Cumhuriyetin 100. yılı beklentilerin ötesinde coşkuyla, halkın yüksek katılımlı sahiplenmesiyle kutlandı.
29 Ekim’de evleri, caddeleri donatan bayrak ve Atatürk posterlerine kutlama devam ediyormuşçasına hâlâ dokunamadık.
Bu duygu büyük bir bayramda her şeye rağmen, inadına birlik içinde olmanın yarattığı toplumsal özlem ve güvenin göstergesi belki de.
Anadolu’nun en ücra köşesinden mega kentlere, vatandaş, soydaş bulunan tüm dünya coğrafyalarında gerçekleştirilen iz bırakacak kutlamalar, bazı resmi kurumların, kutlar gibi görünmelerine de uyarıcı bir cevap oldu.
Birçok kişiye ‘’iyi ki halk kendisi kutladı’’ dedirten 100. yılın yarattığı enerjik öz güven duygusunun bir süre devam etmesi de beklenmiyor değil.
Bir ülke düşünün ki kuruluşunun 100. yılı gibi tarihi bir dönemeci rutin törenlerle geçiştirmeyi tercih etsin.
Bu isteksizlik ulusal kutlamalarda artık sır sayılmayan hükümet söylemi ile toplumsal anlayış arasındaki duygusal ayrışımı daha bir görünür yaptı.
Esasen geçen yıl, doksan dokuzuncu yılında 29 Ekim’in toplumsal samimiyetle sahiplenilmesi ‘’Yüzüncü Yıl’’ işaret fişeğini de ateşlemişti.
Yasaklara, yasaklama endişesine, Cumhuriyet ayarlarını bozma tartışmaları gölgesinde yurt içinde ve dışındaki ulusal hassasiyet ve sahiplenme, Cumhuriyetimize ve kurucu öndere duyulan sevgi ve bağlılığı daha bir pekiştirmiş, 100. yıl için yüreklere su serpmişti.
Anıtkabir
Her milli bayramda Cumhuriyet değerlerinin sembolü haline gelen Anıtkabir, geçen yılki rekor ziyaretçi sayısını bu yılın heyecanı ile katlayarak, tüm zamanların rekorunu kırdı.
Anıtkabir törenlerinde son yıllarda rastladığımız özel ziyaretçi grubun tezahüratları bu yıl da tekrarlandı.
Bildiğimiz kadarıyla Anıtkabir resmi törenlerine katılacak resmilerin listesi önceden bellidir ve kapılara önceden verilmektedir.
Ziyaretçi alınmayan, vatandaşın kontrol noktalarında bekletildiği bu törenlerde nasıl oluyorsa “profesyonel slogancı bir ekip” gelip, tören havasını bozabiliyor.
Bu inatlaşmanın önümüzdeki hafta 10 Kasım’da tekrarının önlenmesi, Anıtkabir Komutanlığı ve Milli Savunma Bakanlığının sorumluluğu olmalı.
Reklam arası
Gazi Mustafa Kemal, 20 Temmuz 1922 tarihinde Ankara’daki bir konuşmasında ‘’Kahramanı kadar gafili de haini de çok olan bir milletiz’’ demişti. Bu tespitin ne kadar isabetli olduğu bugün çok daha iyi anlaşılmakta.
Halen kurucusu olduğu Cumhuriyet 100. yılına girmesine ve ölümünün üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen hatırasına yönelik saygısızlık sürmekte.
Elbette bunda mevcut siyasi iklimin ve tarikat şemsiyelerinin korumacılığı da rol oynamakta.
Deccal denildi, büstleri kırıldı, anıtları kanla boyandı, ayyaş oldu, dinsiz diktatör oldu, ceddine dil uzatıldı.
“Keşke Yunan kazansaydı”, “O’nu seven cenazeme gelmesin’” denildi.
Kurduğu Cumhuriyet “parantez”’ “reklam arası’’ sayıldı,
10 Kasımlarda saat 9’u 5 geçe, sifon çekmeye çağrıldık.
Kurucusu olduğu Diyanet, adını anmaktan imtina ederken, ima yollu lanetler okudu.
100 yıllık narkozdan bahsedildi. İsmi, sureti, izleri silinmeye çalışıldı.
Dünya
Oysa dünya O’nu askeri ve siyasi bir deha olarak kabul etmişti.
Bir devrin bittiği yer Çanakkale’de tarihin gidişatını değiştirmiş, ezilen mazlum ulusların ümidi olmuştu.
Tarihe iz bırakan kahramanlar, kurucu öncüler söz konusu edildiğinde, ilk akla gelen şahsiyetler arasında yer alıyordu.
Bizim için olduğu kadar, dönemin mazlum ulusları için de emperyalizme karşı ümit aşılayan, model oluşturan bir zaferin simgesiydi.
Ebediyete intikalinin yeni bir 10 Kasım’ında ulusunun kalbinde yaşayan aziz hatırasına saygı ve sevgi daha bir çoğalırken fikirleri, yaptıkları her şeye rağmen daha anlaşılır oldu.
asanlar@hotmail.com