Zehirlenmiş su kaynakları ve bitik tarım arazileri.
Çölleşmiş göller.
Ölümcül hastalıkları tetikleyen hava kirliliği.
Nefes almakta zorlanan kentliler
Tükenmiş doğal kaynaklar.
Perişan edilmiş ormanlar.
Dibe vurmuş üretim.
Hızla azalan nüfus.
Devletlerin sosyal harcamaları iptal etmesi…
Biraz olsun korktunuz mu? Amacım da bu zaten.
Siz, bir yandan yaşanmakta olan dehşete odaklanın ve ne zaman biteceği ile ilgili tahminlerde bulunun. Bir yandan da, adeta gelecek güllük gülistanlıkmış gibi, hiçbir çözüm aramadan, vur patlasın çal oynasına devam edin
1972 yılında yapılan bir araştırmanın sonuçları gelecek için hiç de olumlu mesajlar vermiyor. 2040’larda hem nüfus artışı çok yavaşlayacak hem de yaşam kalitesinde dramatik düşüşler olacak.
Bu çalışma bundan 50 yıl önce yapıldı. Gelinen aşamada her şey bu çalışmanın tahminlerini doğruluyor. Yaşanmakta olan felaketler, 2040’larda olacakların habercisi gibi görünüyor.
Büyümenin sınırları raporu (1972)
1970’lerde yazılan bir rapor 2040’larda küresel bir çöküş yaşanacağı tahmininde bulunuyor.
Raporu yeniden ele alan uzmanlar, dünyanın son hızla böyle bir sürece yol almakta olduğunu vurguluyorlar. Daha doğrusu, bu rapor 1972 yılında basılmış olan “Büyümenin Sınırları” isimli çok satan bir kitaptan alıntılandı.
Belirtilen yıl içinde bir grup Massachusets Institute of Technology (MIT) uzmanı, endüstriyel uygarlığın, bunun taşıyıcısı olan şirketlerin ve buna yol veren hükümetlerin, bedeli ne olursa olsun ekonomik büyüme peşinde koşmalarının bir noktada nasıl bir felakete yol açacağını açıkladı. Bu aşırı büyüme hırsı bir aşamada patlayacak ve sonuçta çökecekti.
MIT uzmanları bu öngörüyü desteklemek üzere, on iki potansiyel gelecek tahmini senaryosu yazdılar. Bunlardan en korku verecek olanı ise, doğal kaynakların kıtlaşması, ekonomik büyümenin durması ve milyarlarca insanın kişisel refahının neredeyse sıfırlanması ihtimali idi.
Geleneksel işletmecilik senaryosu
Raporda yazılan en korkutucu senaryo, geleneksel iş yapma senaryosu idi.
Bu tahmine göre dünya ekonomisi 2040 yılına doğru bir pik yapacak ve hemen ardından çok keskin bir düşüşe sahne olacaktı. Bu tarihte dünya ekonomisi sert bir daralma ile tarihin en zorlu düşüşlerinden birisini yaşayacaktı.
Birisi, bu tahminden yola çıkarak, 2040’larda küresel nüfusta şok edici bir düşüş, doğal kaynaklarda kıtlık ve sağlıklı gıdaya erişmekte zorluklar yaşanacağını söyleyebilir.
Merak etmeyin. Bu eli kulağındaki felaket, insanlığın sonunun geldiğine dair bir işaret değil.
Ama toplumsal anlamda bir dönüm noktası. Dehşet bir dönüm aşaması. Küresel yaşam standartlarının dibe vurmasına dair bir işaret. Daha da kötü olan şu ki, bu yıkım kısa zamanda sona ermeyecek. Birkaç on yıl boyunca devam edecek.
Yıkım takvimine göre bugün ne durumdayız?
MIT araştırmacılarının gelecek ile ilgili bu tahminlerini paylaşmalarının üstünden neredeyse yarım asır geçti. İnsanlar şimdi şunu merak ediyor. 2021 yılı itibarıyla durum nedir?
KPMG isimli bir danışmanlık şirketinden Gaya Herrington isimli bir sistem analisti ve araştırmacı, bu kıyaslamayı yapmaya karar verdi. İşe başlarken ilk adımları Harvard Üniversitesinden mezuniyeti sonrasında attı. Masada bir tarafa 1972 yılına ait öngörülerin olduğu MIT 1972 raporunu, bir tarafa da güncel dünya ekonomisi datalarını koydu.
