Yetmiş iki yaşındayım ve bunun bir marifet olmadığını biliyorum.
Marifet değildir çünkü yetmiş iki yıl önce doğan herkes yetmiş iki yaşına gelebilir.
Yetmiş iki yaşına gelip de bir ya da iki milyon oy daha fazla alabilmek için yalan söylememek marifettir.
Tek bir dönem için aday oluyorum, kazanacağım ve beş yılın sonunda köşeme çekilip torun seveceğim, anılarımı yazacağım dedikten ve seçimleri kaybettikten sonra cumhurbaşkanlığına kıyasla çok önemsiz bir koltuk olan parti başkanlığı koltuğunu kimselere bırakmamak için, her türlü ayak oyunu, laf cambazlığını yapanın varlığını görünce kendimi insanca marifetlere ve erdemlere sahip birisi olarak görüyorum.
Çankaya Köşkü’nü kullanacakmış, Atatürk’ün koltuğuna oturacakmış.
Evvel emirde Atatürk koltuğun adamı değil, ilkelerin insanıydı.
Halkını ayrımsız sevmek gibi bir ilkesi vardı.
Ve altı ilkeyi miras/yol olarak göstermişti halkına.
Cumhuriyetçilik bu ilkelerin birincisidir, Cumhuriyet bizatihi halkın idaresi demektir, hem de yalnız partiyi değil koca bir ülkeyi/devleti memleketi halkın idare etmesi demektir.
Kılıçdaroğlu ve hizbi partiyi ancak ve yalnız kendisinin (Kılıçdaroğlu’nun) idare edebileceğine kesinlikle inanmakta ve konuda halkın düşünceleri bir yana parti üyelerinin düşüncelerine dahi zerre önem vermemektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi’ni kendi çiftliği, arpalığı olarak görüp kullananların Türkiye’yi halkla ve halkın görüşlerine önem vererek yöneteceğine nasıl inanalım?
Altı Ok’un ikinci ilkesi halkçılıktır ve Kılıçdaroğlu hizbi halkçı olmak bir yana kelimenin tam anlamıyla kendi kendilerini seçkinler diye zan ve ilan edenler tarafından bırakın halkın genelinin/bütününün ne düşündüğüne önem vermek, kendi parti üyelerinin herhangi bir konuda fikrini dahi önemsemeye sormayan ve ben düşünürüm size benim düşüncelerime harfiyen uymak düşer zihniyeti ile disiplin kurullarını giyotin niyeti ile kullanmaktadır.
Sevgili okuyucu, ne kadar kısıtlamaya çalışsam da yazacaklarım daha ikinci okta sayfayı doldurdu, haftaya veya önümüzdeki günlerde diğer ilkeleri de ve o ilkeler çerçevesinde güncele ayak uydurmak gereğini de dile getireceğiz.
Kılıçdaroğlu hizbi Türkiye’ye yazık ediyor, Meral Hanım ise başka bir alem ki korku filmi gibi.
Demokratlık mı?
İsmet İnönü bunlara bakıp, “Hadi canım sen de” derdi.
Not: Bu yazı daha önce Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu yazılarımın bir öz eleştirisi olarak da anlaşılmalıdır.