Aylarca çalışmışlar, genel başkanlar da defalarca bir araya gelip çalışmaları irdelemiş, kararlar alınmış.
Ve ortaya 2500’e yakın demokratikleşme maddesi çıkmış.
Bu minval üzre seçime gidilmiş.
Seçim sonucunu herkes biliyor.
Seçim kaybedildi diye demokratikleşme programı çöp tenekesine atılır mı? Atılırsa eğer, kim niye ciddiye alsın demokratikleşme planını çöpe atanları?
Geçmişe dönüp hatırlayalım, Ecevit niye CHP varken, CHP’yi bırakıp da DSP’yi kurma ihtiyacı duymuştu?
“CHP bir hizipler cehennemine dönüşmüştür” mealinde bir gerekçe ile kurmuştu Ecevit DSP’yi.
Türkiye’de ve KKTC’de de ne yazık ki hümanist, demokrat, sol, sosyalist partiler ve hatta her türlü örgütler, örgütlenmeler çok kısa süre içinde kendi içlerinde hiziplere ayrılmayı ve birbirleri ile incir çekirdeğini doldurmayan nedenlerle, gerekçelerle didişmeyi marifet saymaktadırlar.
Fikir ayrılıkları (eğer ortada fikir denebilecek bir şey varsa) her örgüt için gelişme vesilesidir teoride ve çoğu devletteki örgütlenme ve siyaset anlayışında pratikte de. Ve fakat iş Türkiye ve KKTC’ye gelince ortada ciddiye alınacak bir fikir olmadığı için ciddiye alınacak fikir ayrılığı da yokken, sadece ben haklıyım, hayır sen değil ben haklıyım tepişmesi ile seçim sonuçları ve hükümet, iktidar hep sağcı partilere terk edilmektedir.
Tayyip Erdoğan’ı tek adam zihniyeti ile haklı olarak yerden yere vuran muhalefet (bu muhalefet anlayışı da sisteme değil sadece hükümete muhalefettir ne yazık ki) kendi içinde Tayyip Erdoğan’dan çok da farklı olmayan tek adamcılık- bizim hizipçilik anlayışında kemik gibi beton gibi durmakta direnmektedir.
Muhafazakarlıkla damgalanan AKP kendi içinde 3 dönem kuralını kararlılıkla uygularken, Süleyman Soylu, Mevlut Çavuşoğlu, Hulusi Akar gibi bir anlamda kült diyebileceğimiz bakanları, Hakan Fidan gibi bir MİT müsteşarını değiştirmekte zerre tereddüt göstermez ve bu hal parti içinde çatışmalara, kırılmalara ayrılmalara yol açmazken ana muhalefet partisinde her bir hizip sadece kendi grupçuğunun devamını gözeterek CHP’nin bir hizipler koalisyonu olarak %23–25 bandında yuvarlanıp gitmesine dünden razıdır ve yarınlar için de razıdır.
Kendini hümanist, demokrat, solcu, sosyalist komunist diye tanımlayan partiler eğer fabrikalarda işçiler arasında, tarlalarda, köylüler arasında, barolar, tabipler, mühendisler mimarlar ve üniversitelerde, öğrenciler, öğretim üyeleri arasında ve meslek örgütlerinde onlarla birlikte örgütlemeye çalışmazsa bilinmeli ki yerlerinden hakikaten çok çok mutludurlar ve “küçük olsun benim olsun” saplantısı içinde debelenmeye devam edeceklerdir.