Daha önceki gezi yazılarımda, bazen kendimize göre rotalar çizip bireysel gezi planlamanın tur firmaları ile yapılan gezilerden daha doyurucu olduğunu yazmıştım. Bu kez rotamızı Diyarbakır-Mardin yönüne çevirdik. Eğer bu bölgeye gidecekseniz en güzel mevsim ilkbahar-mayıs ve sonbahar-eylül dönemleri oluyor.
Bu taraflara gelmek için hangi yönü ve aracı seçersiniz bilmiyorum ama biz Ankara’dan Güney (Kurtalan) Ekspresi ile yataklı vagon yolculuğunu seçtik. Güney Ekspresi haftanın 5 günü Ankara-Kurtalan (Siirt) arası karşılıklı sefer yapıyor ve Ankara’dan saat 11.20’de kalkan tren yaklaşık 24-25 saatlik bir yolculukla Kurtalan’a varıyor. Mevsim ve yol şartlarına göre bazen rötar yapsa da son derece keyifli bir yolculuk olduğunu söyleyebilirim.
Son yıllarda popüler olan Doğu Ekspresi’nin alternatiflerinden biri olan Güney Ekspresi’ni tren yolculuğu yapmak isteyenlere şiddetle tavsiye ederim. Trende 3 farklı vagon tipi mevcut. Pulman, örtülü kuşetli ve yataklı. Bir de yemekli vagon var. Ancak rahat bir yolculuk için yataklı vagon çok daha iyi. Fiyatlar da turistik Doğu Ekspresine göre çok daha uygun. Vagon tipleri, fiyatlar, güzergah vbç. bilgileri www.tcddtasimacilik.gov.tr adresinden öğrenebilir ve bilet alabilirsiniz.
Bu yolculuk sırasında Ankara-Kırıkkale-Kayseri-Sivas-Malatya-Diyarbakır yörelerinde inanılmaz doğal görüntülere tanıklık edecek, yol boyunca onlarca tünelden geçeceksiniz. Anadolu coğrafyasına ait ırmak, göl, baraj, ova, dağ gibi unsurları hayranlıkla izlerken bazen dağda sürülerini otlatan bir çobana, bazen tarlalarda çalışan köylülere el sallayacaksınız.
Neyse biz dönelim Diyarbakır gezimize…
Diyarbakır gerçekten görülmesi gereken bir yer. Gezilip görülmesi gereken bütün tarihi eserler Suriçi denilen bir bölgede yer alıyor ve hepsi birbirine çok yakın yürüme mesafesinde. Eğer konaklama için Suriçi bölgesini seçerseniz otelden çıktığınız an her yere 5-10 dakikada ulaşabilirsiniz. Bölgede hemen her bütçeye uygun otel bulmak mümkün.
Biz burada 4 gün boyunca Amida Butik Otel’de kaldık ve çok güzel anılarla ayrıldık. Daha İzmir’den yola çıkmadan iletişime geçtiğimiz otel müdürü Seydoş Bey’in yakın ve sıcak ilgisi bizi mutlu etti. Otele adım attığımız andan çıktığımız güne kadar her an yardımcı olan ve güler yüzüyle gerçek bir dost olan Zeynep Hanım’a ve tüm çalışanlara sonsuz teşekkürler.
Hele Yakup Bey’in sabahları hazırladığı kavurmalı yumurtalı zengin kahvaltıları muhteşemdi. Amida Butik Otel için artık “Diyarbakır’daki evimiz” diyebilirim ve gönül rahatlığı ile tüm dostlara tavsiye edebilirim.
Kahvaltı kültürü burada başlı başına bir olay. Hasan Paşa Hanı başta olmak üzere Suriçi’nin arka sokaklarında bile her yerde kahvaltı yapmanıza olanak veren işletmeler var. Birçoğu 40 çeşit farklı yiyecek içeren kahvaltı vermekle övünüyor ama bence gereksiz bir savurganlık söz konusu. Çeşit çeşit reçeller, peynirler, zeytinler inanın çoğu çöpe gidiyor. Buraya gelirseniz kahvaltıda tereyağında yapılmış kavurmalı yumurtayı, yöresel peynirleri, Diyarbakır çöreğini tercih etmeniz bence yeterli. Bu anlamda Kahvaltıcı Edip ve hemen karşısında Mecit Ağa fırınını tavsiye edebilirim.
