Böyle bir soruyla başlayınca lafa ortasından girmiş gibi oldum ama tabii ki esas olarak Hazarları anlatacağım. Adını verdikleri Hazar Denizi’nin batısında ve Karadeniz’in kuzey kısımlarında yaşayan Hazarların buraya nereden ve nasıl geldikleri henüz tam olarak netleştirilememiştir. Uygurlarla birlikte geldiklerini ileri sürenler de vardır, Batı Hunlarının torunları olduğunu ileri sürenler de.
“Yahudi, Bizans ve Arap kaynaklarına göre, Hazar ülkesinde yaşayan halkın büyük çoğunluğunun Uygur, Hazar, Ön Bulgar, Sabir ve Peçenek gibi Türk boyları olduğu bilinmektedir” (1) savından da söz edeyim bu arada. Ama başlıktaki kralı da yazıda bulacaksınız, gerçekten Bizans tahtına bir Hazar çıkmış.
Hazarların kökeni konusunda da türlü savlar bulunmakta. Birincisiyle başlayalım. Bu alıntıda bile dikkat ederseniz iki seçenek bulunuyor. “Tıpkı Bulgarlarınki gibi Hazarların adlarının da Kuzey Asya’da On Uygurlar federasyonu içinde çok iyi tanındığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Hazarların belki de Güney Avrupa’ya bu Uygurların bir bölümüyle geldikleri sanılmaktadır ki bu da tabii ki, melezleşmiş olmaları, bir ad gasp etmeleri ya da ortak bir ada sahip olmaları olasılığını ortadan kaldırmaz.
Bazı başkaları, Hazarları Batı Hunlarının soyundan doğrudan gelen çocukları sayar. Şayet belgelerden kaynaklanan bir yanlışlık yoksa Hazarların adı batıda, Gürcü ve Ermeni vakayinamelerinde ve Ermeniler dolayısıyla da M.S. 2 ya da 3. yüzyılda geçmektedir.
Ama belki bunun kuşku götüren bir yanı vardır. Acaba 448’de Bizans’ın Attila’ya giden elçisi Priskos’un sözünü ettiği Ak-Atzırlar (İstahri’nin Kara Hazarlar’la birlikte sözünü ettiği Ak Hazarlar) da onlar mıydı? Ve aynı zamanda belki de Zajackowski’nin düşündüğü gibi, Hüsrev 1.Annorflarvan* (531-578) da güçlü Derbent Kalesi’ni ve Kafkas surlarını kendini onlara karşı savunmak için mi yaptırmıştı?
Resmen ortaya çıkışları 626-627 yılları, yani Bassileus Herakleios’un onlardan Sasani İran’a saldırıya geçmek için yardımcı kuvvet olarak 40 bin kişilik bir süvari birliği istemesi dolayısıyladır. Ve gerçekten Bizans İmparatorluğu ile bazı Hazar önderlerinin Tiflis surları altındaki görüşmesini anlatan metin Hazarların tarihleri için güzel bir başlangıç olmaktadır.
Bununla birlikte yine de böyle bir görüşme ancak Hazarların güç ve ün kazanmasından sonra yapılabileceğine göre, Hazarların tarihinin daha önce başlamış olması gerekmektedir.
Ve gerçekten Hazarlar o sırada, dünyada birçok ülkenin onların adıyla andığı ve bugün de bazı ülkelerin onların adıyla andıkları Hazar Denizi’nin çevresi ile Karadeniz’in çevresindeki geniş alanda, daha doğrusu, Don’un yukarı çığırıyla Kafkasya ve Volga’nın oluşturdukları üçgende yaşıyorlardı.
