6-7 Eylül 1955’te yaşanan olaylar bir pogromdur. Rusça bir terim olan pogrom, planlı olarak birilerini sindirmek için şiddet kullanımı anlamına gelir. Çarlık Rusya’sında, gizli örgütler tarafından Yahudilere karşı işlenen sindirme suçları ve kitlesel saldırılar pogrom olarak adlandırılıyordu.
Haziran 1934’te Çanakkale, Kırklareli ve Edirne’de Musevilerin başına gelen olayların, birçok kaynakta bir pogrom olarak görülebileceği savunulur. Musevi vatandaşlara ait işyerlerinin boykot edildiği, yağmalandığı ve mağdurların mülklerini değerinin çok altında elden çıkarıp, oralardan ayrıldıkları anlatılır.
1800’lerde “bağımsız ulus” akımının bulaşıcı şekilde Avrupa’da yayılması Sırbistan, Yunanistan, Romanya, Cezayir ve Moldova’nın Osmanlı’dan kopmasına yol açtı. Avrupa devletleri ve Rusya, denet altına almak istedikleri azınlıkları Osmanlı’ya karşı kışkırttıkça, kopuşların önü alınamamıştır.
1880’lerde Doğu Afrika’daki Osmanlı topraklarının kaybedilmesi, devletin merkezi yönetiminin zayıflamasına neden oldu. İmparatorluğu yönetenler için normalde tebaanın hangi kökenden, kültürden ya da inanç grubundan geldiği değil, vergisini ödeyip ödemediği önemlidir. Ancak Osmanlı’da bunun artık değişeceğinin sinyalleri veriliyordu.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ekonomik ve siyasi güveni yeniden tesis etmek için “millileşme stratejisini” seçmişti. Bu stratejisi imparatorluğun geniş coğrafyasında çeşitli topluluklar arasındaki bir arada yaşama kültürüne doğrudan meydan okuyan bir yaklaşım oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nda bunun “kendi soyunu yüceltme ve kendinden olmayanı ötekileştirme” ve onun yansı sıra örneğin Ermenileri zorla göç ettirme gibi yan ürünleri oluştu.
Ötekileştirici anlayışın ilerleyen yıllarda getirdiklerine bakıyoruz; Trakya Musevilerine 6-12 Temmuz 1934 tarihinde Trakya Pogromları sırasında çok ciddi zorbalık uygulandı. Olaylarda 25 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı. Aslını bilemeyiz ama bu pogromların Nazilerin kışkırtmasıyla gerçekleştirildiği söylenir.
1955 yılında meydana gelen 6-7 Eylül olayları, azınlıklara karşı kitlesel şiddet ve yağmaya dönüşen büyük bir toplumsal olaya dönüştü. Aşırı milliyetçi ve ırkçı gruplar üzerinden kitleleri tahrik eden planlı bir kara propaganda ve provokasyonlar önemli rol oynadı
Talanın ilk anlarında Beyoğlu bölgesindeki Rum vatandaşların iş yerleri ve evleri yağmalanır. Birkaç bin yıldır İstanbullu olan Rum azınlığa ait savunmasız kiliseler, okullar ve hatta mezarlıklar bile yakılır, yağmalanır, yüzlerce tecavüz olayı yaşanır. Olaylar daha büyür, talan Hatay, İskenderun, Ankara, İzmir’e de sıçrar, Rumlar dışındaki azınlıklar da zarar görür.
Asıl büyük kırma-dökme ve talan İstanbul’da organize ediliyor. Pek çok yazılı kayıttan anlaşılıyor ki, burada bir komplo var. Bu komplonun sonuçta o zamanki hükümetin işine yaradığı ve eski adıyla “Seferberlik Tetkik Kurulu” olarak bilinen Özel Harp Dairesi’nin devreye sokulduğu anlaşılıyor.
Olaylardan önce, Türk basınında Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandığı yönünde yalan bir habere yer verilir. Taşradan insanlar “haydi ganimet avına çıkıyoruz” diye kamyonlarla şehre taşınıyor, organize şekilde toplu saldırılar düzenleniyor.
Başlangıçta bu kadar kapsamlı bir yağma planlanmamış fakat sonra olaylar tırmanıp kontrolden çıkmış, cinayetler de işlenmiş deniyor.
Benzer şekilde yoksul Balkan göçmenleri de kışkırtılarak Karaköy-Şişhane bölgesine yağmaya getirilmiş. Onlara Yunanistan ve Bulgaristan’daki Müslüman mezarlarına saygısızlık yapıldığı, çoğunun tahrip edildiği yalanı söylenmiş, saldırı ve yağmaya katılmaları istenmiş.
Bu korkunç talan, masum insanları hedef alan iki günün ardından Menderes hükümetinin sıkıyönetim ilan etmesiyle son buldu. Bekleneceği üzere, olay ülkemize karşı küresel tepkilere yol açtı. Sözde organizatörler ile katılımcılar hakkında soruşturma başlatıldı ancak herhangi bir yasal işlem yapılmadı.
6-7 Eylül olayları ülkenin siyasi ve sosyal dokusunda trajik izler bırakmış ve tarihimizde karanlık bir sayfa olarak yerini almıştır.
Kıbrıs’ta gerginlik yaşanması bir etken olsa da, masum insanlara ait mülklerin yağmalanması Türkiye’nin Batı ile bütünleşme ve demokratikleşme sürecini zayıflatan zararlı bir eylem olmuştur.
Bu tür olayların bir daha yaşanmaması en içten dileğimdir.
halilocakli@yahoo.com