8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanır. Gün kadının insan hakları temeline dayanır. Siyasi ve sosyal bilinci gelişen kadınların, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanması hedeflenir..
8 Mart’ın tarihi geçen yüzyıllara uzanır. 8 Mart 1857’de New York’ta 40 bin kadın dokuma işçisi “eşit işe eşit ücret”, çalışma saatlerinde azalma ve doğum izni talepleriyle grev başlatmıştı. Bu grev esnasında çıkan yangında fabrikaya kilitlenen 129 kadın işçi yaşamını yitirmişti. 8 Mart 1908’de de New York’ta 15 bin işçi kadının daha kısa mesai süreleri, daha yüksek maaş ve seçme hakkı talep etmesinin ardından, Amerika Sosyalist Partisi 1909’da 8 Mart’ı Ulusal Kadınlar Günü ilan etti. 1910’da ise Uluslararası Kadın Konferansı, her yıl bir “Kadınlar Günü” düzenlenmesini önerdi. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu da, 1977’de 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti.
BM’nin 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü ilan ettiği tarihlerde, Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliğinde görevli idim. O yıllarda, kadın hakları BM’nin üzerinde önemli durduğu konular arasındaydı.1980’de imzaya açılan, Türkiye’nin 1985’te onayladığı BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin hazırlık çalışmaları bu tarihlere rastlar. Türkiye’nin aktif olarak katıldığı bu çalışmalar sırasında delegasyonumuzca yapılan konuşmalarda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kadın konusuna ilişkin olarak özgün bir tarihsel deneyim yaşadığı, Cumhuriyetin ilk 10 yılında Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen reformların bir yandan kadının yurttaşlık hakları kazanmasını, diğer yandan toplumun yeniden yapılanmasını sağladığı, böylece büyük bir toplumsal değişim yaşandığı vurgulanırdı.
Cumhuriyet kadınları 100 yıl içinde büyük başarılara imza attılar. Kadınların toplum içindeki konumunun güçlendirilmesi, Atatürk tarafından gerçekleştirilen en önemli reformlarından biridir. Bu reformlarla Türk kadınlarının toplumdaki yeri tümden ve kökten bir değişikliğe uğramış oldu. Atatürk, Türklerin kadın ve erkekleri yaşamda aynı hak ve sorumluluklara sahip iki cins olarak kabul etmelerini istemekteydi. Cumhuriyetimizin kurucusunun bu istekleri doğrultusunda, Cumhuriyet kadınlarının konumu ülkemizde giderek güçlenmekte. Anayasada kadınlarla erkekler arasında hiçbir ayrım yapılmamakta. Kadınlar ve erkekler aynı hak ve özgürlüklere sahip. Yasalarda kadınların konumunu güçlendirici düzenlemeler yapılmakta.Kadınlarımız toplumun eşit bireyleri olarak her alanda görevler üstlenmekte.
Cumhuriyet kadınlarının durumu, toplum içindeki rolü artık Batılı toplumlardaki kadınlardan farklı değil. Eğitime, çağdaşlaşmaya, bilime, teknolojiye büyük önem atfeden kadınlarımız, her meslek dalında başarılara imza atmakta. Bugün hemen hemen her meslek dalı kadınlara açıktır. Kadın parlamenterlerin, diplomatların, yargıçların, öğretim üyelerinin, doktorların, öğretmenlerin, mühendislerin, mimarların ve üst düzey yöneticilerin sayısı oldukça yüksektir. Kadınların, opera, bale, tiyatro, edebiyat,resim ve heykeltıraşlık gibi güzel sanatların değişik dallarındaki katkısı giderek artmakta. Özel sektörde genç kadın girişimciler, medya mensupları göz doldurmakta. Sporun çeşitli dallarında başarıları, geçen yıl olduğu gibi, göğsümüzü kabartmakta, yüzümüzü güldürmekte.
Öte yandan, kadınların çözüm bekleyen sorunları mevcut. Türkiye’nin kadınlarla ilgili mevzuatını güçlendirmesine rağmen kadının statüsü ile ilgili pek çok sorun önemini korumakta. Bu durum yasalar kadar kafaların da değişmesinin ne denli önemli olduğunu göstermekte. Bu da zaman alacak bir süreç. Kadına karşı şiddet hâlâ ciddi bir sorun olarak ülke gündeminde yer almakta. Gün geçmiyor ki basında aile içi şiddeti veya töre kurbanlarını, namus cinayetlerini konu alan ve yürekleri dağlayan bir haber okumayalım.
Kadınlara yönelik toplumsal ve kültürel baskı, eğitim ve öğretim olanaklarından yeterince yararlanamama, çocuk yaşta evlenmeye zorlanma, çalışma hakkından yararlanamama, işyerinde ayrımcılık yapılması ve gelirde adaletsizlik sıklıkla dile getirilen sorunlar arasında. Bütün bu alanlarda gelişmelerin kaydedilmesi için kadının insan hakları mücadelesinin ısrarla sürdürülmesi gerekiyor. Kadın sivil toplum kuruluşları bu amaçla mücadelelerini sürdürüyorlar. Bu sorunları gündemde tutmak amacıyla yoğun çaba gösteriyorlar.
Keza günümüzde kadının siyasete katılımı hâlâ erkeklerle eşit düzeyde değil. Bu durum da ülkemizdeki kadın hareketinin önemli mücadele alanlarından biri. Bu konuda toplumumuzun duyarlılığı giderek artmakta. Seçilme hakkından yararlanma ve siyasal karar mekanizmalarında yer alma konusunda cinsler arası eşitsizlik çok belirgin biçimde varlığını sürdürmekte ve kadınlar erkeklerin çok gerisinde kalmakta. Nitekim 31 Mart yerel seçimlerine doğru ilerlerken, parti yönetimlerinin aday tercihleri, kadınların yerelde düşük oranda temsil edildiğini ortaya koyuyor. Parlamento seçimlerinde %20’lere kadar ulaşan kadın temsil oranı yerel siyasette %5’lerde.
Bunun nedenleri araştırılmaya değer. 31 Mart’ın ardından bu konunun da gündeme getirilmesi bekleniyor. Kadın sivil toplum kuruluşlarının İstanbul Sözleşmesi’ne tekrar taraf olunması konusunda ısrarla sürdürdükleri mücadelelerini, siyasette de daha yüksek oranda kadınların temsil edilmesi konusunda da sürdürecekleri anlaşılıyor.
8 Mart’ın anlamı, bir yandan kadınların her alanda kaydettikleri başarılı kutlarken, diğer yanda kadının insan hakları alandaki mücadele kararlılığını tekrarlamak olmalı. Tıpkı geçen yüzyılın başlarında emekçi kadınların yaptıkları gibi.
Kadınların kazanımlarını ve başarılarını içtenlikle kutlar, haklı mücadelelerinin kararlılıkla devam etmesini dilerim.
Kadınların insan hakları mücadelesi zaman alacak bir süreç. Mücadele etmekten çekinmemek gerek. Yılmamak gerek. Mücadele edilerek elde edilen kazanımların değeri başkadır. 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun, mücadeleniz başarılı olsun.