Bu, yaklaşık olarak Arap istilalarının başladığı, Sasani Devleti’nin yıkılarak mirasını Müslümanların aldığı ve Bizans’ın gerilediği dönemdir.” (2)
Bir başka görüşe göreyse “Hazarlar muhtemelen 570’li yıllarda Göktürklerin İpek Yolu’nu Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçirmek tasarıları sırasında İtil Irmağı’nın batısındaki bölgede faaliyet gösterdikleri sırada buraya gelmiş, getirilmiş bir Türk boyuydu. Dillerinin Türkçe olduğu hususunda bir şüphe yok. Kullandıkları unvanlara bakıldığında onların Göktürklerin bir devamı olduklarına da şüphe yok. Ancak şüphesiz ki Hazarlar adıyla andığımız halk içerisinde kendilerinden önce buraya gelmiş Sibirler veya Bulgarlar gibi çeşitli Türk dilli halklar da vardı.” (3)
Bir görüş daha vererek bu konuyu kapatayım. “Hazarlar, 586 yılına ait bir Bizans kaynağında Türk adıyla birlikte zikredilmişler, aynı şekilde Çin yıllıklarından Hsin T’ang Shu’da da T’u-Chüe Ho-sa (K’o-sa), yani Türk Hazar olarak kaydedilmişlerdir. Bu durum Hazarların Göktürklere bağlandıklarını açıkça ortaya koymaktadır.” (4)
Görüldüğü gibi Türk kökenli bir boy oldukları, Türkçe konuştukları genel kabul görüyor. Önemli olan sanki bu gibi duruyor. Diğer konulardaki tartışmaları tarihçilere bırakalım şimdilik.
Hazarların adları
Hazarlar “10. yüzyıl İslâm tarihçisi Mes‘ûdî, İranlıların Hazar adını verdiği topluluğa Türklerin Sabar (Sabîr) dediklerini söylemektedir (et-Tenbîh, s. 83). Hazarlar Arapça kaynaklarda Hazar, İbrânîce’de Kuzari, Latince’de Chazari/Gazari, Grekçe’de Khazaroi, Rusça’da Kozar/Kazarin, Macarca’da Kozar/Kazar, Ermenice’de Hazir-k, Gürcüce’de Hazar-i, Çince’de T’u-Chüe Ho-sa (K’o-sa) adıyla zikredilmektedir.” (4)
Bizans ile ittifak
Hazarlar Bizans Devletiyle ittifak yapmıştı. Bu ittifakın tabii ki siyasi, bölgesel ve ticari nedenleri vardı. Hiçbir uluslararası anlaşma tek bir nedene dayalı olarak yapılmaz ya da nadiren öyle yapılır diyelim. Hazar Bizans ittifakı da böyle çok nedene dayanıyordu.
“İki taraf için de yararlı olan, birine askeri nitelikleri bakımından güçlü bir müttefik, diğerine ise Uzak Doğu malları için iyi bir pazar ve büyük bir kültürün yayılmasını sağlayan bu bağlaşma, taraflar arasındaki herhangi bir bunalım nedeniyle pek zarar görmedi ve en azından ilk yüzyıllar boyunca sanki bazı dönemsel ilişkilerle sürdürüldüğü izlenimini verdi. Yakın bir dostluk, Basileuslarla kağanları birbirine bağladı ve bu durum kendini 7. ve 8. yy.da birçok kez ortaya koydu.” (2)
“626 yılında Sâsânîlerle Avarların İstanbul’u kuşatmaları üzerine Bizans İmparatoru Herakleios Hazarlardan 40 bin kişilik yardım sağladı. Herakleios kızı Eudokia’yı Hazar hakanına teklif etmişse de düğün hazırlıkları sürerken hakanın ölümü üzerine bu evlilik gerçekleşmemiştir.” (4)
Siyasi evlilikler devam etti. “Ülkesinden kaçmak zorunda kalan Justinianos II (685-695 ve 705-711) Hazarların önderlerine sığındı, Hazar hükümdarının kız kardeşiyle evlendi, onu Konstantinopolis’e getirdi ve bu kadın orada Theodora adıyla hüküm sürdü.
