Depresyon, kaygı bozukluğu, bilişsel bozukluklar gibi psikolojik sorunlarla kalp ve damar hastalıkları arasında iki yönlü ilişki mevcut.
Kalbinde, damarlarında hastalık teşhis edilmiş kişide buna ek olarak depresyon mevcutsa hastalığın seyri kötüleşiyor. Bununla da kalmayarak depresyon kalp-damar hastalığına yakalanma için bağımsız risk faktörü; öyle ki kalp krizi, felç, bunlara bağlı ölüm olasılıklarının depresyonda arttığını gösteren pek çok araştırma yayınlanmış bulunuyor.
İnme ya da felç geçiren kadınlarda yaşam kalitesi erkeklere göre daha fazla bozuluyor ki bunun başlıca sebeplerinden birisi depresyon. Başka bir anlatımla depresyonda olan kadının ya da erkeğin hangi yaşta olursa olsun sigara içiyormuş ya da kolesterolü yüksekmiş gibi bir damar sertliği, dolayısıyla kalp-damar hastalığı riski taşıdığını söyleyebiliriz.
Giderek daha fazla sayıda araştırma gerek çocuklukta gerekse yetişkin dönemde maruz kalınan şiddetin kalp-damar hastalıklarıyla ilişkisini ortaya koymakta. Şiddet gören çocuklar yaşadıkları uzun süreli stres nedeniyle erken yaşlarda kalp-damar hastalığına yakalanma riski taşımakla kalmıyor, sağlığı tehdit edici alışkanlıklara eğilimli olmaları sonucunda bu riski daha da arttırabiliyorlar. Kendilerinin, ailelerinin, içinde yaşadıkları toplumun tehdit altında oldukları durumlar, önlerindeki yaşam sürecinde artmış kalp krizi, felç, koroner hastalık, bunlara bağlı ölüm risklerini taşımaları sonucu doğuruyor. Düşük sosyoekonomik sınıflara ya da azınlıklara mensup çocuklar bu tarz risklere daha fazla maruz kalarak yaşamlarını sürdürmekteler.
Şiddete maruz kalan pek çok erişkinde ve çocukta travma sonrası stres bozukluğu ve depresyon gelişiyor ki buna şişmanlık, yüksek tansiyon, kötü beslenme alışkanlıkları, sigara ve alkol kullanımı eşlik edebiliyor. Bunların tümü kalp-damar sağlığını şüphesiz ki olumsuz yönde etkiliyor. Kişiler arası şiddetin fiziksel, cinsel, psikolojik şiddet biçiminde kadına yönelmesi çok önemli bir toplum sağlığı sorunu; öyle ki kadın ölümleri içerisinde erkek şiddeti zeminindeki cinayetler önemli bir yer tutmakta.
Bunun dışında erkek eş şiddetinin kadının, varsa çocuğun ya da çocukların gerek beden gerekse akıl sağlığı üzerinde kısa ve uzun vadede olumsuz etkileri olduğunu biliyoruz. Epidemiyoloji çalışmaları eş şiddetine maruz kalmış kadınlarda beyin hasarı, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların yanı sıra astım, eklem hastalıkları, bağışıklık sistemi hastalıkları, kanser, şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi kronik hastalıklara daha sık rastlandığını gösteriyor. Tahmin edilebileceği gibi bunlara sigara alışkanlığı, madde bağımlılığı, yeme ve uyku bozuklukları, hareketsiz yaşam, tedavilere uyumsuzluk, öfke kontrol sorunu eklenebiliyor.
Geçen yıl yayınlanan, 19 bine yakın kadının dâhil edildiği bir araştırmada birlikte olduğu erkek tarafından şiddet uygulanmış kadınlarda daha sonraki yaşam döneminde koroner kalp hastalığı riskinin %50, her türden kalp-hastalığı riskinin %31, şeker hastalığı riskinin %51 arttığı ortaya kondu. Bunlara yol açan mekanizmalara büyüteç tutan çalışmalar zeminde üç temel sürecin yer alıyor olabileceğini öne sürmekteler:
Birincisi, uzun süreli taciz kronik stres anlamına geliyor ki bu durum kadının metabolizmasında, sinir sisteminde, salgı bezlerinde, bağışıklık sisteminde, pıhtılaşma sisteminde olumsuz değişimleri beraberinde getiriyor. Sadece tansiyon yükselmesi buna basit örnek teşkil edebilir ki hipertansiyonun kalp & damar hastalığının bir başlangıç safhası olduğunu biliyoruz.
İkincisi, şiddet mağduru kadının yaşadığı travmayla baş edebilmek için sigara, alkol vb. alışkanlıklara, aşırı yemeye yönelmesidir ki bunlar, ortadan kalktıktan sonra dahi uzun süre etkileri devam eden risk faktörleridir.
Üçüncüsü, şiddet görmüş olan kadınlarda depresyonun yaygın oluşudur. Yapılan çalışmalar depresyonda kanda uzun süre yüksek kalan kortizol, katekolaminler vb. maddelerin kalp-damar hastalığının gelişimine ve ilerlemesine katkıda bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bilhassa depresyon semptomlarının uzun sürdüğü durumlarda kalp & damar hastalığına dönük koruyucu yaklaşımlar önem kazanmaktadır.
Yapılan istatistikler kadına erkek şiddetinin son yıllarda artış göstererek bir büyük toplum sağlığı sorunu haline geldiğini gösteriyor. Bunun en büyük oranda kadının eşi ya da birlikte yaşadığı erkek tarafından uygulandığı rapor edilmekte. Şiddete maruz kalan kadının bundan tahmin edilenin ötesinde, hayat boyu olumsuz etkilerini hissedeceği biçimde zarar gördüğünü, kalp-damar hastalığına yakalanma riskinin orantısız biçimde arttığını söyleyebiliriz.
KAYNAKLAR
• Mazza M, ve ark.: Interpersonal violence: Serious sequelae for heart disease in women. World J Cardiol 2021; 13: 438-45
• Chandan JS, ve ark.: Risk of Cardiometabolic Disease and All-Cause Mortality in Female Survivors of Domestic Abuse. J Am Heart Assoc 2020; 9: e014580