Dünya ve tabiat iklim değişikliğini dayatmıyor.
İklim krizinin sorumlusu doymak bilmez patronlardır ki bunların sayısı da iki elin parmak sayısını geçmez.
Biz her ne kadar da Türkiye, Fransa, Almanya ve İngiltere’dekilere de patron/patronlar desek de asıl patronlar aynı zamanda USA’in (ABD) de patronu olanlardır.
Niye yıllardır değişmiyor ABD’nin Orta Doğu siyasetleri, Amerikan başkanlarının Bushlardan Clinton’a, Obama’ya, Trump’tan Biden’a kadar değişmesine rağmen USA’in saldırgan ve hegomonik siyasetleri hiç değişmiyor çünkü siyaseti belirleyen patronlardır.
İşte o patronlar dünyayı ve insanlığı “iklim krizi” diye isimlendirdiğimiz devasa bir krize soktu.
Bu krizin ilk belirtisi ve dehşet veren sonucu dünya ölçeğinde görülen su sıkıntısıdır.
Bunu temiz içme suyu sıkıntısı ve diğer maksatlar için kullanılan su sıkıntısı olarak da söyleyebiliriz.
Tarımda kullanılan su miktarı her geçen gün azalmakta ve fakat patronların kârlarına kâr katacak olan sanayide su kullanımı her gün artmaktadır.
Şeker pancarı, pamuk ve diğer tarım ürünleri için su bulunamazken, maden aramacılıkta kullanılan su geometrik olarak misliyle artmaktadır.
Akarsuların, tarımda kullanılacak akar suların üstüne santrallar kurarak canlılar için hayati öneme haiz su şirketlerin enerji üretip satması için harcanmakta. Beri yandan da insan sağlığına zararlı olduğu ve bağımlılık yaptığı da kanıtlanan meşrubat üretimi için tonlarca su tüketilmektedir.
Kot kumaşların taşlanması için harcanan su miktarları da sanırım Türkiye’nin Bursa ilindeki tüm canlıların kullandığı, içtiği miktarından katbekat fazladır.
Çim sahaları sulamak, otomobilleri yıkamak gibi nedenlerle de tabiatın suyu çalınmakta ve tüm canlılar susuzluğa mahkum edilmektedir.
Afrika’da, Asya’da hatta Amazon bölgesinde içilebilir kalitede su bulmak neredeyse imkansız hale gelmişken, fabrika artıklarının da akarsulara, nehirlere, göllere akıtılarak her damla suyun zehirle karıştığı bilinmeyen bir şey değildir.
Var mı bunu önlemenin bir yolu?
Mutlaka vardır, insanlık bunun yolunu bulmalıdır.
Benim önerim, atalarımızdan kalan şu veciz “azıcık aşım ağrısız başım” sözüyle özetlenebilecek yetinme ekonomisidir.