Bir 1980 kuşağı üyesi olarak herkesin takıldığı “ekonomik kriz” den çok ekonomik krizin sonucu olan fakirlik ile ilgileniyorum çünkü fakirlik insanların acı çekmesi anlamına geliyor.
Ekonomist diliyle değil de halk diliyle anlatalım…
Enflasyon fiyatların topluca ve hızlıca artması demek, bu da geliri sabit ve değişmez olan insanların fakirleşmesi anlamına gelir. Fiyatlar hızlı artınca para elinizde olduğu müddetçe zarar edersiniz, o yüzden elinde parası olan döviz, altın, ev, araba alır. Bu nedenle varlık fiyatları hızla artar yani zengin çok daha zengin olur, fakir daha fakir olmaz, daha kötü olur ve artık kazancıyla yaşayamaz hale gelir.
İnsan doğası stresten kaçıp rahata yönelme eğilimindedir yani insanlar çok uzun süre fakirlik baskısı altında yaşayıp buna alışmaz, aksine bu duruma bir çözüm aramaya başlar ve maalesef böyle durumlarda bulduğu çözüm radikal eğilimlerdir.
Bir kere kontrolü kaybedince de radikalizmin hangi rengini tercih edeceğini bilemezsiniz. radikal olmazsa suçlu olur. Buradan da anlayacağımız gibi Türkiye’nin önümüzdeki dönemde en önemli problemi yoksulluk ve yoksulluktan kaynaklanan şiddete yönelmiş radikal eğilimler olacaktır, en azından bu olasılık vardır.
Benim nadiren yazdığım ekonomi- siyaset yazılarında birçok CHP eleştirisi görürsünüz, çoğu da sol olmama ve daha çok sağ bir statü partisi olma eleştirisidir. Sol bir partinin temel motivasyonu gelir dağılımından yoksulların aldığı payın artmasıdır. Kararlarını ve planını yaparken bunu temel alır, diğer kısımlar buna hizmet eden türevlerdir.
Belki de Cumhuriyet kurulduğundan beri Türkiye, dünyadaki gelir dağılımı en bozuk ülkelerden biridir. Üçüncü dünya ülkesi pozisyonundadır. Bizden geride Güney Afrika, Kosta Rika, Meksika ve Şili var, hepsinde de suç ve karmaşa var. Şimdi bu durum daha da kötüye gidecek ama ne ezilmişlerin umudu olduğunu iddia eden AKP ne de sosyal demokrat olduğunu söyleyen CHP’den çözüm önerisi yok, tavırları altta kalanın canı çıksın!
Bir kere fakirliğin olduğu ülkede zenginlerden çok vergi almalısın, %50, 60 belki 70, sonra bugüne kadar biriktirdikleri servetlerden bir defalık servet vergisi almalısın. Zengin olmak topluma bir borçtur çünkü içinde yaşadığımız toplumsal organizasyon olmasa zenginlik de olmaz, zenginler fakirliğin yok edilmesinden birinci derecede sorumludur.
İkincisi; hiçbir geliri olmayan veya yeterli geliri olmayan insanlara “insanca yaşamaları” için karşılıksız maaş bağlayacaksın, buna doğrudan sosyal transfer denir; Meksika uyguluyor, Brezilya uyguladı.
Kaynağı da zenginleri vergilendirerek sağlayacaksın, oysa ülkemizde vergilerin büyük bölümü dolaylıdır yani gelirine bakmadan herkesten aynı vergiyi alıyoruz. Asgari ücretli ile milyar dolarlık patron aynı vergiyi ödüyor. Avrupa’da toplam vergi gelirlerinin % 30’unu oluşturan dolaylı vergiler bizde % 70 yani Türkiye’de vergiyi fakirler ödüyor.
Üçüncüsü; fakire eğitim ücretsiz olacak. Sınavsız, konaklama, yeme içme her ihtiyacını karşılayacaksın ki fakirlikten kurtulma şansı olsun.
Dördüncüsü de aile işletmelerini ve küçük işletmeleri destekleyeceksin ki gelir tabana yayılsın. Benim yaşım çok genç değil, bunları hiçbir Türk siyaset adamından duymadım, belki biraz Ecevit, o kadar.
Yani ülkenin sorunu fakir olduğunu anlamaması, ne yoksulluğunu biliyor ne de oy kullanırken yoksulluktan kurtulmak için oy kullanıyor.
Sonuç; ülkenin en büyük problemi fakirlik eğer tedbir almazsak önümüzdeki dönemlerde yıkıma dönüşecek.