Türk halkları, kendilerini “Türk” olarak tanımladıkları günden bu yana çok geniş bir coğrafyada yaşamışlardır. Sibirya’nın doğusundan, Balkanlar’a kadar uzanan bu toprakların büyük bölümü yaklaşık iki yüzyıldır Rusya’nın egemenliği altında kalmıştır.
İki yüzyıl bir halkın tarihinde çok uzun bir zaman dilimi değildir. Ancak geçtiğimiz yüzyıl içinde bilim ve teknoloji çok ilerlemiş, yaşam tarzı çok değişmiş ve bu gelişmelere paralel olarak dünya üzerinde konuşulan diller de aynı hızla bir gelişime uğramıştır.
Dil canlı bir yapıdır. Toplumun ihtiyaçlarına göre gelişir, evrilir. Ölü hücrelerini atarken yeni hücreler üretir. Ancak üretmek çok kolay bir süreç değildir. Çok hızla gelişen bilimin, teknolojinin ve yeni yaşam biçiminin ihtiyaçlarını dil aynı hızla karşılayamaz. Ortaya çıkan yeniliği içine sindirmesi gerekir. Bunun da ötesinde çağın getirdiği bu baş döndürücü değişime ayak uydurabilmesi için bir üst akla ihtiyaç duyar. Bu durumu çok iyi anlayan büyük Atatürk tam da bu nedenle Türk Dil Kurumunu (TDK) kurmuştur. TDK olmasaydı dilimizde bugün kullandığımız çağdaş sözlerin çoğu yabancı kaynaklı olurdu.
Rusya’nın egemenliği altında yaşayan Türk halklarının böyle bir şansları yoktu. Bu nedenle ortaya çıkan bilim, teknoloji ve onlara bağlı oluşan kavramları doğrudan Rusça sözlerle ifade etmek durumunda kaldılar. Rusça için de aynı durum söz konusudur. Rusça da, Almanca, Fransızca ve özellikle de son dönemlerde İngilizce sözleri doğrudan bünyesine kattı.
Başka dilden sözcük alımı dilin evriminde vardır. Doğaldır ve kaçınılmazdır. Teknoloji sözcüğünün yerine bugüne dek bir sözcük koyabilmiş değiliz. Aslında dilimizdeki karşılığının “uygulayım bilimi” olduğunu söylesem büyük olasılıkla bu sözü ilk kez duymuş olursunuz. Aynı şekilde televizyon, radyo gibi sözlerin yerine Türkçe sözler koymaya kalksak halkın söz dağarcığına yerleşmez. Ama bilgisayar, bellek, yazılım, donanım, bilişim, iletişim gibi sözler çok hızlı bir şekilde dilimize yerleşmiştir. Çünkü yabancı sözler yaygın olarak kullanılmadan bu sözler türetilmiş ve dile kazandırılmıştır.
Yeni bir söz, yanlış dahi olsa, yaygın olarak kullanılıyorsa artık bir alışkanlık hâlini alır ve dile yerleşir. Onu tekrar düzeltmeye çabalamak sonuç vermez. Örnek olarak Avro sözünü verebiliriz.
Burada amacımız ne Rusçayı kötülemek ne de Ruslar hakkında olumsuz bir izlenim oluşturmaktır. Tam tersine, dilin gerçeklerini ortaya koyarak, aynı kökten geldiğimiz Türk dilleriyle bugün yaşamakta olduğumuz karşılıklı anlaşma zorluğunun nedenlerinin başında gelen bu olguyu açıklamaktır.
Başkasına çuvaldızı batırmadan önce iğneyi kendimize batırmalıyız. Türklerin İslam dinini kabul etmelerinin ardından Türk dili Arapça ve Farsçadan çok belirgin bir şekilde etkilenmiştir. Yüzyıllar boyu özellikle Farsça, bilim ve edebiyat dili olarak kullanılmıştır. Daha da öteye gidelim Büyük Selçuklu Devleti’nin resmî dili Farsçadır. Adalet sisteminde de Farsça kullanılmıştır. Eğitim dili ise yaygın olarak Arapçadır. Türkçe, halkın dili olarak kalmış ve orduda kullanılmıştır. Türkler başka bir milletin boyunduruğu altında kalmadıkları halde Farsçayı, kendi kurdukları devletin dili olarak kullanmışlardır. Çünkü dönemin eğilimi bu yöndedir. Osmanlı’da devletin dili Türkçedir ama Arapça ve Farsça bu dilin içine öyle işlemiştir ki, ne cümle kuruluşu ne de söz dağarcığı Türkçedir. Türkçeyi halkımız korumuş ve bugünlere ulaşmasını sağlamıştır.
