İnsanın varoluşu, varlığını anlayabilmesi için önce zihinsel, bedensel ve bilişsel bir bilince sahip olması gerekir.
İnsan işte bu bilinmezliğin sarhoşluğu içinde olduğundan doğum ile ölüm arasında bilinmezlikler dünyasında pişmanlıklar içinde çekip gidiyor. İnsanın kendi özünü seçmesi ve tanıması, aslında olmayı seçtiği şeyden başka bir şey olmadığı ilkesi varoluş felsefesinin temelidir. İnsanın kendi benliğine, iç dünyasına yönelmesi, varoluşunu kavraması ve varlığının bilincine ermesi evrensel bir düzendir. Bilinç varoluştan, varoluş ise bilinçten doğar.
Evrenin dört element ve bu elementlerin belli bir düzen içerisinde birleşmesiyle oluştuğu bilim adamları tarafından söylenir. Bu dört element dört temel enerjiyi sembolize eder. Evren dahil dünyaya kadar her şey bu dört elementin farklı şekilleriyle düzenli etkileşimiyle meydana gelmiştir. Bilim adamları böylesine kompleks bir yapıya sahip olan evrenin oluşumunu dört temel enerjiyle, ateş, hava, su ve toprak olarak ifade etmiştir.
Evrenin nasıl yaratıldığını, ilk maddesinin ne olduğunu merak eden filozoflar ve bilim insanları, en yalınından en karmaşığına düşünceler ve varsayımlar ileri sürmüşlerdir. Tarih boyunca bütün medeniyetler dört element dediğimiz ateş, hava, su, toprak üzerinden bir şeyler üretmişlerdir. Mesela sanatta, dinde, doğum, ölüm ve yaşam gibi mitsel simgelerde bu dört element karşımıza çıkmakta. Felsefede ise kısaca hayatın her alanında, insanoğlunu etkilediğini hayatı düzenlediğini, biçimlendirdiğini görüyoruz.
Doğada bulunan bu dört elementi ele aldığımızda evren dahil bütün canlılar eşya üzerinde maddi koşulları anlamlandırmada, manevi değerleri anlamada etkindir. Yaşamı devam ettirmede önemli bir role sahiptir. İnsanoğlu var olduğu sürece toprağın, suyun, havanın ve ateşin etkisi altında kalmıştır ve kalacaktır. Bu unsurların varlığın özü olabileceğine inanan insan, yarattığı medeniyetleri de bu elementlere göre temellendirmiştir.
Örneğin, bir insan bedenini düşünelim. Onun özü topraktır fakat oluşu esnasında su, hava ve ateşten bir şeyler alarak insan bedenini var olmuştur. İnsan bedeninde kanın içindeki su, nefesin içindeki hava, vücuttaki sıcaklık da ateşi ifade eder. Ölüm durumunda ise insan bedenindeki bu dört element tekrar ayrışarak her element kendi benzerine karışmakta, su suya, hava havaya, ateş ateşe karışarak varlığına devam etmektedir. İnsan bedeni de tamamı ile toprağa karışır.
Dört element aslında bize doğa bilimini anlatmaktadır. Doğa biliminin şifresini çözmek, doğayı özümsemek, anlamak, kavramak demek yaşamın sırlarını öğrenmektir. İşte tarih boyunca bu dört element her medeniyette, dinde veya her inanışta ortaya çıkar. Sümer, Asur ve Babil mitolojilerinde dinin yaşamın her aktivitesini saran en önemli tanrıları Anu (hava); Enlil (ateş) Ninhursağa (toprak) ve Enki ise (su) dört elemente karşılık gelmiştir.
Uzak Doğu felsefesine göre evren ve doğadaki her oluşum Yin ile Yang kuramının enerjilerinden türemiştir. Bu felsefeye göre evrendeki, doğadaki beş element bedensel ve zihinsel sağlığımızı yönetiyor. Ağaç ateşi, ateş toprağı, toprak metali, metal suyu ve su da ağacı besliyor. Böylece holistik bir sistem var. Hayata baktığımızda kıştan ilkbahara, ilkbahardan yaza, yazdan sonbahara, sonra tekrar kısa geçilir, mevsimler yerini başka mevsimlere, bırakır. Bu yıl içindeki değişim ve dönüşüm insanda farklı duyguların oluşumuna, bu duyguların başka duygulara dönüşmesini sağlar. Böylece hüzünler, sevinçler, kederler, mutluluklar birbirini takip eder.
Bu dört elementi mevsimlere göre değerlendirdiğimizde ateş yaz mevsimini dile getirmektedir. Belki de bu yüzdendir ki aşkların en fazla en güzel yaşandığı yaz mevsimidir. Bu mevsimde insan daha sıcakkanlı, diğerlerine karşı pozitiftir, herkesi ve her şeyi sever, iyimserdir.
Hüzünle özdeşleşen sonbahar mevsimini su elementi temsil eder. Vücut anatomisi aşırı çalışır, en belirgin duygu da hüzündür. İntiharlar, depresyonlar bu mevsimde çok görülür.
Kış mevsimini ise element olarak toprakla değerlendirebiliriz. Kış genelde insanlar tarafından pek sevilmeyen bir mevsimdir.
