Kaşıntı geldiğinde elimizin içgüdüsel olarak yönelip hemen gidermeye çalıştığı nahoş bir his, herkesin hemen her gün karşılaştığı genel bir sorun.
JR Traver 40 yaşından sonra kaşınmaya başlamış ve bu durum ölünceye kadar, 40 yıl boyunca devam etmiş. Hayvan bilimci Traver, kendisinin iki kadın akrabası gibi parazit taşıdığı için kaşındığına inanıyormuş.
Soruna çare bulmak için doktora, dermatoloğa, nöroloğa gitmiş. Paraziti öldürmek için fazla miktarda böcek ilaçları kullanmış. Ama kaşıntı devam etmiş. Derisinden aldığı numuneleri uzmanlara göndermiş parazit teşhisi yapılsın diye.
Bir doktor psikoloğa gitmesini salık vermiş. Ama Traver buna ihtiyaç duymamış. Denediği hiçbir şey kaşıntıyı tümüyle geçirmemiş.
Bugün ne akrabalarının ne de Traver’in derisinde 40 yıl boyunca aslında hiçbir parazitin olmadığını biliyoruz. Traver, kuruntuya bağlı parazit adı verilen psikiyatrik bir bozukluktan muzdaripti. Bu hastalar vücutlarında kaşıntı hissi duyar ve bunun nedenini bulmak için fiziksel kanıt arar. Neyse ki bu vakalara sık rastlanmıyor. Ama kaşıntı herkesin hemen her gün karşılaştığı genel bir sorun. Nedeni ise tam olarak bilinmiyor.
Bugün de birçok doktor ve araştırmacı, 350 yıl önce Alman doktor Samuel Hafenreffer tarafından yapılan kaşıntı tanımını kullanıyor. “Kaşınma isteğini ya da refleksini doğuran nahoş his” şeklinde tanımlıyordu Hafenreffer. İlk bakışta kaşıntı ve acı hissi bağlantılı görünüyor.
Deri, nosiseptör ya da ağrı reseptörü adı verilen sinir uçlarıyla dolu. Bunların görevi, omuriliğe ya da beyne zarar verme tehlikesi olabilecek uyarıcılara dikkat çekmek. Bu nöronlara, sinir hücrelerine, hafif bir saldırı olduğunda kaşıntı hissi, şiddetli saldırı olduğunda ise acı hissi duyarız.
Bu açıklama “yoğunluk teorisi” olarak adlandırılıyor. Bir de “belirlilik teorisi” var. Buna göre, bazı nöronlar acıya, bazıları ise kaşıntıya karşı hassastır. Belki de doku hasarı ile ağrının algılanması arasında oluşan karmaşık elektrokimyasal olaylar serisinin bütünü olarak tarif edilen nosisepsiyondan sorumlu sadece bir tür nöronlar dizisi var ve bunlar kaşıntı ile ağrıya neden olan uyarıcıyı birbirinden ayırt edebiliyor.
Akut kaşıntı böcek ısırığı gibi basit bir şeyle tetiklenen ve çoğumuzun tanıdığı bir kaşıntıdır. Bir de patolojik kronik kaşıntı vardır. Kuru cilt, egzama, sedef ve diğer cilt hastalıkları neden olabilir. Ayrıca beyin tümörü, multipl skleroz, kronik karaciğer hastalığı, lenfoma, Aids ve hipertiroidi hastalıkları da kronik kaşıntıya yol açabilir.
Bir de psikolojik ve bilişsel etkenler vardır. Örneğin takıntılı bir kaşıntı hissi obsesif kompulsif bozukluk belirtisi olabilir.
Kaşıntı hissinin acı veren uyarıcı ile yani kaşıma yoluyla azaltılması konuyu daha da ilginç kılar. Kaşımak hafif bir ağrı verir ve kaşıntıyı giderir. Kaşınan yere soğuk ya da sıcak uygulamak, acı biberin aktif maddesi olan kapsaisin sürmek, hatta hafif elektrik akımı vermek de işe yarar. Acı ve kaşıntı birbirine karıştırılsa da aralarında belirgin bir fark da vardır. Bir yerimiz acıdığında vücudumuz cevap olarak çekilme refleksi gösterir.
Fakat kaşınma refleksi, hissin olduğu yerden uzaklaşmayı değil, dikkati oraya yoğunlaştırmayı gerektirir. Bunun altında yatan evrimsel neden ise şu olabilir: Vücutta dolaşan bir böceği ya da cilde yapışmış bir bitkiyi uzaklaştırmak için çekilme refleksinden çok, kaşınan yere yoğunlaşma ve kaşıma işlemi işe yarar.
(BBC Türkçe)