Yuliya, Serkan’a “Fortoçka’yı açar mısın biraz? Havasızlıktan başıma ağrı girdi” dedi.
Serkan, tabii ki bir şey anlamadı.
Yuliya, el kol işaretleriyle derdini anlattı. Ve sonunda başardı, Serkan, penceredeki bölmeyi, “fortoçka”yı açtı.
Ama iş bununla bitse iyi; Yuliya, her yarım saatte bir “üşüdüm kapat”, “bunaldım aç”larına devam etti. Sanki bunu Serkan’a iş buyurmaktan hoşlandığı için özellikle yapıyordu.
İgor, köşesinden Serkan ne zaman isyan edecek diye gözünün ucuyla izliyordu.
***
İgor:
“Fortoçka, Rus kültüründe bir pencereden daha fazla bir şey” diye anlatmaya başladı.
“Pencerelerin üst yanında bulunan, diğer cam bölmelerden bağımsız olarak açılıp kapanabilen, odanın havasının değiştirilmesine yarayan, küçük bölüme deniliyor. Havalandırma penceresi de diyebiliriz. 35 x 45 santimetreden biraz daha büyüktürler. Bunların standart pencerelerden daha fazla işlevi ve birçok avantajı vardır: Daha temiz binalar, gürültüye karşı yalıtım, ısıtma ve havalandırma maliyetlerinde azalma gibi… Belki de en önemli avantaj, çok işlevli pencerenin klima kurulumunu gereksiz hale getirerek tasarrufa yardımcı olmasıdır. Rusya, malum çok sert bir iklimi olan bir ülke. Soğuk havalarda havalanmak için odanın penceresinin tamamını açmak yerine bu küçük parçasını açmakla yetinilir. Özellikle Rus kışı için son derece pratiktir. Şehirlerin ısıtma merkezlerinden gelen radyatörlerdeki sıcaklık evleri çok havasız ve kuru hale getirdiğinde, ‘fortoçka’lar açılır. Yaz gecelerinde de temiz havaya ihtiyaç duyulduğunda, kullanılması kesinlikle gereklidir. Kısacası ‘fortoçka’ yıl boyunca kullanılabilir.”
“Başka herhangi bir dilde bunun karşılığı var mıdır?”
“Araştırmak lazım. Bir düşünelim.”
“Rusya’da ve dolayısıyla Rus dilinde ortaya çıkışının uzun bir hikayesi vardır. En yakın akrabası, belki küçük bir kapı anlamına gelen Polonya dilindeki “fortka.”
“Bizde ise sanırım aynı anlama gelen, Türkçeye nereden girdiyse “vasistas” diye bir sözcük var. Söylenişine bakıp “Almancadan mı girmiş acaba?” diye merak edilebilir, ama Almancada “Querbalken” deniyormuş galiba” diye araya giriyorum.
“Vasistas”ın Rusçadaki karşılığıysa sanırım “tranets (транец)”.
“Biraz karışık yani…”
“Neyse, biz öyle çok anlamadığımız işlere fazla girmeden Rus penceresi deyip geçelim.”
“Fortoçka kavramı, çeşitli nedenlerle tuhaftır. Türetildiği dilde orijinal anlamını ve biçimini yitiren ancak Rusya’da bu kadar güçlü bir şekilde sevilen ve burada doğmuş gibi görünen nadir kavram ve sözcüklerden olsa gerek. Modern Rus şekli vaktiyle Rastrelli tarafından özellikle Kışlık Saray için tasarlanmış. Fortoçkanın modern versiyonu da Rusya’da ayrıca yaygındır.“
***
İgor, devam ediyor:
“Dedim ya bunların Rus kültüründe önemli bir yeri vardır. Mesela Rusya’da ‘fortoçka’dan türetilmiş özel bir suç mesleği var. Bu işi icra edenlere ‘fortoçnik’ diyorlar. Bunlar, bazılarının zannedeceği gibi ‘fortoçka’ imal veya tamir eden kişiler değiller; evlerin açık ‘fortoçka’larından içeri sızıp hırsızlık mesleğinin bir türünü icra eden kişiler. Aslında kolay bir iş değildir ‘fortoçka’ların küçük boyutları nedeniyle, sadece çok zayıf ve kısa boylu olanlar dar çerçeveden yılan gibi süzülüp içeri girebilirler.