Bazen zorlamalar, bazen de eğilimlerle tarihte bu tip ilginç durumlara rastlanır. 11. yüzyılda İngiltere’nin resmî dilinin Fransızca olduğunu biliyor muydunuz?
Başka bir ülkenin boyunduruğu altında yaşayan Türk halkları için durum daha da dramatiktir. Bugün bağımsız olan Türk Cumhuriyetleri, Sovyetler Birliği döneminde kendi dilleri ikincil olarak devlet ve eğitim dili olduğu halde ezici bir çoğunlukla Rusça kullandılar. Kendi bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından ana dillerinin devlet ve eğitim dili olarak kullanımının tam olarak yerleşmesi onlarca yıl aldı.
Düşünün ki gittiğiniz okul Rusça, çalıştığınız yerde Rusça kullanılıyor, günlük hayatın içinde konuşulan dil Rusça. Kendi evinizin dışında ana dilinizi kullanma olanağınız son derece sınırlı. Birden bire evde konuştuğunuz dil artık okullarda okutulmaya ve devlet dairelerinde kullanılmaya başlanıyor. Evinizin dışında başka bir dil konuşmaya alışmış bir kişi olarak sizin bu yeni duruma alışmanız uzunca bir süre alacaktır. Kaldı ki, 1990’lı yılların başlarında okullarda o dilde eğitim verecek öğretmen bulmada konusunda bile ciddi zorluklar yaşandı.
Rusçanın Türk dilleri üzerindeki etkilerini incelerken iki saptama yapmak yararlı olacaktır.
Birincisi eski Sovyetler Birliği’nde bilim, eğitim ve edebiyatta egemen dilin Rusça olması, onun bu coğrafyada bir kültür dili olmasını sağlamıştır.
İkincisi ise Sovyetler Birliği’nde yaşayan yüzün üzerinde halkın ortak dili zorunlu olarak Rusça olmuştur. Bu durum Rusçaya bir üst dil yani “lingua franca” niteliği kazandırmıştır. Türk kökenli halklar kendi aralarında Rusça konuşmaya alışmışlardır. Bu durum bugün de değişmemiştir. Sosyal medyada Türk halklarının oluşturdukları grupların ortak dilinin çoğunlukla Rusça olduğunu görüyoruz. Biraz daha öteye gidelim, Facebook’ta üyesi olduğum bir Tatar grubunda bile ağırlıkla Rusça kullanılmaktadır.
Rusça ile Türk dilleri arasında yüzyıllardan beri karşılıklı etkileşimler olmuştur. Rusçanın Türk dillerinden aldığı yüzlerce sözcük mevcuttur. Bunların bir bölümü Arapça ve Farsça kökenli sözlerdir ancak Ruslar bu sözleri Türkçe olarak anarlar. Lokum, divan, liman, sandık, ambar, davar bunlara örnek olarak gösterilebilir. Türkçeye de Rusçadan ve diğer Slav dillerinden geçmiş birçok sözcük vardır. Vişne, kuluçka, izbe, kukla, semaver, vatka, votka, mazot bunlara birkaç örnektir. Sözcük alımı karşılıklı etkileşimin sadece bir boyutudur.
Rusçanın ortak dil ve bir kültür dili olarak etki alanında bulunan Türk dilleri sözcük alımının ötesinde bir etki altında kalmışlardır. Bu etki özellikle gündelik dilde kullanılan Rusça söz kalıplarının uyarlanmasında görülür. Türkçede olmayan biçimler aynı Rus dilinde olduğu gibi kullanılmaktadır.
Daha iyi anlaşılması için örnekler üzerinden gidelim:
Rusçada doğum günü, yeni yıl ve bayram kutlamaları aşağıdaki şekilde yapılır:
Tam çeviri yaparsak Rusçada “Sizi doğum gününüzle kutlarım” derler. Bu sözün kısaltılmış hâli yaygın olarak kullanılır: “Doğum gününüzle”.
