14 Mayıs sonrası başkanlık seçimi ikinci tura kalırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilme olasılığı yükseldi.
Erdoğan faiz indirimlerinin devamı konusunda oldukça net sinyaller veriyor. Normalde böylesine sade bir iletişimin belirsizlikleri ortadan kaldırması ve piyasa dostu olması beklenir. Oysa tersi bir tablo gözlemliyoruz.
Seçimden hemen önce Kılıçdaroğlu’nun seçilme şansının arttığı algısı ile borsa yükselip risk primi düşerken, seçim sonrasında Erdoğan’ın yeniden kazanma ihtimalinin artması ile birlikte TL’deki değer kaybının hızlandığını, borsanın düştüğünü ve risk priminin yükseldiğini gözlemliyoruz. Üstelik tüm bunlar iktidarın kur ve borsa üzerindeki baskılama gücüne rağmen yaşanıyor.
Piyasalardaki bu gelişmeler, ekonomik krizden çıkış konusunda muhalefetin sözünü verdiği Ortodoks politikalara olan inancı gösteriyor.
İkinci turda oy verecek olan seçmen sadece cumhurbaşkanını seçmekle kalmayıp aynı zamanda ekonomi politikalarını da seçecek.
İktidarın bu zamana kadar attığı adımlar Ortodoks değildi. Ancak her ne kadar seçilen yol Ortodoks olmasa da elde edilen sonuçlar Ortodoks politikaların öngörüleri ile birebir uyumlu oldu. Zira şu anda tecrübe ettiğimiz üzere, faiz indirimleri sonucunda enflasyonun kontrolden çıkacağı, bu konuda ısrar edilirse büyümenin de ivme kaybedeceği çıkarımları geleneksel politikaların öngörüleri idi.
Kur daha ne kadar tutulabilir?
Düşük faiz politikalarının devam ettirilebilmesinin belkemiğini kur üzerinde oluşan baskıları bertaraf etmek oluşturuyor. Bunun içinse ya döviz arzını artırmak ya da döviz talebini kısmak lazım.
Merkez Bankasının döviz rezervlerinin çok tehlikeli seviyelere inmesi ve yabancı sermaye girişini caydıran politikalar nedeniyle döviz arzını sağlayabilmek giderek daha maliyetli hale geliyor. Bu durumda mevcut politikaların sürdürülebilmesi için döviz talebini kısıcı politikalar geliştirilmesi gerektirecektir.
(Prof. Dr. Selva Demiralp, BBC Türkçe)
Yazının devamı için tıklayın