“Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı” atasözünün doğru olmadığını çabuk fark eden Netflix, “Dexter” ve “Lost”‘dan sonra şimdi de bir başka “kült” diziyi, “Prison Break”i yeniden yayınlamaya başladı.
Tüm zamanların en çok izlenen diziler listesinde ilk 10’da yer almasa da “Prison Break”in Türkiye ve diğer ülkelerde hatırı sayılır bir hayran kitlesi var. Zaten 4 Eylül’de gösterime girmesinden sonra platformda hemen ilk sıralarda yer almaya başladı.
Amerikan Fox kanalının 2003’te önce geri çevirdiği, iki yıl sonra yayınlamaya zar zor yanaştığı ama yüksek reytingiyle bayram ettiği dizinin alışılmadık bir konusu var.
İyi eğitimli zeki bir mühendis olan Michael Scofield (Wentworth Miller), işlemediği bir suçtan idam cezasına çarptırılan ağabeyi Lincoln Burrows’u (Dominic Purcell) kurtarmak için çılgın bir plan hazırlar ve banka soyarak kendini, onun da yattığı Fox River Cezaevi’ne attırır.
Annesiz babasız büyüyen, birbirlerine son derece düşkün iki kardeş arasında dağlar kadar fark vardır: “Naif” Lincoln beyninden çok kaslarına güvenir, “karizmatik” Michael ise kaslarından çok beynini çalıştırır, 10 hamle sonrasını hesaplayabilecek kadar zekidir. O kadar zekidir ki, bir planının önüne çıkabilecek engellerin olasılığının karekökünü alıp dikdörtgenin iç açılarının toplamıyla çarpıp pi sayısına kafadan bölmek onun için çocuk oyuncağıdır, üstelik bunu top sektirirken yapabilmektedir!
Şaka bir yana, Michael ağabeyi Lincoln’ü hapisten kaçırmak için yapacaklarını, kullanacağı vidanın ölçüsüne kadar çok önceden düşünmüştür.
Ama kusursuz cinayet olmadığı gibi kusursuz kaçış planı da yoktur; mükemmel görünen evdeki hesap çarşıya uymaz ve Michael’la Lincoln, bir sürü sorunla boğuştukları yetmiyormuş gibi, aralarında pedofil, mafya babası, banka soyguncusu ve şizofrenin de bulunduğu bir grup mahkumla iş birliği yapmak zorunda kalır.
Her ne kadar önemli bir bölümü hapishanede geçse yani ortalık hırpani erkek kaynasa da dizinin bir kadın kahramanı var: Aynı zamanda sağcı eyalet valisinin sola eğilimli kızı olan Fox River’in doktoru Sara Tancredi (Sarah Wayne Callies). Tahmin edilebileceği gibi Michael’la arasında duygusal bir yakınlaşma olur ve “Beyaz Amerikalı” Sara aşkı uğruna kötü yola düşer!
Ama “Prison Break” aile değerleri fonunda sadece cezaevinden kaçışı anlatan bir macera dizisi değil, yolsuz siyasetçiler, “derin ABD”, FBI, komplo içinde komplolar ve gizemli bir “Şirket” de devreye girer ve her bölümde işler karıştıkça karışır.
Elbette, diziyi sürükleyen karizmatik, yüksek IQ’lu, sessiz sakin görünümün tersine içinde fırtınalar kopan “cool” Michael’ı canlandıran Wentworth Miller ama pek çok başarılı dizide olduğu gibi yardımcı karakterlerin performansı da gerçekten övgüye değer.
Liste hayli uzun:
Fox River Müdürü Henry Pope (Stacy Keach), Michael’ın hücre arkadaşı Fernando Zucre (Amaury Nolasco), gardiyanların başı Yüzbaşı Brad Bellick (Wade Williams), psikopat mahkum Theodore “T-Bag” Bagwell (Robert Knepper), mafya babası John Abruzzi (Peter Stormare), FBI Ajanı Paul Kellerman (Paul Adelstein), FBI Ajanı Alexander Mahone (William Fichtner), acımasız Gretchen Morgan (Jodi Lyn O’Keefe), Lincoln’ün oğlu LJ (Marshall Allman), şizofren mahkum Haywire (Silas Weir Mitchell), Panamalı hapishane ağası Lechero (Robert Wisdom) ve yazıyı uzatmamak için adını koyamadığımız diğer pek çok karaktere hayat veren başarılı aktörler.
Ancak “T-Bag” için ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Pedofil, katil, ırkçı ve acımasız karakteriyle ilk bölümden itibaren izleyenleri kendisinden nefret ettirmeyi başaran Robert Knepper’in oyunculuğu olağanüstü.
Çılgın bir kaçış planı hazırlayan Michael’ın çılgın dövmesi de dizide çok önemli bir rol oynuyor. Sufle vermemek için detaya girmeyelim ama çekimler öncesi dövmeyi hazırlamanın dört saati bulduğunu, bu nedenle bazı sahnelerde dövmenin kısmen gösterildiğini söylemekle yetinelim.
Paul Scheuring’in yarattığı “Prison Break” aslında dördüncü sezonuyla 2009 yılında bitti ama pek çok başarılı dizinin hatasına onlar da düştü. İşi tadında bırakmak gerekiyordu fakat bir yandan şöhret, diğer yandan reytingle gelen paranın etkisiyle olsa gerek, 2107’de Yemen’de geçen biraz zorlama beşinci sezon yayınlandı. Hatta son zamanlarda resmen doğrulanmasa da altıncı sezon iddiaları var.
Sonuç olarak, farklı konusu, düşmeyen temposu, bitmeyen aksiyonları, dudak uçuklatan komploları ve oyuncularının başarılı performanslarıyla “Prison Break” Netflix’te izleyecek bir şey bulamamaktan yakınananlara tavsiye edilebilecek bir dizi.
Görsel: movieweb.com
* Medya Günlüğü’nde yayınlanan diğer Netflix dizi değerlendirmeleri için tıklayın