Salzburger Vorstadt 15 adresindeki tarihî taş binanın dış cephesi, hoş bir bej renge sahip. Zemin kattaki pencerelerde demir parmaklıklar yer alıyor.
Evin hemen önünde bir otobüs durağı göze çarpıyor. Yanında da bel hizasında granit bir anıt taşı var. Üzerindeki yontulmuş yazıtta “Barış, özgürlük ve demokrasi için bir daha asla faşizme geçit yok. Milyonlarca ölü ihtar ediyor!” yazıyor. Burası, Nazi Almanyası’nın diktatörü Adolf Hitler doğduğu ev.
İşte bu nedenle Avusturya’daki Braunau am Inn, özel bir kasaba konumunda. Salzburger Vorstadt caddesindeki 15 numaralı bina da tarihî açıdan özel bir yapı. Hitler’in, İkinci Dünya Savaşı’nda mağlup olup intihar etmesinden 78 yıl sonra bile, doğduğu evin kullanımıyla ilgili tartışmalar devam ediyor. Gayrimenkulün sahibi konumundaki Avusturya Cumhuriyeti için, ülkenin belki de en sevilmeyen binasının akıbetiyle ilgili öteden beri süregelen tartışmalar, tam bir baş ağrısına dönüştü. Burayı, Neonazilerin kutsadığı bir mekân olmaktan çıkarmak için hükümet uzun süredir çeşitli çareler arıyordu. En son ortaya atılan plan, binanın bir polis merkezi haline getirilmesi. Ancak halkın bir bölümü buna şiddetle karşı çıkıyor.
Film yapımcısı Günter Schwaiger, “Burayı bir polis karakoluna dönüştürmek tamamen yanlış bir mesaj, Nasyonal Sosyalizm kurbanlarının yüzüne atılmış bir tokat olur,” diyor. 58 yaşındaki Schwaiger, Hitler’in doğum yerini konu alan ve hayli ses getiren bir belgesel film yaptı. Filmin adı: “Braunau’dan Kim Korkar?” (Wer hat Angst vor Braunau?”)
Schwaiger’in beş yıl boyunca üzerinde çalıştığı film, geçen yıl eylül ayının başında Avusturya’daki sinemalarda ve ekim sonunda da Almanya’daki Hofer Filmtage (Hof Film Günleri) etkinliği kapsamında gösterime girdi. Schwaiger, DW’ye verdiği röportajda “Braunau’nun, ismiyle müsemma biçimde Nazilerin kahve rengine bürünmüş bir kasaba olmadığını” vurguluyor ve ekliyor: “Aksine, Hitler’in burada doğmuş olması, insanları başka hiçbir yerde olmadığı kadar geçmişle yüzleşmeye zorluyor. Bu nedenle Braunau’dan korkmanıza gerek yok; hele ki insanlarından asla!”
“Hitler’in Evi Hakkında Fikir Alışverişi” adlı vatandaş girişimi ise Avusturya İçişleri Bakanlığı’nın planlarına karşı ayaklanmış durumda. Girişimin sözcüsü Eveline Doll, DW’ye yaptığı açıklamada, bu muhalefetin gerekçesini şöyle açıklıyor: “Sembolik etkisi tam bir felaket olur. Zira polis, Nazi döneminde hayli tartışmalı bir rol oynamıştı. Ayrıca bu evin, çağdaş tarih açısından akıllıca ve sorumlu bir şekilde nasıl kullanılabileceğine dair pek çok güzel fikir ve öneri var.”
Söz konusu bina için “uygun” kullanım arayışı, uzun bir geçmişe dayanıyor. Avusturya’nın 1938’de Alman İmparatorluğu’na katılmasının ardından, Nazi partisi NSDAP, “Führer”in doğduğu evi satın aldı ve bir kültür merkezi haline getirdi. Savaştan sonra binayı, eski sahipleri geri aldı. Devlet burada kiracı oldu ve o zamandan beri bazen bir kütüphane, bazen bir okul ve son olarak da engelli bireyler için bir atölye olarak hizmet verdi. 2011 yılından beri ise boş durumda. Avusturya devleti, 2016 yılında burayı kamulaştırarak, yapının Neonazilerin eline geçmesini engelledi.
Binanın gelecekteki işlevine dair “tarihsel açıdan en doğru çözümü” bulması amacıyla bir bilirkişi komisyonu oluşturuldu. Tarihçi ve siyasetçilerin de yer aldığı komisyonun nihai raporunda şu ifadeler yer aldı: “Führer miti ve Führer kültü, Hitler hakkındaki temel anlatının bir parçasıydı ve öyle de kaldı. Buna karşı ya sosyal yardım amaçlı ya da resmî bir kullanım yoluyla mekânın sembolik değerini ortadan kaldırmak önemlidir.” Komisyon raporunda, binanın “eğitim projeleri veya çağdaş tarih sergileri” gibi eğitici veya kültürel amaçlı etkinlikler için kullanımın ise “uygun olmadığı” vurgulandı.
Viyana Yahudi Cemaati Başkanı ve aynı zamanda komisyonun bir üyesi olan Oskar Deutsch, DW’ye verdiği mülakatta önemli bir konuya vurgu yapıyor: “Bu evin, Nazilerin ziyaretgâhı haline gelmemesi gerekiyordu. Elbette burayı başka amaçlarla da kullanmak mümkündü. Ama en nihayetinde, demokratik bir anayasal devletin kolluk kuvvetlerinin merkezi olmasına karar verildi. Komisyondaki herkes bu konuda hemfikirdi. Nasyonal Sosyalist akımların yeniden canlanmasını önlemenin de polisin görevleri arasında yer aldığı unutulmamalıdır.”
“Hitler’in Evi Hakkında Fikir Alışverişi” girişimi, geçen Mart ayında konuyla ilgili bir anket yaptırdı. Bin Avusturyalıyla gerçekleştirildiği açıklanan ankete katılanların yüzde 52’si, Hitler’in doğduğu evin “Nasyonal Sosyalizm, anma, antifaşizm, hoşgörü ve barış temalarıyla ilgilenen bir kuruma” verilmesinden, yüzde 23’ü yıkılmasından ve sadece yüzde 6’sı polis merkezine dönüştürülmesinden yanaydı.
Vatandaş inisiyatifinin sözcüsü Eveline Doll, elinde hâlâ bir koz olduğuna inanıyor: “Bence ‘Yad Vashem’in Avusturyalı Dostları’ adlı Viyanalı Yahudi derneği, ‘Âdiller: Cesaret Bir Seçim Meselesidir’ adlı gezici sergisini, Hitler’in doğduğu evde kalıcı olarak sergilemelidir.” 400 metrekarelik sergi, Holokost sırasında Yahudileri kurtarmak için hayatlarını tehlikeye atan ve Yahudi olmayan cesur insanları anıyor. Sergi, son olarak St. Pölten’deki Niederösterreich Müzesi’nde sergilenmişti. Dernek sözcüsü Georg Schuster, oldukça temkinli bir şekilde, “Bu fikir bir tartışma zemini oluşturuyor,” diyor ve ekliyor: “Eğer destek bulmazsa da sorun değil.”
Görünen o ki, tartışmalı binayı 20 milyon euroluk bir tadilatın ardından polis merkezine dönüştürme projesinin önünde hiçbir engel yok. Yeni merkezde, polis memurlarının insan hakları konusunda eğitileceği bir eğitim birimi da planlanıyor. Tadilat çalışmalarına ekim ayı içinde başlanılması öngörülüyor. Ancak Hitler’in doğduğu ev ile ilgili tartışmalar muhtemelen daha uzun süre devam edecek.