Herrington on farklı değişken üzerinden dünyanın en güncel verilerini topladı. Bunların arasında, hava ve toprak kirlilik düzeyleri, doğum oranları, nüfus hareketleri, endüstriyel çıktılar, gıda üretimi gibi başlıklar vardı. 1972 yılına ait rapordaki çöküş senaryolarına göre kıyaslamalar yaptı. Bu senaryolardan birisi, “İşler Eskisi gibi Giderse” başlıklı idi.
Yoğun ve detaylı teknoloji senaryosu
Bu senaryo kesinlikle dünya nüfusu ve kişisel refah için daha az sarsıntı yaratacak olsa da, doğal kaynakların kıtlığı ekonomik büyümede keskin bir düşüşe veya daha doğrusu sanayi toplumunda bir düşüşe yol açacaktır.
İşler eskisi gibi yapılmaya devam ederse senaryosundan farklı olan senaryo ise, çok yoğun teknoloji kullanımını dikkate alan bir korku filmi gibi idi.
Bahsettiğimiz değişkenlerin bu senaryoya göre incelenmesi ise bir başka dehşet sahnesini akıllara getiriyordu. Tam bir çelişki olsa da, süreç bu yönde ilerleyecekti.
Gıda üretimini arttırmak ve havayı temizlemek için tasarlanan teknolojik gelişmeler nedeniyle doğal kaynaklar tükenecek.
İlk bakışta, bu senaryonun, dünya nüfusu ve insanların refahı için çok yüksek bir sarsıntı yaratmayacağı düşünülse de, orta ve uzun vadede, büyümede keskin bir düşüş ve sanayi toplumunda dramatik bir gerilemeye neden olacağı çok açık.
Stabilize olmuş dünya senaryosu
Bütün bunlara rağmen, iyi niyetle bakanlar, bu özgün 12 çöküş senaryosu içinden bir gün ışığı bulabilirler. Stabilize olmuş dünya senaryosu henüz çok geç kalınmadığını ima edecektir. Bu umudu güçlendirerek insanları farklı yollara yönlendirmek isteyecektir.
Stabilize dünya senaryosu tıpkı diğer ikisi gibi başlar-büyümeyle birlikte kaynakların azalır. Ancak bu durumda, insanlar, doğal kaynak eksikliğinden kaynaklanan zoraki, küçülme yerine kendi ekonomik büyümelerini sınırlamayı tercih ederler.
Bu, küresel toplumsal önceliklerde yaygın bir değişim gerektirecektir. Daha küçük aile büyüklüğü, doğum kontrolünün mevcudiyeti, endüstriyel üretim kısıtlamaları ve daha kaliteli sağlık ve eğitim hizmetleri gibi konuların toplumun ön saflarına ulaşması gerekecektir.
Ev ekonomilerinin daralması nasıl bir sonuç yaratacaktır?
Toplumsal önceliklerde güçlü bir değişim başlayacaktır. Aileler iyice küçülecektir. Doğum kontrolü uygulaması çok yaygın hale gelecektir. Endüstriyel üretimde kısıtlama kararları alınacaktır. Devletlerin gelirleri azalacaktır. Buna paralel olarak sosyal harcamalarda daralma olacaktır. Kaliteli sağlık ve eğitim hizmetleri zayıflayacaktır.
Son uyarılar ve harekete geçme çağrıları
Bugüne bir bakın. Kritik değişkenler 1972’deki özgün bulgulara paralel ilerliyor. O gün öngörülen kıyamet çöküşünün adım adım hissedilmeye başlanması insanları ürkütüyor. Kısa bir araştırma, 1972’deki bulguları ve tahminleri destekleyen izleri gün ışığına çıkarıyor.
Hemen bu gün, doymak bilmez insan doğasını terbiye etmek zorundayız. Bunu gerekirse zorla yapmak gerekiyor. Zira en dehşet felaketler bile insanlara, gelecekteki kıyametin boyutlarını ifade etmekte yetersiz kalıyor.
Şunu kabul edin:
Geleceği korumak ve kurtarmak bizim adımıza birilerinin görevi değil. Biz geleceğe borçluyuz. Bu borç nedeniyle ilk harekete geçmesi gerekenler bizleriz.
Gelecek, omzunda bir kıyamet ile geliyor.
Adil Gürkan
www.medium.com sitesinden yararlanarak yazılmıştır.