Türkiye 6 Şubat’ta iki büyük depremle sarsıldı. Depremlerin beraberinde getirdiği hasarı değerlendirmek, bölgenin ihtiyaçlarını doğru şekilde ele alacak politikalar geliştirmek açısından son derece önemli.
İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü için hazırladığı raporda Prof. Dr. Selva Demiralp ekonomik kayıp kanallarının ana unsurlarını ve ihtiyaç duyulan desteği sağlamak için mevcut olan politika seçeneklerini tartışıyor.
Depremlerin ekonomik maliyetinin iki boyutu vardır. Birinci boyut, depremlerin getirdiği anlık yıkım ve hasardır. İkinci boyut ise üretim kapasitesine olan etkidir.
Depremin yol açtığı servet kaybının büyük kısmı hasar görmüş binalara atfedilebilmektedir. 232.632 binada yer alan 651.416 konutun yıkıldığı veya ağır hasar gördüğü belirtilmiştir. 100 metrekare bir dairenin ortalama maliyetinin 60.000 dolar olduğu varsayıldığında, sadece hasarlı ve yıkılmış konutları yerine koymak için 39 milyar dolara ihtiyaç olduğu görülmektedir. Yukarıdaki iki bileşen bir araya getirildiğinde, depremin doğrudan ortaya çıkan hane halkı maliyetinin 44 milyar dolar olduğunu tahmin etmekteyiz.
Depremlerin sebep olduğu servet kaybı ve acil barınma ihtiyacına ilave olarak ekonomik maliyetinin diğer boyutu üretim kapasitesinde meydana gelen hasardır. Depremin en çok etkilediği bölge, Türkiye’nin GSYH’sinin yaklaşık yüzde 7.5’ini üretmektedir. Türkiye’nin tarımsal üretiminin yaklaşık yüzde 15’i bu bölgede yapılmakta, çelik ve tekstil sektörleri de bölgenin diğer güçlü sektörleri arasında yer almaktadır. Bu ön raporlara dayanarak, anlık üretim kapasitesinde meydana gelen hasarın GSYH’nin yaklaşık yüzde 1’ine denk gelen 10 milyar dolardan fazla olması beklenmemektedir. Üretim kapasitesinin doğrudan uğradığı zararın yanı sıra, tedarik zincirindeki kesintiler sebebiyle olası ikincil etkiler söz konusu olacaktır. Son olarak, depremlerin 2023 yılındaki turizm gelirini etkilemesi muhtemeldir. Bu maliyetler toplandığında, depremler nedeniyle 2023’te GSYH’nin 1-2 puan etkilenebileceği öngörülmektedir.
Depremlerden önce, 2023 büyüme tahminim yüzde 3.5 ila 4 civarındaydı. Depremlerin neden olduğu hasar, bu tahminin aşağı yönlü risklerini 1-2 yüzde puan artırmaktadır. Depremlerin etkilediği Güneydoğu Anadolu, sınırlı istihdam olanakları ve kişi başına düşen en düşük gelirle Türkiye’nin en dezavantajlı bölgelerinden biridir. Depremlerden önce yıl sonu enflasyonunun yüzde 40 civarında olmasını bekliyordum. Tahminim şu anda yüzde 45’e yakındır.
Türkiye, depremlerin ardından genişleyici para politikası uygulama ayrıcalığına sahip midir? Ekonomiyi desteklemek için net bir ihtiyaç olduğu inkar edilemez. Ancak burada asıl soru, para politikasının arzu edilen desteği sağlayıp sağlayamayacağıdır. Seçim öncesi dönemde sağlanmış olan bütçe disiplini sayesinde, seçim yılında yüzde 2-3 artması beklenen bütçe açığının deprem sebebi ile yaklaşık yüzde 2 daha da artması için mali alan bulunmaktadır. Bu da depremin doğrudan maliyetlerini finanse etmek için kritik öneme sahip olacaktır.
Raporun tamamını okumak için tıklayın