İlkbaharın güzelliği ile zihninizin de berraklaştığını hissederiz. Bu mevsimin mutluluk, enerji ve neşesi hava elementini ortaya çıkarır. Hava elementi sayesinde pozitif duygular ve hisler yaşarız. Ağaçlar, renkli çiçekler içimizi ısıtır, güneş enerji verir. Mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin en üst düzeye çıkar. Akciğer, dalak, bağırsak ve merkezi sınır sisteminde üretilen bu hormon artan ışıkla bizi mutlu eder. İnsanın yüreğinde, ruhunda çiçekler açar.
Dört elementi bir de farklı yönden ele aldığımızda, örneğin Hindistan kültürlerinde veya Tibet’te beş unsur görünmektedir. Hint inanışına göre insan ontolojik var oluşunu yani bedenin sertliğini topraktan, akışkanlığını sudan, bedensel sıcaklığını ateşten, hareket etme benzeri etkinliklerini de havadan almıştır.
İlk Çağ doğa filozoflarından “Her şeyin başlangıcında su var” diyen Thales, (arkhe) ana maddesi olarak “su”yu kabul etmiştir. Su elementi canlının yaşamını devam ettirmesi için fizyolojik bir gerekliliktir. Su akışkan ve hareketli olduğu için bulunduğu ortama göre hassas, derin ve akıcıdır. Antik Yunan felsefesi dört elementi insanda doğal olarak bulunan birer unsur olarak görür ve ahlak (ateş), estetik ve ruh (su), akıl (hava) ve fiziksel olan yapı ise (toprak) olarak tarif eder.
Anaksimandros ilk “arkhe” olarak sonsuz çeşitlilikteki varlığın ancak yine sonsuz ve sınırsız bir maddeden oluşabileceğini savunarak buna “Apeiron” adını vermiştir. Anaksimenes ise canlı olan her şeyin sıcak olduğunu, nefes aldığını, canlılığı olmayan hiçbir şeyin sıcaklığının da olmadığını ifade etmiştir. İnsan bedenini saran hava, evreni de sarar görüşünü dile getirmiştir.
Herakleitos’ a göre “arkhe” evrenin ateşidir. Ateş daima yaşayan ateş evrenin gerçek temelidir. Benim için bütün bu yazdıklarımı özetleyen en güzel açıklamayı Empedokles yapmıştır. Empedokles’e göre evrenin özünü oluşturan, gerçekten var olan dört öge vardır. “Toprak”, “hava”, “su” ve “ateş” olarak bilinen bu dört değişmez öğe, evrendeki her şeyin temelinde yer alır. Evrende, doğada, eşyada meydana gelen oluşum ve değişim bu bilinen dört maddenin farklı oranlarda birleşmesinden meydana gelmiştir. Burada şunu da belirtmek isterim: Hava, ateş, toprak ve su unsurlarını hareket ettiren güçler sevgi ve nefrettir.
Tarih içerisindeki pek çok kültür ve dinde dört element kutsal kabul edilmiştir. Yahudilikte geçen beş element ruh, ateş, hava, su ve topraktır. Bu inanca baktığımızda bu beş elementin her biri kendi içerisinde başka bir şeyi simgelemektedir; ateş iradeyi, hava zekayı, su, duyguları, ruh ,transandantallığı, toprak ise madde alemini simgelemektedir. Hristiyanlık inancında Adem ve Havva’nın yedikleri yasak elmayı ağaçtan kopardıkları ve bu hayat ağacının dünyadaki dört elementin (toprak, su, hava ve ateş) olduğu ifade edilir. İslam’da dört element anâsır-ı erbaa olarak geçer. İslam’da bu dört element kutsal kitapta da geçer.
İnsana, canlıya, eşyaya baktığımızda aslında oluşumları karbon, oksijen, hidrojen, azot ve diğer elementlerdir. Ortaya çıkan bu yapı şöyle ifade edilir:
Hava zihinsel yapımız, ateş enerji bedenimiz, su duygusal yapımız, toprak da yani fiziksel bedenimizi oluşturur. Bana sorsanız bu dört element insanı, canlıyı hayata, dünyaya ve evrene bağlayan en önemli unsurdur, kişiliğimizin çekirdeğini oluşturur. Her insanın mizaç yapısının oluşmasına sebep olur. Bu dört elementin farklı oranlarda bulunması, canlıdaki farklılıkların belirleyicisidir. Hatta bu elementlerin farklı oranlarda olması mesela insan vücudundaki organların, deri, göz, kulak, burun vb. farklılığın sebebidir. Bu dört elementin farklılık oranı organlara farklı özellikler verir. Birçok psikoloğa göre ateş sezgiyle, toprak duyumsayarak, hava düşünerek, su ise hissederek bulunabilir.
”Cogito, ergo sum”, Türkçesiyle ”Düşünüyorum, öyleyse varım” sözünün sahibi René Descartes ateş elementine karşılık gelecek şekilde evrende “Düşünüyorum ben de varım” der.
Aşık Veysel de, “Benim sadık yarim kara topraktır” demiştir.
Sonuç olarak, yaşamı anlamlandıran, varoluşun gerçek nedenlerini bu dört element verir. Su, hava, ateş ve toprak doğada saf ve duru halde bulunmaktadır. Bütün bu elementler hem niteliksel hem de niceliksel olarak doğada sade, duru ve temiz şekilde hep var olacaktır.
Görsel: gaiadergi.com