Cazın efsane isimlerinden ABD’li piyanist ve besteci Chick Corea’nın nadir görülen bir kanser hastalığı nedeniyle hayatını kaybetmesinin üzerinden üç yıla yakın zaman geçti.
ABD’de 67 kez aday gösterildiği Grammy Müzik Ödülü’nü 23 kez kazanan Corea, 60’ların sonlarında Miles Davis’in müzik topluluğunda elektronik piyanoda caz ve rock müziğinde füzyon döneminin kapısını aralamıştı. Corea, müzik yaşamında akustik piyanoya da her zaman bağlı kaldı.
Hayatı boyunca onlarca albüm kaydeden Corea, 1941 yılında ABD’nin Massachusetts eyaletinde caz trompetçisi Armando Antony Corea’nın oğlu olarak dünyaya geldi. ABD’li caz trompetçisi Miles Davis’in müzik topluluğunda çalmadan önce de 60’lı yılların başlarında dönemin önemli caz müzisyenlerinden Stan Getz ve Herbie Mann gibi isimlerle çalıştı.
Piyanoda kullandığı elektronik efektlerle kendi alanında bir öncü olarak kabul edilen Corea, 1971 yılında Return To Forever adında bir caz füzyon topluluğu kurdu. Bestelediği Latin caz klasiklerinden Spain adlı parçası ise dünya çapında bilinen en ünlü hiti oldu. 500 Miles High ve La Fiesta da Corea’nın diğer bilinen eserlerinden.
Corea’nın “Scientology Tarikatı” denilen tartışmalı inanç akımlarından birine bağlılığı ise bazı kesimlerde eleştirilere neden oldu. Hatta Almanya’da bu inancı nedeniyle yargının müdahalesiyle karşılaştı. Corea’nın 1993 yılında Stuttgart’ta düzenlenen Dünya Atletizm Şampiyonası’nda vereceği konser Scientology üyeliği nedeniyle iptal edildi. Corea, sahneye çıkmasının engellenmesini Baden Württemberg eyaletinde mahkemeye taşıdı ancak başvurusundan bir sonuç alamadı.
İstanbul’a da geldi
İstanbul’da da konserler veren sanatçının müzik, sanat ve hayata dair görüşleri ve kendine has yaklaşımlarına dair ipuçları veren bazı sözleri:
“Benim için bir sanatçıyı sevmemek epey zor. Yarattığı şey ne olursa olsun, onun yaratımın zevkini tadıyor olması bizi bir anlamda kardeş yapıyor gibi hissediyorum… “
“Her zaman ilgili bir öğrenci olmayı sürdürmek istiyorum. Hiçbir şeyin ustası olmak istemiyorum. Bir şeyler öğrenmek, benim için bir bütünün en gerekli parçası.”
“Bir şey yaratmak için Picasso ya da Rembrandt olmanıza gerek yok. İşin eğlenceli yanı, yaratmanın verdiği zevk. Bu herhangi bir sanat formuyla yapabileceğiniz her şeyin üstünde.”
“Yaşınızın sonuna bir adet sıfır geldiği zaman normalden fazla dikkat çekiyorsunuz. Bunu zamanla fark ettim.”
“Bir müzisyen olarak ‘benim tarzım’ diyebileceğim herhangi bir şey yok. Yaratmayı ve birçok farklı çıkış noktasına sahip olmayı seviyorum. Dustin Hoffman benim için bu anlamda önemli bir model, çünkü farklı karakterlere bürünmekte fazlasıyla iyi. Ben de kendimi bir performansçı olarak böyle görüyorum.”
“Altı hafta içinde iki kez Thelonious Monk ve dörtlüsünü canlı dinleme şansı yakaladım. Bu harika bir eğitimdi. Benim için bir üniversite gibiydi.”
“Eğer bizim gibi her gece konser veriyorsanız, kendi düzenlemelerinizi ve müzikal ifadenizi yeni dinleyicilerle buluşturmak daimi bir mücadele hâlini alıyor.”
“Hangi yaştan olursa olsun, bir müzisyen görmek bana her zaman ilham veriyor. Her seferinde belki bir noktada birlikte çalabileceğimize dair gizli ve küçük bir istek beliriyor. Çünkü bu benim öğrenme ve büyüme biçimim.”
“Şüphesiz ki en zengin ilişkilerim, müzikal partnerlerimle olan uzun dönem arkadaşlıklarım. Çünkü birlikte müzik yapıyoruz. Bu hayatlarımızla yapmayı sevdiğimiz şey.”
Not: DW Türkçe’nin bu yazısı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.