Cumhuriyetimizin kuruluşunda çok önemli günler, olaylar vardı.
Bunlardan bazıları çağdaş, demokratik ve laik bir cumhuriyet için önemli kırılma noktalarıdır. Hepimizin bildiği gibi 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi açılmış ve “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle Kurtuluş Savaşımız bu meclis tarafından yürütülmüştü.
1 Kasım 1922’de ise saltanat kaldırılarak Osmanlı ailesinin egemenliğine son verilmiş ve 29 Ekim 1923’te de Cumhuriyet ilan edilerek çağdaş ve aydınlık bir gelecek oluşturmanın temelleri atılmıştı.
Ancak kurulan bu yeni devlet hâlâ laik ve demokratik değildi. İşte bu amaçla 3 Mart 1924’te TBMM’de İnkılap Kanunları (Devrim Yasaları) olarak bilinen bir dizi kanun kabul edildi. Bu kanunlar genç Cumhuriyet için son derece önemli ve kuruluş felsefesini oluşturan kanunlardı.
3 Mart 1924 deyince ilk olarak akıllara Halifeliğin kaldırılması gelir. Doğru, ancak aynı gün kabul edilen diğer yasalar da en az hilafetin kaldırılması kadar önemli yasalardır.
O zaman gelin bugünkü zaman yolculuğumuzu 100 yıl geriye giderek TBMM’ye yapalım. Savaştan yeni çıkmış yorgun ve yoksul bir ülke. Cumhuriyet ilan edilse de eski rejimin kurum ve kuruluşlarından bazıları devlet ve toplum yaşamına hakim durumda…
Tarih 1 Mart 1924, yer TBMM, kürsüde Mustafa Kemal Atatürk, bakın neler diyor:
“Millet, cumhuriyetin bugün de ileride de kesinlikle ve sonuna kadar her türlü saldırılardan korunmasını istemektedir.
Memleketin genel hayatında orduyu siyasetten ayırmak ilkesi, Cumhuriyetin daima göz önünde tuttuğu bir esas noktadır. Şimdiye kadar izlenen bu yolda, Cumhuriyet orduları vatanın gücü ve güvenilir kurtarıcısı olarak saygılı ve güçlü bir mevkide kalmıştır.
Bağlı olmakla mutluluk duyduğumuz İslam dinini de yüzyıllardan beri olageldiği üzere bir siyaset aracı olmak durumundan çıkarıp yüceltmenin gerekli olduğu gerçeğini görüyoruz. Mukaddes ve kutsal olan inanç ve vicdan duygularımızı, her türlü menfaatler ve ihtiraslara sahne olan siyasetten ve siyasetin bütün organlarından bir an önce ve kesinlikle kurtarmak, milletin dünyadaki ve ahiretteki mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur.”
Bu konuşmadan 2 gün sonra, 3 Mart 1924 Devrim Yasaları çıkarıldı. Bu yasalarla halifelik kaldırıldı, din ve ordu siyasetten ayrıldı. Hem asker hem milletvekili olabilme durumu ortadan kaldırılarak askerlerin siyasetle uğraşması yasaklandı.
Saltanatın kaldırılması ve son padişah Vahdettin’in yurt dışına kaçması sonrası TBMM kararıyla Abdülmecit Efendi halife ilan edilmişti. Ancak son halife Abdülmecit’in bir padişah gibi hareket etmesi ve yandaşlarının tekrar saltanat özentisi içinde olmaları halifeliğin artık laik ve demokratik Cumhuriyet’e giden yolda engel olduğunu ortaya çıkarmıştı.
Halifeliğin kaldırılıp son halifenin yurt dışında çıkarılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti, laiklik yolunda bir büyük adım daha attı; çünkü ulusal egemenliğe dayalı bir rejimde, çağdaş ve laik devlet kavramında “halifeli cumhuriyet” söz konusu olamazdı. Böyle bir sistemde hukuk düzeni de laik ve çağdaş olamazdı.
Aynı gün çıkarılan bir başka yasa ile “Şer’iye ve Evkaf Vekâleti” (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) ile “Erkan-ı Harbiye Umumiye Vekâleti (Genelkurmay Bakanlığı) kaldırılarak yerlerine Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genelkurmay Başkanlığı oluşturuldu. Böylece hem din hem ordu siyasetten ayrıldı.
Ayrıca daha sonra TBMM Batılılaşma yolundaki adımlarına devam ederek 8 Nisan 1924 tarihinde kabul ettiği Mahkemeler Teşkilatı Kanunu ile Şer’iye Mahkemelerinin görevine son verdi. Böylece hukuk sistemi de laikleştirildi.
3 Mart 1924’te çıkarılan Devrim Yasalarının en önemlilerinden biri de Tevhid-Tedrisat Kanunu yani eğitim ve öğretimin birleştirilmesi hakkındaki kanundur. Bu yasa çıkmadan önce ülkede eğitim konusunda birlik ve beraberlik yoktu. Bir yanda statüleri farklı azınlık ve yabancı okulları, öte yanda çağı geçmiş sıbyan mektepleri, köhnemiş ve tek tip eğitim veren medreseler ve yeni yeni kurulmaya başlayan meslek okulları.
İşte Öğretim Birliği Yasası ile tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlanarak statüleri yeniden düzenlenecekti. Bir süre sonra da medreseler kapatılarak yüksek din uzmanları yetiştirmek için bir “İlahiyat Fakültesi” kurulacaktı. Ayrıca “imamlık”, “hatiplik” gibi dinsel hizmetler için de okullar açılacaktı. Medreseler ve sübyan mektepleri yerine karma eğitim veren ilkokullar yaygınlaştırılarak büyük bir eğitim seferberliği başlatılacaktı.
Bu yasa ile yurttaşlar arasında duygu, düşünce ve kültür birliğinin, dayanışmanın sağlanması amaçlanmıştır. İlkokuldan başlayarak kadın erkek ayrımı yapmadan Cumhuriyetimizin temel niteliklerine bağlı, laik ve çağdaş kuşakların yetiştirilmesini sağlamak hedeflenmiştir.
Böylece Cumhuriyet kuşaklarının dine dayalı ümmetçilik esasına göre değil de bilimsel temellere bağlı olarak yetiştirilmesinin sağlanması, ulusal yararlarla ve çıkarlarla bağdaşmayan yabancı etkilerden uzaklaştırılması ve ulusal kültür birliğinin gerçekleştirilmesi yolunda çok önemli bir adım daha atılmıştır.
Eğitim ve Öğretimin Birleştirilmesi Yasasının kabulünün gerekçesini anlamak için Atatürk’ün şu sözünü iyi değerlendirmek gerekir:
“Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder.”
Sonuç olarak 3 Mart 1924’te çıkarılan Devrim Yasaları ile ordu ve din ile siyaset ayrılmış, eğitim ve hukuk laikleştirilmiş, çağdaş ve demokratik bir toplum olma yolunda önemli adımlar atılmıştır. 3 Mart Devrim Yasaları Cumhuriyet tarihinin en önemli yasalarıdır.
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.