Sürekli olarak birilerini ya da kendimizi yargıladığımızın farkında mısınız?
Yakınlarımızı, tanıdığımız, tanımadığınız insanları, sevdiklerimizi, sevmediklerimizi, özellikle hoşumuza gitmeyen yönlerini hep yargılıyoruz. Hatta hak ettiklerini düşünerek insanları
yargılamayı aklileştiriyoruz.
Bu tür yargılamalar hoşgörüsüzlüğe, anlayışsızlığa ve empati yapmamaya sebep oluyor. Zaten zihnimizin bile kendini yargıladığı bir dünyada yaşarken sosyal varlıklar olarak bizim birbirimizi yargılamamız kadar saçma bir şey yok ama biyolojik olarak insan yargılama iç güdüsüne sahip.
Yerleşmiş savunma mekanizması belirleyici biçimsel bir mantık ile yargılar. İnsanı kimlik üzerinden, cinsiyet üzerinden, cinsel tercih, renk, ırk ve dil üzerinden yargılamak ahlak felsefesinden uzak olmak demektir.
Her birimizin içinde zaman zaman kendimizi yargılayan, bizi uyaran, kimi zaman bizi dirençsiz yapan, kimi zaman da destekleyen bir ses var: Vicdan.
Bu iç ses insanın kendi kendine yaptığı konuşmalardır. Kişinin kendisini yargılamasını sağlar, dahası yetersizliğini, olumsuz olan her şeyini yüzüne vurur. Ne yazık ki bu iç ses daha çok yargılama, eleştirme yönünde çalışır. Bu da insanı olduğundan acımasız yapar.
Kim bu içimizde konuşan, sürekli bizi uyaran, bazen aşağılayan, bazen yargılayan bazen de destekleyen? İçimizde konuşan sesin yanında anneniz, babanız, bazen abiniz, ablanız, öğretmeniniz ya da iş yerindeki arkadaşınız. Çocukluğumuzda otorite olarak gördüğünüz kişiler var; bu onların sesleri. Peki neden böyle konuşup hep yargılıyorlar?
Toplumsal olarak yaşadığımız yer, cinsiyetimiz, kültürümüz ve dinsel kimliğimiz hepsi dünyayı nasıl gördüğümüzü, işittiğimizi, anlamlandırdığımızı etkiler. Mesela kişideki ön yargı, yabancı düşmanlığı, etnik çatışmalar, soykırımlar, dini gruplar arasındaki çatışmalar ve bunlarla ilişkili yıkıcı tutum ve davranışlarımız olabilir. Bunlar temelsiz olamaz, kesinlikle bir sebebi vardır. İnsanlar arasındaki kalıp yargılar, günlük hayatta karşılaştığımız her an tecrübe ettiğimiz genellemelerdir. Hayatımızda otorite olarak gördüğümüz insanların kullandığı cümlelerdir.
Bunlar annenin babanın, abinin ablanın, dedenin babaannenin ya da öğretmeninin söylediği sözlerdir; yani insan üzerindeki etkisi yüksek olan anahtar kişilerdir. Psikoanalitik görüşe göre ön yargı psikodinamik bir süreçtir. Psikanalistlere göre ön yargılar, etrafımızı saran, bizi yargılarımıza hapseden kalıp yargılar insanın doğal bir eğilimiyle çocukluk yılları ile ilişkilidir.
Bu yaklaşıma sahip psikoanalistler, psikologlar ilk çocukluk yıllarında kişinin yaşadığı engellenmelerin duygusal gerilimler yarattığını ve ileriki yıllarda böyle bir durum ile karşılaştığında kişi tarafından bir takım saldırganlık, düşmanca duygular ile bunları etrafındaki kişilere savunma mekanizması olan yansıtma savunma mekanizması ile başkalarına yükleyerek şeklinde bir ön yargılı bir tutum davranış sergiler.
Kendimizi geleceğimize ve etrafımızdaki herkese bir iyilik yapmak için bugün şimdi şu andan itibaren yargıyı hayatımızdan çıkarmalıyız. İletişim modelimiz insanları suçlayan, yargılayan veya eleştiren bir üslupta olunca iletişim kazaları görülmesi olağandır.
Kendi hayatınızı yaşayın, başkalarının asla tam olarak anlayamayacağınız karmaşık hayatlarını yargılamayın, anlamak için empati yapın.
Kısacası insanların birbirlerini yargılamaktan çok anlaması, anlayış göstermesi gerekiyor.