Çeviriyi bile yaparken insan zorlanıyor çünkü Türkçede bu şekilde bir söz kalıbı bulunmuyor. Ama Türk dilleri bu yapıyı aynı şekilde almışlardır: İşte örnekleri:
Özbekçe: Tug’ilgan kuningiz bilan – “Doğum gününüzle”
Kazakça: Tugan kününizben – “Doğum gününüzle”
Kırgızca: Tuulgan kününüz menen – “Doğum gününüzle”
Yeni yıl kutlaması Rusçada kısaca “Yeni yılınızla” şeklinde söylenir.
Özbekçe: Yangi yilingiz bilan – “Yeni yılınızla”
Kazakça: Cana cılınızben – “Yeni yılınızla”
Kırgızca: Canı cılınızdar menen kuttuktaym – “Yeni yıllarınızla kutlarım”
Bayram kutlamasının da Rusçası kısaca “Bayramınızla” dır .
Özbekçe: Sizning bayramingiz bilan – “Sizin bayramınızla”
Kazakça: Sizdin merekelerinizben – “Sizin bayramlarınızla”
Kırgızca: Mayramınızdar menen – “Bayramlarınızla”
Burada sadece birkaç örnek verdim. Rusya’da konuşulan Tatarca, Başkurtça, Tuvaca gibi diğer Türk dillerinde de aynı söz kalıpları sıkça kullanılmaktadır. Tüm bu örneklerde Türk dilinin yapısıyla bir uyuşmazlık söz konusudur ve ortaya çıkan sonuçlar anlamlı değildir. Son yıllarda “yeni yılınız kutlu olsun”, “doğum gününüzü kutlarım”, “bayramınız kutlu olsun” karşılığı sözlerin kullanımında bir artış olduğunu görmek sevindiricidir. Ancak eski alışkanlıklardan vazgeçmek çok kolay olmamaktadır.
Dünya Futbol Kupası Rusçada “Futbol boyunca dünya şampiyonası” şeklinde söylenir. Şimdi bu Rusça kalıbın Türk dillerine ne şekilde geçtiğini görelim:
Azerbaycanca: Futbol üzre dünya kuboku
Özbekçe: Futbol bo’yicha jahon chempionati
Kırgızca: Futbol boyunça düynölük kubok
Başka örnekler verelim:
Dünya Bankası demek için Rusçada “Bütün Dünya Bankası” dersiniz. Kırgızcası Bütkül Düynölük Bank, Tatarcası Bötendönya Bankı.
Rusya Atletizm Federasyonu Rusça Bütün Rusya Hafif Atletik Federasyonu’dur Şimdi Türk dillerinde nasıl söylendiğine bakalım:
Azerbaycanca: Ümumrusiya Atletizm Federasiyası
Özbekçe: Butunrossiya Yengil Atletika Federatsiyasi
Kazakça: Bükilreseylik Cengil Atletika Federatsiyası
Kırgızca: Bütkül Rossiyalık Cengil Atletika Federatsiyası
Türkmence: Bütin Russiya Yenil Atletika Federasiyasy
Kızılay’ın Rusçasının tam karşılığı ise “Kızıl Yarım Ay”dır. Türk dillerindeki karşılığını herhalde tahmin ettiniz bile.
Ambülans sözü de Rusçada “acil tıbbî yardım” olarak kullanılıyor. Türk dillerinde de aynen düşündüğünüz gibi. Aslında ambülans sözünden daha anlamlı. Latince “ambulare” yürümek demektir. Ambülans da “yürüyen (hastane)” anlamında bu adı almıştır ama çoğumuz bu anlamı bilmeden kullanırız.
Rusçada güvenlik sözü “tehlikesizlik” şeklinde ifade edilir. Bu biçim, tüm Türk dillerine geçmiştir. Azerbaycanca tehlükesizlik, Özbekçe havfsizlik, Türkmence howpsuzlyk, Kazakça kawipsızdık olarak söylenir. Türk dilinin yapısıyla çok uyuşmayan bir durum.