Ardından Konstantinos 5 de bir Hazar hükümdar kızıyla evlendi ve bu evlenmenin sonucu olarak da Bizans tahtına ‘barbar’ bir ananın oğlu olan Leon 4 Khazaros (775-780) çıktı.
(S.A.Pleteneva Hazarlar adlı yapıtında ‘Hazar kağanının Çeçek (Çiçek) adındaki kız kardeşi 732 yılında Bizans İmparatoru 3.Leon’un (İsaurialı) oğlu Konstantin ile evlenir. Çeçek, Hristiyanlığı kabulünden sonra İrina adını alır’ der. Akdes Nimet Kurat ise, Türk Kavimleri ve Devletleri adlı yapıtında, ‘Bizans tahtını 775-780 yıllarında işgal etmiş olan Leon 4’ün annesi bu Hazar prensesi Çeçek (İrina) olduğu için, ona Hazar Leon adı da verilmiştir’ der.)” (2)
Bizans imparatoru 4.Leon ve oğlu Konstantin.
İttifakın sonu
“Hazarlar, Kilk Knyazı Svyatoslav döneminde gücü artan Ruslarla karşı karşıya gelince, Bizanslılar bu sadık dostlarına ihanet etme zamanının gelmiş olduğuna inanarak, Basileios 2 döneminde Rus ordusunu desteklemek amacıyla onların üzerine donanmalarını gönderdi (1016).
Kuşkusuz, bu durumun sonucu olarak kısa bir süre sonra Hazarların sonu geldi ve 1030 yılından başlayarak artık adlarından söz edilmeye değer bir yanları kalmadı; ama öte yandan da kısa bir süre sonra Konstantinopolis’e saldırılar yeniden başlayacaktı.” (2)
“Bizans yanlış yaptı”
“Yıl 965, Kiev Rus Prensi Svyatoslav, Hazarlara saldırmış ve Don’un büyük dirseğinde yer alan başkentleri Sarkel’i almıştır. Buna rağmen, Hazar Devleti aşağı İdil, Kuban bozkırı ve Dağıstan topraklarını ellerinde tutmuş. Bizans İmparatoru 2.Basileus, Hazarlara karşı 1016 yılında, Rus ordusunun da desteğiyle bir donanma göndermiştir.
Müttefikler Taman Yarımadası’nı ve Kırım’daki Hazar topraklarını ele geçirmişler, böylece 1030 yılında Hazarlar siyasi güç olmaktan çıkmışlardır. Geniş bir alana yayılmış Hazarlar, Kıpçaklar, Peçenekler ve Oğuzlar gibi Türk boylarına karışıp, Hazar adını ayakta tutan siyasi sahneden çekilmişler. Hazarlardan kalan en büyük hatıra Hazar Denizi’nin adıdır.
Aslında Bizanslılar, en medenileşmiş müttefikleri olan Hazarları Rusların yardımıyla yok etmekle yanlış yapmışlardır. Hazarların yerine, onları daha çok rahatsız edici başka göçebeler yerleşecektir.” (5)
Hazarlar Hristiyanlığı kurtardı mı?
Tarihçiler sıklıkla bir soruyu gündeme getirir: Şöyle olsaydı ne olurdu ya da tersinden şöyle olmasaydı da böyle olsaydı ne olurdu? Eğlenceli bir soru ve yanıtları da fantezilere yer vermek için ideal ortam yaratıyor. Çünkü nasıl olsa varsayımsal bir düzlemde konuşursunuz ve kimse de size “atma birader” demez. Ama yine de bir mantık dizgesi izlemek gerekir. Mantıksız şeyler söylerseniz komik duruma düşersiniz. Ünlü tarihçi Jean Paul Roux işte bu mantıklı varsayımlar üzerine fikir yürütenlerden biri olmuş. Hazarlar İslamiyet’i kabul etseydi ya da Müslümanlardan yana tavır alıp Bizans’a karşı dursaydı ne olurdu? Güzel soru. Roux güzel de bir yanıt veriyor.
