Cenk Başlamış
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının üzerinden 30 yıldan fazla süre geçti ama ilk günden beri bir gerçek hiç değişmedi: Rusya ve Rus halkı Ukrayna’nın bağımsızlığını hiçbir zaman hazmedemedi.
Birkaç yıl öncesine kadar bu gerçeği “resmi söylem”de duymak pek mümkün değildi ama Rus toplumunda Ukrayna’ya ve Ukraynalılara yönelik küçümseyici yukarıdan bakış, o coğrafyaya aşina olanlar tarafından iyi biliniyordu.
Diğer yandan, Rusya’nın bir türlü bağımsız olmasını hazmedemediği Ukrayna, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından yönünü bulmakta en çok zorlanan, en çok yalpalayan ülke oldu. Belki bunun da anlaşılır bir nedeni vardı: Bir yanda tarihi bağları olan, ortak kültür paylaştığı akraba komşusu dev Rusya, diğer yandan yabancısı olduğu ama yüksek yaşam standardına özendiği Avrupa ya da genel olarak Batı dünyası arasında kalmıştı.
Ukrayna’da “Batı yanlısı” denilebilecek ilk politikacı, 2004-2005 yıllarındaki “Turuncu Devrim” olarak adlandırılan halk hareketi sonucu iktidara gelen Viktor Yuşçenko oldu. Rusya ise, bunun Batı’nın el altından desteklediği bir “darbe” olduğuna inanıyordu.
Ukrayna iç politikasındaki inişleri çıkışlar sonraki 10 yıl boyunca devam etti ve Yuşçenko tarafından devrildikten sonra tekrar iktidara gelen Viktor Yanukoviç’in Ukrayna-Avrupa Ortaklık Anlaşması’nı imzalamasını reddetmesiyle 2013 sonunda başlayan olaylar günümüzde kadar gelen pek çok olayı tetikledi. Yanukoviç’in başlayan silahlı isyan üzerine Rusya’ya kaçmasından ve Kiev’de Batı yanlısı bir iktidarın yeniden işbaşına gelmesinden sadece birkaç hafta sonra Moskova Ukrayna’ya ait olan Kırım’ı ilhak etti. Ardından da Ukrayna’nın doğusunda Kiev’e baş kaldıran Rusya yanlısı ayrılıkçıları desteklemeye başladı.
Rusya’nın bu meseleyi öncelikler listesinde başa koymasının asıl nedeni ise, Ukrayna’nın dev komşusundan korunmak için NATO kalkanına sığınmak istediğini giderek yüksek sesle dile getirmeye başlaması. 1990’lı yılların ortasından itibaren adım adım doğuya genişleyen NATO ile Rusya sınırını ayıran en önemli duvar Ukrayna. Bu duvarın çökmesi Rusya’yı doğrudan NATO güçleriyle karşı karşıya getirecek. Düşmanla yüz yüze kalma korkusu genlerine işlediği için tarih boyunca kendilerini sınırları çevresinde kurdukları tampon bölgelerle güvence altına almaya çalışan Ruslar bu yüzden NATO’nun Ukrayna’yı da alarak sınırına dayanmasına “ölüm kalım” meselesi gözüyle bakıyor.
Rusya kendini koruma güdüsüyle hareket ettiğini savunarak 2014 yılında Kırım’ı almasını, bugün de ordusunu Ukrayna’ya sokmasını haklı göstermeye çalışıyor.
Ancak her şey bir yana, ilginç olan, 1994 yılında nükleer silahlarından vazgeçmesi karşılığında ABD ve İngiltere ile birlikte Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyma sözü veren üç ülkeden birinin Rusya olması. O yıl imzalanan Budapeşte Memorandumu’na imza koyan Moskova 2014 yılından itibaren farklı bir tutum takınmaya başladı. Putin, Kırım’ın ilhakından sonra söz konusu memorandumu hatırlatan Batılı ülkelere, Yanukoviç’i deviren güçleri kastederek, “Ukrayna’da şimdi yeni bir devlet var. Biz o devletle bağlayıcı herhangi bir anlaşma imzalamadık” sözleriyle karşılık verdi.
İşte o tarihten sonra Rusya Ukrayna’ya yönelik söylemini sistemli olarak değiştirmeye başladı.
Putin, Ukrayna’dan bağımsızlık ilan eden iki ayrılıkçı cumhuriyeti tanıdıklarını açıkladığı pazartesi geceki uzun konuşmasında sık sık bu konuya vurgu yaptı, örneğin “modern Ukrayna’nın tamamen Rusya tarafından, daha doğrusu Bolşevik, komünist Rusya tarafından yaratıldığını” söyledi.