizi kontrol altına almamıza yardımcı olur. İnsanı diğer canlılardan ayıran özellik budur. En önemlisi de insanın ellerini alet kullanabilmesi sayesinde doğayı, çevreyi değiştirebilme yeteneği bu korteks sayesindedir. İşte insanın bu yeteneği diğer canlı türlerinde yoktur. Bu konuya konsantre olmuşken yaylada bu canlı çeşitliliği kafamda birçok sorunun cevabını sorgulamama neden oldu. Biyolojik çeşitlilik içerisinde evrim yasasının dört basamağı bulunuyor ve bu sisteme bilinçli ya da bilinçsiz ayak uyduran canlılar yaşamlarının, nesillerinin devamını sağlıyorlar. Doğal seçilimin gerçekleşmesi için dört koşul gerekli: Üreme, kalıtım, zindelik, organizmalardaki çeşitlilik.
Süreç şöyle işliyor: Doğada gerçekleşen seleksiyon, çevrelerine daha iyi adapte olmuş organizmaların, daha az adapte olanlardan daha fazla hayatta kalma şansı var. Bilimsel çalışmalara baktığımızda biyolojik değerleriyle doğa, modern toplumun yapı taşlarını oluşturan çok sayıda hizmet sunuyor. Öbür taraftan hem doğa hem de biyolojik çeşitlilik endişe verici derecede yok olma sinyalleri veriyor.
Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUNC) dünya denen gezegendeki olumsuz gelişmelerin biyoçeşitliliği etkilediğini belirterek insanlığı uyarıyor. Biyolojik çeşitliliğin korunması, biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımının önemi işaret etmektedir. Dünya üzerinde yaşayan tanımlayabildiğimiz yaklaşık 2 milyonu aşkın canlı türünden biri de insan. Bilim çevreleri henüz çoğunu tespit edemediğimiz fakat dünyada var olması gerektiğini düşündüğü 10 milyonu aşkın tür bulunduğunu tahmin ediyor. Ne yazık ki canlılığın başlangıcından beri var olmuş, nesli tükenmiş olan yüz milyarlarca canlı türü varmış.
Güçlü olan türün yaşamını devam ettirmesi doğal seçilim açısından adaptasyon, güçsüz olan canlının yok olması ise varyasyon oluyor. Güçlü olup hayatta kalan canlılar farklı özellikler kazanarak yaşamlarına devam eder. Benim anladığım kadarıyla, bulundukları coğrafi konumun doğal şartlarına uygun yapıda olan canlıların hayatlarını ve nesillerini sürdürebilmesi daha kolay oluyor, sürdüremeyenler yok oluyor. Bir Afrika atasözünde olduğu gibi; “Afrika’da her sabah bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa öleceğini bilir. Afrika’da her sabah bir aslan uyanır. En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa aç kalacağını bilir.” Aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yoktur. Yeter ki güneş doğduğunda koşmak zorunda olduğunuzu bilin.
Gerçi ne diyordu Darwin:
“Ne en güçlü olan tür hayatta kalır ne de en zeki olan… Değişime en çok adapte olabilendir hayatta kalan!”
İnsan bu değişime ayak uydurabildiği için hayatta kalıp neslinin devamını sağlayabiliyor. Doğadaki diğer biyolojik canlılarda olduğu gibi insan var olduğu yaşam serüveninde birçok evrimsel süreçten geçmiş. İşte değişime bu sürece doğada en çok ayak uydurabildiği için insan diğer canlı türleri gibi yok olmadı. Albert Einstein’a atfedilen ama ona ait olduğu kanıtlanamayan bir söz vardır: “Arılar yeryüzünden kaybolursa insanoğlunun 4 yıl ömrü kalır. Arı olmazsa, tozlanma olmaz, bitki olmaz, hayvan olmaz, sonunda da insan olmaz.” Doğal dengenin sağlayıcıları olan arıların kıymetini bilelim.
Çünkü insan ve diğer canlılar doğada yaşayan, yaşamını doğada sürdüren doğa içindeki koşulların etkisiyle yaşamını şekillendiren doğaya muhtaç olan bir varlıktır. İnsan doğa içinde yaşayan ve yaşadığı doğayı değiştirebilme gücüne sahip tek canlıdır. İnsan doğa üzerinde kurduğu egemenliğin yeryüzünde yarattığı yıkıcı dönüştürücü ve giderek büyük ölçüde yıkıcı değişimlere sebep oluyor. İnsan nüfusundaki artışın ve üretim biçimlerindeki acımasız değişimin toprak, hava, su, iklim ve canlı yaşam koşullarına etkisi çok büyük. Kendisini merkeze koyan insan, rahatı, maddi rahatlığı, konforu uğruna kendi tüketim çılgınlığında boğuluyor. Bu kadar güce sahip olan doğa canlı, cansız varlıklar ile, doğadaki canlı varlıklar üzerinde değişikli yapabilen canlıların davranışlarını etkileyen kimyasal, fiziksel, biyolojik ve eko sistemleri biyoçeşitliliği etkileyen bir olgudur.
İnsan sanki doğaya ihtiyacı yokmuş gibi davranıyor. Unutmayalım bu da insanın doğa içerisindeki varlığını zorlaştırırken, diğer canlı türlerinin de yaşam alanını kısıtlayıp yok oluşuna ortam hazırlıyor.