“Hazarların, kendilerinden daha az uygarlaşmış bazı başka göçebe Türklere karşı, kuşkusuz uzun bir süre korudukları bozkırlardaki politikaları nasıl bir politika olursa olsun, tıpkı Dunlop gibi onları, Müslümanlığın en ateşli olduğu gençlik döneminde, Müslümanlıkla mücadelede oynadıkları role, çok zaman gereken önem ve değerin verilmemiş olduğunu kabul etmek gerekir.
Hazarlar, Bizans kuvvetlerini büyük ölçüde rahatlatarak, bu kuvvetlerin direnme gücünü artırmış ve sonuç olarak Konstantinopolis’i ve Hristiyanlığı kurtarmalarını sağlamıştır.
Şayet, cereyan etmemiş herhangi bir şey konusunda sorulacak herhangi bir soru boşuna olmasaydı, insan kendi kendine, Hazarlar Türklerin Bizans’a karşı, o her zamanki saldırgan politikalarının eşi bir politika sürdürse ve bu nedenle de Müslümanların müttefiki durumuna gelselerdi ne olacak olduğunu sorabilirdi.
Hazarlarla Araplar birbirine düşmandı. Daha Ömer devrinde (644-656), Müslüman birlikleri Kafkasya’ya girerek, kuzeyindeki ovalarda kendilerine pazar aradı. Daha sonraki yıllarda (722-723), baskıları arttı ve Hazarların başkentini yakıp yıkarak kağanlarını bu tehlikeli bölgeden uzaklaştırıp Volga’nın ağzında yeni bir kent, İtil kentini, daha sonra da Don Irmağı’nın orta ya da aşağı çığırında bir başka kent kurmak zorunda bıraktılar. Bu arada Hazarlar 731’de Kafkasya’yı aştıklarında karşı saldırıya geçti ve 779’da Halife Harun-ür Reşid (786-809) döneminde Irak’a kadar ilerlediler.
Ama yine de Hazarların tarihinin esasını askeri başarılar değil, tersine Bizans’la ittifakın yanı sıra, barış ve dini siyaset oluşturur.
‘Pax Khazarica’ (Hazar Barışı) ülkeye belirli bir istikrar ve kültürde gelişme getirdi. Bir kısmı ileride Rusya’nın Kara Toprakları olacak olan topraklar henüz işletilmemekteydi. Eldeki tüm bilgiler, ülkede hiçbir şey yetişmediği yolundadır.
Ama ülkede zenginlik olduğu da bir gerçektir. Bu zenginlik, insanların ticari etkinliklerine, dış alımcı ve dış satımcı olarak oynadıkları role ya da şayet böyle söylenmesi gerekirse aracı olarak oynadıkları role dayanıyordu.
Konaklama yerlerine, kentlerine, tüm Orta Doğu’dan akın akın gezginler ve tacirler geliyordu. Ve birlikte, yabancı tarzlar, zevkler, fikirler getiriyorlardı. Bizans’la ilişkileri Hazarları bir ölçüde, Yunan anlayışına soktu; ama Bizans etkisini, İslam etkisi dengeliyordu. Hatta öyle ki, İslam etkisi, kısa sürede, yoğun bir biçimde yayılan çok yüksek bir uygarlık düzeyine ulaştı.
