Düşüncenin cirit attığı, her şeyin olup bittiği, karşılıklı ilişkilerin olduğu aklımıza gelebilecek her türlü duygunun, isteğin yaşandığı alanı kapsayan yere bilinç diyebiliriz.
Bilincin içine düşünce ve duygularımızı alırken aklınıza gelen hiçbir olumsuzluğu kabul etmiyorsak bunun sebebi ego olsa gerek. Rene Descartes vücudunu yokmuş gibi düşünebildiğini ama bilincinin yokmuş gibi düşünemediğini belirterek, “Düşünüyorum, öyleyse varım” demiştir.
Bilim insanları bilinç adı verilen fenomenin iki bileşenden, uyarılma ve farkındalıktan meydana geldiğini söyler. Pozitivist olgular tarafından beynin bir işlevi olarak kabul edilen bilinç kişiye özgüdür. Her şeyi sorgulamaya kendinden başlayan insan, bilincin sırlarını keşfeder, varlığının bilincinde olur.
Düşünen, yargılayan, hayal eden veya isteyen bir varlık olarak kendimize dair bir bilincimiz vardır. Bu bilinç kendimizin, çevremizin, algıların, anların ve düşüncelerin farkına varacak şekilde gözlemeye, davranışsal ve bilişsel faaliyetleri başlatabilmemize ya da sona erdirebilmemizi yardımcı olur.
Bilinci bilinç yapan “farkındalık”tır. Doğadaki canlı varlıklar kendilerinin ve çevrelerinde yaşanan olayların farkında olabilirler Ama bilinçli farkındalık sadece insanoğlu için geçerlidir. Kısmen bilgili olma, uyanık olma anlamındadır. İnsan kendisinin, bedenin, duyularının ve düşüncelerinin farkında olduğu sürece bilinçli olur. Varlık ve bilinç insanda farkında olmanın, duygunun, algının ve bilginin merkezi olarak görülen yetenek, kişinin içine dönüp kendisini kendi düşüncesiyle kavraması durumu ve etkileşime girmesinden ibarettir. Bu etkileşim farklı boyutlarda hem zihinsel hem de bilişsel meydana gelebilir. Zihin, sürekli olarak başta beyin olmak üzere tüm bedenle iletişimde olduğu gibi dış dünya ile de etkileşim halindedir.
Bir davranışa değer ve önem kazandıran bilinçtir, onu anlamlı kılan ise bilinçli niyetlerdir. Bilinçli olmayan davranışlar amaçsız davranışlardır. Bilinçsiz, herhangi bir amaca yönelik olmayan davranışlar insanı değersiz, diğer canlılardan farkı olmayan basit bir kişi haline getirir. Davranışın değerini ve nedenini niyet ve bilinç düzeyi belirler.
Bilinç bireyin duyusal ve algısal yönden kendisinin ve çevresinin farkında olmasıdır. Kim olduğunu, ne istediğini, neler hissettiğini ya da ne düşündüğünün veya şu anda nerede olduğunun farkında olma durumudur.
Bilinçaltı ise bilinçten çok farklıdır. Bilinçaltında bulunan duygu, düşünce ve hayaller kişinin bilinç düzeyine çıkmamış yaşantı ve dürtüleridir. Yaşamımızı sürüp gitmesini sağlamak ve sürdürmek için ihtiyaç duyduğumuz bilgilerin kayıtlı olduğu, bir anlamda depolandığı bodrum katıdır. İnsanın kendisiyle olduğu, kendisine karşı ön yargısız duygu, düşünce ve davranışlarına ayna tutar. İnsan hangi duygu, düşünceleri, inançları, teorileri ve dogmaları zihin dünyasında yaşarsa otomatik olarak bu durum kişinin nesnel dünyasını da etkiler.
İçimizde ne varsa dışarıya onu veririz. Bunun sonucu olarak içeriden gelen bu duygular düşünceler dışarıdaki nesnel dünyada aynı şeyleri yaşıyoruz. Dikkat edersek kişi için hayatın iki yönü vardır: Bir nesnel, yani görülen, bir de öznel, yani görülmeyen düşünce ve duygu dünyası. Bilinç dünyamızda depolanan veriler, duyularımız ve düşüncelerimiz vasıtasıyla bilinçaltına işlenir. Bilinçaltında işlenen bu bilgiler duyularımız sayesinde bilinç üzerinden ifade edilir.
Bana göre bilinçaltı henüz çözümlenememiş kaotik bir sorundur. Büyüklüğü, derinliği, yüceliği, varlığı, faydası ve zararı hakkında tam bir sonuca varamıyoruz. Hayatımızla ilgili bilgilerimizin, hislerimizin, sezgilerimizin, arzularımızın, hayallerimizin, davranışlarımızın henüz cevabı bulunamamış bir olgudur.
Hayatımız boyunca yaşadığımız psikolojik süreçler sonucunda bazı rahatsızlıklar ortaya çıkar. Tüm bu rahatsızlıkların kökünde bilinçaltına itilmiş, baskı görmüş, reddedilmiş, tatmin edilmemiş duygular vardır. Eksik bırakılmış duygu ve davranışların rolü çok fazladır. Bilinçaltımıza gönderilen bu durumlar zamanla ortaya çıkıp bilincimizi baskı altına alır. Bunun sonucunda ruhsal, fiziksel, psikolojik olarak sağlımızı etkiler.
Bilinçaltı bir düşünceye çok sağlam bir biçimde, içten, gönülden bağlı bulunma durumudur. Bilinçaltı inanma, duygu, değerlilik ve yeterlilik duygusu ile kendimize olan saygımızı, ilişkilerimizi, sosyal hayatımızı bilişsel, zihinsel ve ruhsal sağlığımızı önemli ölçüde etkiler.
Ne yaparsak yapalım amaçlarımızı gerçekleştirebilmek için bilinçaltının desteğine her zaman ihtiyacımız vardır.