Her birimiz dünyaya bir temas sayesinde geliyoruz.
Sperm, yumurta ile temaslandığı an bir bağlanma hikâyesi başlıyor. Sonraki her gelişim aşamasında ise yine bir temas kurma ve bağlanma olarak devam ediyor.
Ta ki bu oluşum sürecinden yaşama adım atmaya hazır olduğumuz dönüşüm sürecine kadar bu temas-bağlanma hali devam ediyor.
Bilinç buraya kadar her şeyi bilinç dışı olarak kayıt altına alıyor. Yani anne karnındaki bu temas-bağlanma sürecinde, annenin içinde bulunduğu ruhsal sürecin her zerresi varlığımıza işleniyor.
Doğuyoruz, annemize temas edip bağlanıyoruz. Tabii anne buna izin veriyorsa. Sonra babamıza, kardeşimize, amcamıza, teyzemize derken yolumuzda tanıştığımız herkes ve her şey ile temas-bağlanma halini deneyimlemeye devam ediyoruz.
Bizler aslında birbirimizden öğrenen ve birlikte dönüşebilen bir tür olarak varlığımızı sürdürebiliyoruz. Bu sebeple de her temasımızın niteliği bağlanmanın niteliğini etkiliyor.
Bu temas-bağlanmanın dansı ise tek bir kişide çok geç olgunlaşıyor: Kendimizde…
Oğlum ile bir süredir beden farkındalığı, duruş farkındalığı çalışıyoruz. Çalışmalarımıza ara ara öz şefkat ve zihnin halleri konuları eşlik ediyor. Yaşına uygun sohbetler ediyoruz.
Geçen gün oğlum yaşından büyük bir laf etti: “İnsan olmak zor iş, baksana köpeğimize nasıl, sadece köpek.”
Bu ifadesini çok anlamlı bulduğumu söyledim. Bıyık altından gülümsedi. Sanırım lafının özüne teması var.
Aslında kendi ile olan temas-bağlanma durumunun bu yaşında başlamış olması iyi bir şey.
Ancak ‘insan’ olma çelişkisini çözmek için farklı kavramlarla kendisine yaklaşma çabası da var. Kendi ifadesi ile “başarılı bir öğrenci” kavramı şu an en baskın git gel hali.
Ancak başarılı, akıllı, iyi kalpli kavramlarının yerine, ‘akrep burcu’ ya da ‘ben çok ateş elementiyim’ gibi farklı kavramlarla kendisini deneyimlediği de oluyor.
Kendi yaşamını tasarlarken kavramları çabucak eskiyebiliyor. Yeni kavramlara sarılıp var oluşunu anlamaya çalışıyor. Bu kendi ve çevresi ile temas-bağlanma halleri ve dengeyi bulma çabası sağlıklı bir süreç olarak işliyor.
Aslında kendisine katılıyorum. İnsan olmak zor iş. İnsan olarak bütün kavramların ötesinde, başarılı başarısız, yaşlı genç, akrep ya da yay, acaba şu anda VAR OLMA deneyimi, nasıl bir enerjetik alan açabilir? Bu hâlâ el yordamıyla aradığımız bir durum.
Acaba var olmadan var olma alanında, doğru ve yanlışın ötesinde bir yerde buluşmak mümkün mü? Ağacın, çiçeğin, kuşun, köpeğin yapabildiği gibi…
Yoga iyi bir klavuz olarak burada da devreye girebiliyor. Yoga pratiklerinde, deneyimimizi kavramsal ‘ben’ ve kavramsal ‘bedenim’den ziyade, varlığımızı var olma haline davet ediyoruz.
Sınırsız beden, kişilik ötesi var olma halimizi deneyimlemek için nefes çalışmaları, meditasyonlar ve hareketler bize bir fırsat yaratıyor.
Bu boyutumuz ile temas kurduğumuzda, direkt olarak sorunlarımız ile uğraşmamış olsak da, sorunlarımız şifalanmaya başlıyor. Yok olduklarından değil, sadece kendimize bağlanabildiğimiz an daha farklı bir algıdan ve belki de değişen enerjiden dolayı dönüşmeye başladıkları için.
Niyetimiz kendimizle olan bağımıza bakmaksa eğer, yoga sadece kendimizle değil, yaşamla ve olup biten her şey ile temas etmeye dair iyi bir kılavuz.
Yoganın bu kendinle temas-bağlanma kılavuzunda en hoşuma giden şey ise; fark ettiğimiz veya yüzleştiğimiz her ne ise onunla başa çıkabilme durumunu da sunması veya başa çıkamayacaksak da nazikçe, ızdırap yaratmadan olay yerini terk ettirmesidir.
Hangi tavır insanı kendine uzaklaştırır, hangisi kucaklatır, iyi öğretiyor.
Namaste…