Tüm öbür Türk devletleri gibi, Hazarlarınki de dıştan gelebilecek herhangi bir etkiye açık görünüyordu. Ama pek çoğundan farklı olarak, eski ve köklü geleneklerin yer aldığı bir toprak üzerine, yoğun bir nüfus merkezine yerleşmiş olmadığı için, kimliğini yitirmedi: Dili Türkçe, yaşam biçimi göçebelik olarak kaldı. Kurulan kentler yanıltmamalıdır. Bunlar sadece birer kasaba, Bizanslılar tarafından iyileştirilmiş olsalar bile, sadece iyileştirilmiş konaklama yerleriydi ve buralarda belki kimileri tüm yıl boyunca yaşıyorsa da büyük çoğunluk kışı geçirmekle yetiniyordu.” (2)
Y kromozomu araştırması
Özellikle sona bıraktığım bir bilgi daha var. Irkların olduğuna inanmam çünkü yok böyle bir şey. Ancak bilime inanırım. Zaten bilim de ırk diye bir şeyin olmadığını söyler. Bilim insanlarının saf kan bir millet olmadığını göstermek için değil ama sonuçları bir şey gösterdiği için yaptıkları bir araştırmadan söz edeceğim. Daha günceli vardır ama bulamadım. Zaten bu araştırmanın da kesin bir netlik ifade etmediği belirtilmiş. Hazarların tıpkı diğer halklar gibi farklı genetik kökenlere sahip oldukları ortaya çıkıyor.
“Hazarların etnik kökeni hakkında kesin bir kanıt olmamakla beraber bu konuda çeşitli araştırmalar yürütülmüştür. Bu konuda araştırma yapmış Kornienko ve ekibindekilerin 7. ila 9. yüzyıla ait Kağanlığa hizmet etmiş seçkin askerlerden meydana gelen dokuz iskeletin Y kromozomlarını analiz etmeleri sonucu Hazarların Avrupa ve Doğu Asya başta olmak üzere farklı genetik kökenlere sahip oldukları tespit edilmiştir.” (6)
Sürekli olarak söylediğim bir savı ki bunu yalnızca ben dile getirmiyorum, bir kez daha yineleyerek bitireyim. Türkçe konuşan halklar deyimi bana Türkler deyiminden daha doğru gibi geliyor. Bazıları sarışın mavi gözlü, diğerleri kızıl saçlı, geri kalanı Moğol görünümlü bir halk olabilir mi? Belli ki birçok DNA’nın karışmasıyla, birçok başka başka kökenli boyun süreç içinde Türkçeyi ana dilleri yaparak yollarına devam etmeleriyle oluşan bir geçmişe sahibiz. Ki bu boyların bazılarının Hint Avrupa kökenli oldukları anlaşılıyor. Aramızdaki milliyetçilerin, ırkçıların “Türk soyu”, “Türk kanı” diye böbürlendikleri şeyin aslı astarı yok, çünkü böyle bir soy da yok, kan da. Bu yüzden bugün küfrettikleri Avrupalıların atalarından biri olduğunu bilerek konuşsalar iyi olacak.
Atalarımız yani eski Türkler denince gerçekten de bir küresel topluluktan söz etmiş oluyoruz. İçinde herkes yer almış. Bununla övünmeliyiz. Tabii ki tüm milletler Türklerden türememiş ama Türkler tüm milletlerin bir araya gelmesiyle oluşmuş sanki. ABD’nin bugün başarmaya çalıştığını biz iki bin yıl önce başarmışız. Bizi birbirimize bağlayan ise ana dilimiz. Dünyada toplumları bir arada tutan en önemli BAĞ şu anda ANA DİL. Bu yüzden tüm ana dillere saygı göstermeliyiz.
Ben Metin Gülbay, herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.
Manşet fotoğrafı: Hazar Devleti. 650 ile 850 arasında Hazar Kağanlığının sınırları
KAYNAKLAR
* Farsça’da bilinen haliyle Enûşirvân, (ölümsüz ruh anlamına gelir), 1.Kubad’ın oğlu, Sasani hükümdarıydı.
1- https://tr.wikipedia.org/wiki/Hazarlar
2- J.P.Roux, Türkler’in Tarihi, S.78-83
3- https://ajanskafkas.com/soylesi/altay-tayfun-ozcan-ile-hazarlar-uzerine-soylesi/
4- https://islamansiklopedisi.org.tr/hazarlar
5- İklil Kurban, Yaşlı Tarihin Yankısı, S.42
6- https://tr.wikipedia.org/wiki/Hazar_Ka%C4%9Fanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1#cite_ref-Turchin_1-1