Serkan:
“Böyle dar bir yerden geçebilecek kadar ufak tefek insanlar olabilir mi yahu?!” diye şüpheli gözlerle bakıyor.
İgor:
“Fortoçka’ların çok önemli olduğuna tüm Rus rüya yorumu kitaplarında rastlanır,” diyor.
“Eğer rüyanızda bir ‘fortoçka’ kırarsanız, günlük yaşamınızda zamanınızı ve enerjinizi boşa harcıyorsunuz demektir. Bir inanışa göreyse ‘fortoçka’nızın tozlu olduğunu fark ederseniz dikkatli olmalısınız: Birisi sizin hakkınızda mutlaka çirkin bir söylenti yayıyordur. Rüyanızda ‘fortoçka’dan dışarı bakarsanız, bu, hayallerinizin gerçekleşeceği anlamına gelir. Ve son bir örnek: Rüyanızda ‘fortoçka’ açarsanız, hayatınızın yeni bir yöne döndüğünden emin olabilirsiniz. Bu, kesinlikle yeni bir umut kapısı demektir! Aslında daha pek çok örnek var, ama uzatmayayım.”
İgor, bana dönüp, elini ağzına siper ederek:
“Serkan, bu gece artık bol bol ‘fortoçka’lı rüyalar görür,” diyerek kıs kıs güldü.
***
İrina, bir kaç gündür ofise annesi seyahate gittiği için evde bırakamadığı kedisini de getiriyordu.
Bize göre bir sorun yok. Kedi masaların altında, ayaklarımızın arasında geziniyor.
Adı, Barsık. “Kot Barsık…” Biraz tuhaf bir kedi. Ürkek ve yabani, öyle herkese yaklaşmıyor ama hoşlandıklarının ayaklarına da sürtünüyor, mırlıyor.
Serkan, yine yapacağını yaptı kediciği korkuttu.
Yuliya bir şeyler sormuştu. Serkan ona laf yetiştireyim derken elindeki çay bardağını düşürdü. Sıcak çay hem kendi bacağına hem de ayaklarının arasında dolaşan kedinin üzerine dökülüp haşladı.
Canı yanan Serkan’ın bağırması da üstüne tüy dikti.
Zavallı kedi korkuyla sıçrayıp, önce bir sandalyenin üzerine, sonra masaya, oradan dolabın tepesine çıkıp, en sonunda da açık “fortoçka”ya tırmanıp, dışarı atladı.
Pencereye yakın ağacın dallarından birine tutundu. Orada bizim avlunun sincaplarından biriyle karşılaşınca afalladı. Her ikisi de kaçmaya yeltendi ancak aynı yöne koştuklarını fark edince durdular. Sonra biri bir tarafa, diğeri öbür tarafa doğru koşmaya başladı. Barsık, bu sefer de azman kargalardan biriyle burun buruna geldi. Karga o bildiğiniz bet sesiyle “gak”layıp, koca kanatlarını açıp uçunca iyice ürküp, aşağıya atlayıp, koşarak kayboldu.
Arkasından, fırlayıp sokağa çıktık. Uzun bir aramadan sonra onu bahçede bir çöp tenekesinin içinde, sinmiş halde bulduk.
“Ah zavallı Barsık’cık!”
İrina’nın beti benzi atmıştı. Kedisini bulunca kucağına alıp, göğsüne bastırıp hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Bu defa İrina ile Yuliya arasında tartışma başladı.
“Fortoçka’yı açmasak olmaz mıydı sanki?”
“Hayatım, ben nerden bilebilirdim ki böyle bir olayın olacağını. Sen de bir tuhafsın yani!”
Onları sakinleştirmek de yine bize düştü.
Yani kısacası bu “fortoçka” meselesi derin ve hassas…
mhyazici@yandex.ru