Konu yemekten açılmışken buraya geldiğinizde neler yiyip içebilirsiniz, biraz da onlardan bahsedeyim. Diyarbakır’ın olmazsa olmazı ocakbaşında ciğer şiş diyebilirim. Daha önce Adana-K.Maraş-Ş.Urfa-Edirne gibi yerlerde de ciğer yedim ama Diyarbakır’da yapılan ciğer çok farklı. Buraya gelip de ciğer yemeden gitmek olmaz tabii. Ciğerci Ramazan- Xale Meheme-Hüsnü Usta ve şimdi adını hatırlayamadığım bir sürü ciğerci var. Zaten gezerken çarşının her yerinden ciğer ve kebap kokuları yükseliyor. Kebap konusunda Sülüklü Han yakınlarındaki Mehmet Usta ve ayrıca Hacı Halid’i tavsiye edebilirim.
Buranın etlerinin tadı da çok başka ve kebaplar, ustalar tarafından farklı tarzda hazırlanıyor. Ciğer-kebap-lahmacun-kelle paça-mumbar-şırdan burada deneyebileceğiniz lezzetler. Vegan/vejeteryanlar için ise çok fazla seçenek görmedim, onların işleri biraz zor.
Geçelim biraz da tatlılara; en başta burma kadayıf ve peynir tatlısı veya baklava yiyebilirsiniz. Kadayıfçı Saim Usta, Sıtkı Usta ve Hacı Levent burada en başta gelen tatlıcılar.
Ayrıca Suriçi’nin her sokağında, her köşebaşında kafe tarzı yeme içme mekanları da var.
Tabii burada önerdiğim isimler dışında yeme içme konularında gerçekten çok fazla alternatif var ve bazen hiç ummadığınız yerde, çok değişik ve güzel bir mekanla karşılaşabilirsiniz. Bazen bir sokak arasında küçük bir esnaf ciğercisi veya lahmacuncusu çok gözde mekanlardan daha uygun ve lezzetli olabiliyor.
Yeme içme konusunu bir tarafa bırakıp biraz da gezilecek yerlerden bahsedeyim. Yeni Diyarbakır’da açılan o büyük bulvarlar, AVM’ler, kafeler, 3.nesil kahveciler beni ilgilendirmiyor, o yüzden onları hiç anlatmayacağım.
On Gözlü Köprü ile başlayalım…
Suriçi’ne 2-3 kilometre uzaklıkta Dicle Nehri üzerinde yer alan bu tarihi köprünün çevresi çay bahçeleri ile güzel bir yer olmuş. Yürüyerek de gidilebilen bu alana minibüs ve taksi ile de ulaşabilirsiniz. Yalnız köprü çevresinde yer alan çay bahçelerindeki fiyatlar uçmuş. Çay bardak olarak verilmiyor, en az 2 kişilik demlik alma zorunluluğu var ve fiyatlar hiç hoş değil.
İçmek isteyene afiyet olsun diyerek biz Diyarbakır surlarındaki en eski ve en büyük burç olan Keçi Burcu’nu gezmeye gidelim. Mardin kapı yakınlarında yer alan Keçi Burcu’nun asıl adı Keçik (kız) burcuymuş. Alt katı sergi, sanat ve kültür faaliyetlerine ayrılan bu mekanı gezerken tanıştığımız ve bize yardımcı olan görevli Songül Hanım’a da çok teşekkürler.
Yeri gelmişken söyleyeyim, Diyarbakır insanı son derece sıcakkanlı ve yardımsever. Esnafı da, yerli halkı da burayı gezmeye gelenlere yardımcı olmak için inanılmaz bir gayret gösteriyor. Sokalarda gezerken bir yeri sorsanız sizi gideceğiniz yere kadar götürenler bile oluyor.
Gittiğiniz her esnaf alışveriş yapmasanız bile mutlaka size çay-kahve bir şeyler ısmarlamak istiyor. Hatta abartmıyorum yaptığımız alışverişlerden “bu da bizden olsun” diyerek para almak istemeyen esnafla bile karşılaştık. Kaldığımız kısa süre içinde çok güzel insanlar tanıdık, çok güzel dostlar edindik. Dönerken aklımızın da kalbimizin de yarısını Diyarbakır’da bıraktık.