Akdeniz’in adı Rusçada Yer Ortası Denizi’dir. Aslında İngilizce Mediterranean Sea sözü de tam olarak aynı anlamı taşır. Azerbaycancada Aralıq Denizi, Kazakça Cerorta Tengizi, Kırgızca Cer Ortoluk Tengizi, Tatarca Orta Tingez, Özbekçe Orta Yer Dengizi, Türkmence Ortayer Denzi’dir. Bu adlar Rusçadan tam olarak çevrilerek alınmıştır.
Rusçada bir yere bir kişinin ismi verilmişse mutlaka adındaki ibaresi eklenir. Örnek olarak Atatürk Havalimanı diyemez Atatürk Adındaki Havalimanı dersiniz. Son zamanlarda istisnalar olsa da Türk dillerine genel olarak bu kalıp da girmiştir.
Rusça söz kalıpların Türk dillerine uyarlanması, daha doğrusu kopyalanması konusunda örnekleri çoğaltmak elbette mümkün.
Bunlara göre biraz daha dramatik bir durum Türkiye Türkçesine çok yakın olan Gagavuzcada yaşanmıştır. Gagavuzlar yüzyıllardır Slavlar ve Moldovalılar ile birlikte yaşamışlardır ve Ortodoks dinini benimsemişlerdir. Gagavuzcanın söz dizimi diğer tüm Türk dillerinden farklı olarak Slav dillerininki ile aynıdır. Ayrıca birçok Rusça söz içerdiğini de belirtmek gerekir. İlginç ve çarpıcı olduğunu düşündüğüm iki örneği Astrid Menz’in Gagavuzcanın Söz Dizimi ve Dil İlişkisi adlı çalışmasından veriyorum:
O söölerdi çok keret ki almış beni terbelemee hem adam yapmaa (Beni terbiye ve adam etmeye yanına aldığını çok kere söylerdi)
Tsentralisovani bir gosudarstva upravlyat etsin bizimnen ani biz yaşıyalım deyni (Yaşayabilmemiz için merkezî bir hükümet bizi yönetsin)
Benim Türk dillerine olan ilgimi bilen dostlarım bu dilleri dinledikleri zaman çok fazla anlayamadıklarını, benim bunları nasıl öğrendiğimi sorarlar. Aslında biraz zaman ve emek harcadığınızda hiçbiri anlaşılmaz değildir. Ama eğer Rusça biliyorsanız onları anlamak çok daha kolaylaşır. Çünkü Rusça bilmeniz sadece o dillerde bulunan Rusça sözleri anlamanızı kolaylaştırmaz ayrıca Rusça söz kalıplarını bildiğinizden o dildeki uyarlamasını ilk kez bile duysanız mantıkla çıkarım yapar ve zaman içinde alışırsınız.
Duruma tersinden bakarsanız ana dili bir diğer Türk dili olanlar da bizim çok sık kullandığımız Fransızca sözleri anlamazlar. Bir arabanın ya da motorun parçalarını listelesek bizi anlamaları için Fransızca bilmeleri gerekir. Sibirya’daki Türk halkları dilimizdeki Arapça ve Farsça sözlere yabancıdır. Ne kadar arı Türkçe konuşursanız o kadar iyi anlarlar. En yakınımızdaki Türklerle bile karşılıklı balık adlarını saysak çoğunu bilmezler çünkü birkaçı dışında hepsi Rumcadan alınmıştır.
Türk dillerinin sorunlarını ele alırken unutmamamız gereken bir gerçek vardır, o da tüm bu dillerin yüzyıllar boyunca birbirinden ayrı kalmış ve içinde bulundukları ortamlarının etkileriyle farklı yönlerde evrilmiş olduklarıdır. Bu durum bir bakıma birbirinden uzaklaşmadır. Ancak kökü aynı olan diller, uzun süredir görüşmeyen dostların buluşması gibi bir süre yabancılık çekseler de kısa süre içinde kaldıkları yerden dostluklarına devam ederler. Dil ve kültür ortak paydası, ayrı kalmış halkları yeniden yakınlaştırmaktadır. Karşılıklı çabalarla uzun dönemde Türk dillerinin durumunun da benzer şekilde gelişmesi şaşırtıcı olmayacaktır.