Ülkeler arasında çeşitli diplomatik temaslar vardır, kimi zaman devlet başkanları, başbakanlar, dışişleri bakanları, kimi zaman da değişik kurumların temsilcileri karşılıklı ziyaretler yapar.
Örneğin, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığındaki bir Türk heyeti hafta başından bu yana Moskova’da temaslarda bulunuyor. Kurtulmuş, ziyaretinin sonunda Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından kabul edildi, öncesinde Federasyon Konseyi (Senato) Başkanı Valentina Matviyenko ile görüştü, senatörlere hitaben bir konuşma yaptı, Diplomasi Akademisi’ni ziyaret etti ve Moskova’daki Türk diasporasının temsilcileriyle bir araya geldi.
Aslında rutin bir ziyaret sayılabilir; yani büyük sonuçlar beklenmese de iki ülke parlamentoları ve devlet temsilcileri arasındaki kurumsal ve kişisel ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunacak bir ziyaret. Protokol açısından zorunlu değildi ama Putin’in Kurtulmuş’la görüşmesi de elbette önemli.
Kurtulmuş ziyaretleri çerçevesinde TBMM heyetiyle Kremlin’in önündeki Meçhul Asker Anıtı’na çelenk de bıraktı.
Bu konuyla ilgili haberleri okurken, TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın 2006 yılındaki Moskova ziyaretini hatırladım ister istemez. O dönemde Milliyet’in Moskova muhabiri olarak ben de ziyareti takip ediyordum.
Aslında o da rutin bir ziyaretti ama söylediği bir söz ziyaretin önüne geçti. Bülent Bey Kızıl Meydan’ı gezerken belki şaka amaçlı, belki kastını aşan, belki de dil sürçmesi sonucu bir cümle kurdu.
Daha fazla lafı uzatmadan o konuyla ilgili 11 Temmuz 2006 tarihinde Milliyet’e geçtiğim haberi aktarayım:
“Resmi ziyaret için önceki gün Moskova’ya gelen TBMM Başkanı Bülent Arınç, dün sabah önce Duma Başkanı Boris Grızlov’la görüştü, ardından Kremlin önündeki Meçhul Asker anıtına “TBMM Başkanı” yazılı bir çelenk bıraktı.
20. yüzyıla damgasını vuran Sovyet Devrimi’nin lideri Vladimir Lenin’in mozolesini görmek için uzun bir kuyruk oluşturanların ilgiyle izledikleri Arınç ve beraberindeki heyet daha sonra bir elçilik görevlisinin rehberliğinde Kızıl Meydan’ı gezmeye başladı.’Büyük gösterilerin yapıldığı o ünlü yer burası mı?’ diye soran Arınç yanındakilere, ‘İşte arkadaşlar, Kızıl Meydan’dayız’ dedi.
Arınç meydandaki Lenin Mozolesi önüne gelindiğinde gazetecilerin fotoğrafını çekme isteğini, ‘İçeri girmedikten sonra bir anlamı yok’ diyerek geri çevirdi ve Türk heyetine eşlik eden Rus görevliye mozoleyi ziyaret edip edemeyeceğini sordu.
Programda olmadığı için bu istek karşısında tereddüt geçiren yetkili, mozolenin güvenliğinden sorumlu Federal Güvenlik Servisi (FSB) ajanlarıyla konuşarak Türk heyetinin ricasını iletti. Bu sırada bir Türk muhabir-kameraman ‘Lenin’i mi görmek istiyorsunuz?’ diye sorunca, Arınç tebessüm ederek ‘Lenin’i ölü olarak görmek çok güzel’ dedi.
Arınç hemen ardından aynı gazetecinin yanına giderek, ‘Umuyorum siz Türkiye’deki gazeteciler gibi değilsinizdir, bir şeyi alıp büyütmezsiniz’ dedi ve Lenin’le ilgili sözlerinin yayımlanmamasını istedi.
Rus yetkililer, cep telefonları ve fotoğraf makinelerinin sokulmaması koşuluyla Türk heyetinin Lenin Mozolesi’ni ziyaret etmesine izin verdi. Arınç ve beraberindeki heyet mozolenin ardından Sovyet liderlerinin Kremlin duvarları önündeki mezarlarını ziyaret etti, ünlü St. Vasili Kilisesi önünde hatıra fotoğrafı çektirdi.”
Haber yapılmasına kızdı
Peki, bu haber Milliyet’te yayınlanınca ne oldu?
Kızıl Meydan’daki sözleriyle ilgili haber gazetenin iç sayfalarında küçük kullanılsaydı belki Bülent Bey fazla önemsemezdi ama Milliyet manşet yapınca, diğer gazeteler de ondan alıntılayarak kullanınca rahatsız oldu.
Ertesi sabah ziyaretin sonunda Türk gazeteciler için sohbet toplantısı düzenleyen Arınç, sanıyorum soru gelmeden o konuyu kendi açtı ve biraz da sinirli şekilde şunları söyledi:
“… O sırada bir arkadaşımız şaka yollu soru sordu, ben de esprili bir cevap verdim. Arkadaşıma bunun bir espri olduğunu söyledim ve yayımlanmamasını rica ettim. Buna rağmen bunun bir gazetemizin neredeyse birinci sayfasının tamamını dolduracak bir haber haline dönüştürülmesini yadırgadım. Bu vesileyle Türkiye’de az sayıda da olsa Lenin hayranı bazı arkadaşlarımızın bulunduğunu görme imkânımız oldu. Türkiye’de büyük bir değişim ve kendini sorgulama yaşanıyor. Basınımız da, ‘Haber nedir, nasıl olmalıdır? Haber kişilik haklarına saygılı olmak zorunda mıdır? Haberin objektif oluşu hangi ölçütlerle sağlanmalıdır’ konularında kendini sorgulamalı.”
Bülent Bey belli ki sinirlenmişti ama mesela orada adımı vererek ya da beni karşısına alıp bir şeyler söylemeye kalkışacak kadar polemiği uzatmadı.
Diğer yandan, Lenin’le ilgili sözlerinin yayınlanmamasını istediği gazeteci ben değildim ama ben olsaydım bile yazmak zorundaydım. Sıradan bir insan değildi, üst düzey konumu nedeniyle söylediklerinin haber değeri vardı.
Anlıyorum, Bülent Bey o konunun haberleştirilmesinden rahatsız olmuştu ama ben de görevimi yapmıştım.
Umuyorum, 18 yıl sonra o da artık bu anıyı benim gibi tebessümle hatırlıyordur.
Büyük fotoğraf: Numan Kurtulmuş X hesabı
Küçük fotoğraf: Milliyet arşiv.