Bugün Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Ulusal Kurtuluş mücadelesini başlattığı günün 104. yıl dönümü…
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlanacak, “Yıl 1919, Mayıs’ın 19’u” denilerek Atatürk’e olan sevgi ve minnet dile getirilecek. Yarın da herkes kaldığı yerden yaşamına devam edecek. Bir sonraki 30 Ağustos’ta, 29 Ekim’de, 10 Kasım’da, 23 Nisan’da yine O’na olan sevgi ve bağlılığını bildirmek için bekleyecek…
Gerçekten de Atatürk’ü ne kadar anlıyor ve O’nun mirasına ne kadar sahip çıkabiliyoruz? O’nun en büyük hedefi olan çağdaş uygarlığın neresindeyiz? Kurduğu ve gençliğe emanet ettiği 100. yılına yaklaşan Cumhuriyetimiz, O’nun istediği çağdaş uygarlık seviyesini yakalayabildi mi? Akıl ve bilimin rehberliğinde ilerliyor muyuz?
Her şeyden önce bağımsızlık, en önde gelen Atatürk ilkesidir. Millî Mücadele adını verdiğimiz büyük olay öncelikle bu ilkenin gerçekleşmesi için yapılmış, sonunda başarıya ulaşmıştır. Çünkü esas olan, bağımsızlığına kastedilen Türk milletinin saygın ve şerefli bir millet olarak yaşaması idi. Bu esas da ancak milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla sağlanabilirdi. Bu nedenle daha Samsun’a giderken Millî Mücadele’nin parolası, “Ya İstiklal Ya Ölüm” olmuştu.
Atatürk’ün anlatımı ile tam bağımsızlık, “Siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik” demektir. Bunların herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, gerçek anlamıyla yoksunluğunu ifade eder.
O’na göre; “Bağımsızlıktan yoksun bir millet, ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, uygar insanlık karşısında uşak olmak durumundan yüksek bir muameleye lâyık olamazdı. Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden yoksunluğu, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildi.”
Görüldüğü gibi Atatürk gerçek bir bağımsızlık savaşçısıdır. O sadece yukarıda belirtilen konularda değil, daha da önemlisi düşüncenin bağımsızlığını ve bilimin rehber alınmasını şart koşan bir liderdir. Rehberi, hep akıl ve bilim olan Ulu Önder bakın Cumhuriyet’in 10.yıl konuşmasında neler diyor:
“Ben, manevî miras olarak hiçbir âyet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.”
Atatürk’ü sadece sevmekle, her milli bayramda övmek ve alkışlamakla görevimiz bitmez. Önemli olan O’nun miraslarına ne kadar sahip çıkabiliyoruz, gösterdiği hedefin neresindeyiz, O’nu gerçekten ne kadar anlayabiliyoruz?
Almanya’da yayınlanan History Life dergisi, son sayısında Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk için, “Modern Türkiye’nin kurucusu” ifadesi kullanıldı. Derginin kapağında, Atatürk’ün kalpaklı ve kravatlı fotoğrafı ortada yer aldı. Dünyaya yön veren 17 devrimci lider için “İdealleri ve ideolojileriyle dünyayı değiştiren erkekler ve kadınlar” yorumu yapıldı.
Keşke dünyanın değer verdiği Mustafa Kemal Atatürk’ü daha iyi anlayabilsek ve O’nun eserlerine daha çok sahip çıkabilsek…
Bugün Atatürk’e karşı olanlar da, O’nu anlamadan putlaştıran ve ticaretini yapanlar da bana göre benzer çizgilerde… Atatürk üzerinden bölünmek, O’nun üzerinden kamplara ayrılmak belki de O’nun isteyeceği en son şeydir.
Ne yazık ki başka Türkiye ve başka Atatürk yok…
Mustafa Kemal’in ülküsü, sadece söz değil…