Daha önce yazdım ama tekrarlamakta fayda görüyorum: Fenerbahçe giderek “zengin kulübü” oluyor ve halkla bağı kopuyor.
Futbol fakir sporudur çünkü boş bir arazide kağıt topağıyla bile oynayabilirsiniz. Ekipman gerektirmez, gündelik kıyafet ile oynayabilirsiniz. Ayrıca işçi sınıfı için sınıf atlama fırsatı sunar, işçilerin çocukları yoksulluğu miras olarak devralmak yerine futbol yıldızı olarak zenginliğe ulaşabilir.
Zaten futbolun gelişmesi ile Sanayi Devrimi sonrası ortaya çıkan işçi sınıfının gelişimi aynı tarihlere denk gelir. Kısacası futbol fakir sporudur, fakirlerin tek silahı ise çok olmalarıdır ama bu öyle bir silahtır ve öyle güçlüdür ki bir araya geldiklerinde sonuç almalarını engellemek çok zordur.
Doğal olarak fakirlerin ilgi gösterdiği sporun da en büyük gücü geniş taraftar kitleleridir.
Zengin taraftar ile fakir taraftar arasındaki en büyük fark ise zengin için bir eğlence olan futbol fakir için bir yaşam biçimidir. Hiçbir şeye ait olmamanın acısını futbol kulübü ile kendini özdeşleşerek hafifletir, onun başarılarını kendine mal eder, ev, iş, geçim sıkıntısı sarmalındaki yaşam için takımının maçları vaha gibidir. İşte futbol takımını ateşleyen ve başarıya taşıyan da bu fakir motivasyonu ve gücüdür.
Böyle bir bağlılığın milyonlarca insan tarafından taşındığını düşündüğünüzde oluşacak gücün başarı için gerekli baskı ortamının yakıtı olduğunu anlayabilirsiniz. Bunu söylerken gayri ahlaki bir yoldan bahsetmiyorum, futbolun doğasındaki taraftar gücünden ve onun yarattığı saygı ortamından ve bu saygı ortamında başarı elde etmenin kolaylığından bahsediyorum.
Futbolun sağ bir kavram olarak anılmasının temelindeki neden de budur, işçi sınıfının temel bağlılığının kendi sınıfı ve geleceği olması gerekirken futbola kaymasının onu engel haline getirdiği düşünülür.
Ben buna katılmıyorum çünkü futbol çoğu sosyalist ülkede oluşturulamayan paylaşım ve dayanışma ortamları yaratıyor ve sorun çözmede dayanışmanın ve ortak amaç taşımanın sonuçlarını kitlelere gösteriyor. Futbol benden bize geçmeyi sağlamaz ama katkısı olabileceği gerçeği de yadsınamaz.
İşte tüm bunları göz önüne aldığınızda zengin kulübü olmak bir futbol kulübü için yok olmaya başladığınız nokta kabul edilmelidir, taraftar baskısı ve aidiyetini kaybeden kulübün muhakkak sonu gelecektir.
Fenerbahçe taraftarlarında hep bir geçmişe özlem vardır: “Ah eskiden böyle miydi, kimse Fenerbahçe’ye yan bakamazdı…”
İşte bu özlemin nedenini taraftar yapısının giderek “zengin ve burjuva” olmasında ve tabandaki taraftarlarımızı rakiplerimize kaptırmamızda aramak lazım.
Fenerbahçe’nin geniş halk kitleleri arasında taraftarı yok demiyorum ama giderek kulüpten uzaklaşıyorlar ve bu bizi felakete yaklaştırıyor. Çok uzun yıllar popülist siyasetle arası iyi olan Fenerbahçe’nin taraftar sayısı çok daha az olan kulüplere karşı bu siyasi desteği kaybetmiş olmasını sorgulaması gerekir. Elbette Fenerbahçe’nin Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bağlılığı ve yaşanan dönemle bunun bir kısmı açıklanabilir ama önemli bir kısmı da Fenerbahçe’ye karşı olmanın artık oy açısından sonuç doğurmadığını düşünmeleri de olabilir.
Kabul etmemiz gereken bir gerçek var: En çok küçük burjuva taraftar bizde ve bu kesim giderek Fenerbahçe’nin tek taraftar tipi olmaya yöneliyor. Spor kulübü olmak falan bunlar çok güzel şeyler ve ben de bir küçük burjuva olarak basketbol maçlarını da keyifle izliyorum ama Beşiktaş, Galatasaray taraftarı için basketbol takımlarının olup olmaması zerre önem taşımıyor. Elbette hepsi değil ama bir kesimi sadece Fenerbahçe’de olandan nefret ediyor; belki bu nefretin sınıfsal bir tabanı da olabilir diye düşünmenin zamanı geldi sanırım.
Bu “küçük burjuvalaşma” sürecini markalı ürün, kombine, para vs. ile Aziz Yıldırım başlattı. Ali Koç da aldığı görevi daha da ileri götürüyor, artık ortalama vatandaşın hayal edemeyeceği maç paketleri, loca ve bilet fiyatlarımız var.
Fenerbahçe bu yanlıştan dönmeli, hem salon hem stat hem de Fenerbahçe’ye ilişkin her şey daha ucuz ve daha ulaşılabilir kılınmalı, aksi takdirde yok olacağız.