Araştırmacı-yazar Evrim Kuran’ın, 14 Mayıs seçimlerinde ilk kez oy kullanacak Z kuşağı üyesi 6.4 milyon gencin siyasete bakışı ile ilgili değerlendirmesi:
“Sıkça kullanılan ‘gençler geleceğimizdir’ önermesine katılmadığımı söylemeliyim. Gençler, geleceğimiz değil, tam da bugünümüzdür. Bugünün Z kuşağı dünün gençlerinden farklı. Bu farklılıklar, tek bir kimlik tanımlamayı reddedişleri, diyaloğa açık ve gerçekçi oluşları ile açıklanabilir. En önemlisi Z kuşağı kendini tek bir yolla tanımlamıyor; belirgin biçimde kapsayıcı ve çatışmadan uzak kalmayı tercih ediyor. Dünyanın doğal kaynaklarının en hoyratça tüketildiği dönemde dünyaya gelmiş bir nesil olarak çevresel temalara hassasiyetleri yüksek.
Bir ülkenin belirli bir kuşağını anlamak istiyorsanız çözülmesi gereken dertlerine bakmalısınız. Türkiye’nin Z kuşağı kaygılı ama önceki kuşaklara göre tavrında daha net. Süper kahraman beklemenin anlamı yok; iş başa düştü deme gerçekçiliğinde bir kuşak. İddia edildiği gibi bireysel değil ama birey oluşuna saygı isteyen bir kuşak. Liderlikle ya da otorite ile meselesi yok; otokratik ve üstenci dille ve en önemlisi tutarsızlık ve yapmacıklıkla işi olmaz.
Gençler ile yaptığımız çalışmalarda uzun zamandır karşımıza çıkan önemli bir temel değer: Adalet. Türkiye’nin farklı mahallelerindeki Z kuşağı ile yaptığımız ve Z: Bir Kuşağı Anlamak kitabıma konu olan araştırmamızda her iki mahallenin çocukları da dünyada tek bir şeyi değiştirebilseydin o şey ne olurdu sorusuna ilk sırada adaletsizlik ve eşitsizlik yanıtını verdi. Araştırmada her iki mahallenin gençlerine de Türkiye’de yaşamak denince akıllarına ilk gelen çağrışımları sorduğumuzda aynı sözcükte buluştuklarını gördük: Zor. Z kuşağı araştırmalarımız gösteriyor ki genç beyin göçünün mayası erken öğrencilik döneminde atılıyor. Gençlerimizin güvenli bir iklime ihtiyacı var. Ve sanırım en çok da gençliklerine yakışır biçimde umuda.
Gençlerle sahici, samimi ve sürdürülebilir etkileşimin önemine inanıyorum. Gençlik iletişimini bir kampanya tadında yürütmenin ötesine geçmek ve özellikle ülkemizde gençlerin adres edilmeyen sorunlarına yönelmek ve hayatları için kolaylaştırıcı çözümler sunmak çok önemli. Nedir Türkiye’de gençlerin adres edilmesi gereken öncelikli sorunları? Soru şu: Bunca karmaşanın içinde genç jenerasyona nasıl umut verebiliriz? Eğitim, istihdam ve özellikle de yetkinlik gelişimi konularında gençlere dokunabilen siyasilere destek vereceklerdir. Sosyal medyada şaka yapmak gençleri anlamak ve sorunlarını çözmeye aday olmak anlamına gelmiyor.
Siyasiler ya da kural koyucular, Z kuşağı ile ilgili çalışmaları seçim olmadan da yapsalar keşke. Türkiye ne zaman seçim atmosferine girse genç bir ülke olduğunu hatırlıyor. Bu taktiksel hareketler, gençlerini sevmeyen bir genç ülke olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Şu ana dek iktidardan muhalefete, Türkiye siyasetinde gençleri doğru okuyan bir liderlik anlayışına rastladığımı söyleyemem. Üstenci, didaktik ve otokratik bir ses tonuyla gençlere konuştuğunuz müddetçe, iletişim kurduğunuz mecranın dijital olmasının pek bir esprisi yok.
Partiler ne yapmalı?
Z kuşağı, kolay ikna edilebilecek bir kuşak değil. Aslında, ikna edilmeye çalışılması gereken bir kuşak da değil. Seçim öncesi gençleri hatırlayan, -mış gibi yapan liderlerin, organizasyonların işi zor. Taktiksel şeyler var ama stratejik bir çalışma yaptıklarına inanmıyorum siyasi partilerin.
Siyasetin amacının bugüne ve gelecek kuşaklara olan sorumluluğunuz olduğunu hatırlamanız gerekir. Stresin bu kadar yoğun olduğu bir ortamda ise umut veren bir iletişimin yersiz bir mizaha nazaran daha fazla karşılık bulacağını düşünüyorum. Partiler, davalarını, önermelerini, vaatlerini gençlere bir kısa paragrafla açıklayabilmeli. Az konuşup, çok dinlemeli.
En önemlisi de gençlere bir şey yapmayın; gençlerle bir şey yapın. Üstenci dili bırakın. Bünyenizde durmuyorsa, sırf sempatik olmak için şaka yapmaya da çalışmayın. Başkası olmayın, kendiniz olun. Siyasi partiler kanunundaki en saçma şeylerden biri olan gençlik kolu gibi yan kuruluşlardan vazgeçin ve MYK’nızda, parti meclisinizde ve tabii ki Meclis’te mutlaka 30 yaş altı, 40 yaş altı bireylere yer verin. Onları süs olsun diye oturtmayın; proje liderliklerine izin verin. Otonomi verin.
Son olarak da; Türkiye’yi Twitter’dan, gençliği Tiktok’tan, genç seçmen eğilimini dans gibi “fad”lerden (gelip geçici heves) okumak safsatadır. Siyasi partilerin seçime ramak kala safsatalardan kendilerini korumalarını öneririm.”
(Evrim Kuran Danışmanlık Basın Bülteni)