Unesco Dünya Miras listesinde yer alan ve Çin Seddi’nden sonra ikinci büyüklükte olan Diyarbakır surları kentin simgesi durumunda… Dağ Kapı-Mardin Kapı-Urfa Kapı ve Yeni Kapı gibi 4 ana girişi dışında sonradan açılan farklı kapıları da bulunuyor. Yine Unesco Dünya Miras listesinde yer alan ve 7000 yıldır tarım yapılan Dicle kıyısındaki Hevsel Bahçeleri’ni de surların üstünden bütün güzelliği ile görebilirsiniz.
Sur içinde yer alan ve birbirine çok yakın olan Ulu Cami, 4 Ayaklı Minare, Ermeni, Süryani ve Keldani kiliselerini de gezebilirsiniz. Suriçi’nin arka sokaklarında kalan Süryani Meryem Ana Kilisesi’ni de arayıp bulun ve gezin, gerçekten ilginç ve tarihi bir kilise.
Diyarbakır tarih boyunca farklı inanç ve kültürlerin, farklı etnik kimlikte olanların kardeşce bir arada yaşadığı kentlerden biri olmuş ve kentin her tarafında bu kültürlerin izlerini görmek mümkün… Yine merkezde yer alan ve tarihi mekanlara yakın olan Sülüklü Han’a (aşağıdaki fotoğraf) da uğramadan geçmeyin. Burada bir yorgunluk kahvesi içerken yan masanızda şarap içenleri ve/veya farklı coğrafyalardan gelmiş farklı insanları görebilir, güzel dostluklar kurabilirsiniz.
Ulu caminin arka taraflarında yer alan Ahmed Arif edebiyat evi ve Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi ile Ziya Gökalp evi görülebilecek yerlerden.
Yanık Çarşı-Yeraltı çarşısı- Bakırcılar Çarşısı-Aşefçiler Çarşısı alışveriş sevenler için ideal. Buralarda hem yöresel ürünleri alabilir hem de çarşı isimlerinin öykülerini, tarihçelerini öğrenebilirsiniz.
Surların Kaleiçi denilen bölgesinde ise Diyarbakır Müzesini, Atatürk evini, eski cezaevini, St. Georges kilisesini (depremden zarar gördüğü için şu an bakımda) ve Hazreti Süleyman Camii’ni gezebilirsiniz.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı iş birliği ile yaşatılan Dengbejlik geleneğini görmek, dengbejlerin canlı performanslarını izlemek için Behrampaşa Camisinin hemen arkasında yer alan “Dengbej Evi”ne uğramanız gerek. Pazartesi hariç haftanın her günü açık. Dengbej adı verilen yöresel sanatçılar buraya gelip sanatını icra ediyor. Buraya yolunuz düşerse mutlaka gelip bu dengbejleri dinleyin. Kürtçe bilmeseniz dahi ortamın sıcaklığı ve bir kültürü nasıl yaşattıklarına şahit olursunuz.
Diyarbakır’da beni en çok şaşırtan unsurlardan biri de geceleri oldu. Gece olunca ortalık daha sakin olur diye düşünüyorsanız benim gibi yanılıyorsunuz. Hava karardıktan sonra kalabalık daha da artıyor. Kadın, çoluk çocuk tüm aile sokaklarda, çarşıda geziyor. Her yer cıvıl cıvıl insan kaynıyor. Suriçi’nin ara sokaklarında canlı müzik tarzı çok sayıda eğlence mekanı dolup taşıyor.
Bölgeye karşı eğer biraz ön yargınız varsa bunlardan kurtulun ve gelin Diyarbakır’ı gezin, sıcakkanlı ve yardımsever Diyarbakır insanı ile tanışın…Şu anda belki de ülkemizin en güvenilir yerlerinden biri olan Diyarbakır Suriçi, geçmişte yaşanan olaylardan sonra yaralarını sarmaya çalışıyor.
Biraz uzun bir yazı oldu ama inanın Diyarbakır ve Diyarbakır insanı üzerine yazacak daha çok şey var. Şimdilik bu kadar olsun.
Başım gözüm üstüne Diyarbakır… Dediğim gibi, aklımızın da kalbimizin de yarısını burada bıraktık. Burada isimlerini yazdığım ve yazamadığım tüm dostlar, en kısa zamanda yeniden görüşmek dileğiyle…