O zamanlarda biçimsel de olsa kanuna uymak diye bir zihniyeti vardı muktedirin.
“Muktedir” dediğim “Kurşunu atan da yiyen de şereflidir” diyebilen hanımefendi, hani Merzifon’da kalabalığı selamlarken “Merhaba Urfalılar” diyerek sözlerini “Allah’ı size emanet ediyorum” diye bitiren.
“Artık hasta yok, müşteri var” diyerek sağlıkta ticaretin yollarını ardına kadar açan hanımefendi.
Herkes gibi onun da oğlu askerlik çağına geldi.
İşte hanımefendinin tosuncuğu askerlik çağına gelince bir gece Meclis’te askerlik yasasında küçük bir değişiklik yapılmış ve Tansu Çiller’in oğlunun askerliğini Boğaz’da yalının neredeyse kapısında hatta odasında yapması sağlanmıştı.
Yok o kadar uzun boylu değil, askerlik yasasında bir gecede yapılan değişiklik tosuncuğun askerlik kaydı yapılır yapılmaz hemen yeniden değiştirilmiş ve yasa eski haline kavuşturulmuştu.
Elbette ki bu siyaset tarihinde isimlere göre yapılan yasa değişikliklerinin ne ilkiydi ne de sonuncusu oldu.
Yine de o zamanlar sadece biçimsel de olsa kanunlara uymak diye bir görüntü vermeye özen gösterilirdi.
Bu girizgâh uzun oldu, sadede gelelim.
İnsanları yasalar karşısındaki konumlarına göre de ikiye ayırmak olası.
Yasaları yapanlar, yazanlar, bunlar yasalar karşısında VIP konumundadırlar, uymak diye bir sorumlulukları yoktur.
Her ne kadar da Türkiye ve KKTC’de meclislerde iktidar partileri dışındaki partilerin de vekilleri varsa da yasalar tamamen iktidar mensuplarının “el kaldır evet de”, “el kaldır hayır de” sustalı ve düğmeli refleksleri ile hayat bulup yürürlüğe girer.
Yasalar karşında “maraba” haline düşürülmüş diyeceğimiz ikinci ve çok kalabalık, neredeyse nüfusun %90’ı diyebileceğimiz ahali tayfası yasalara uymak zorundadırlar ki bu normaldir, zaten yasalar uyulsun diyedir.
İyi de, Anayasa cumhurbaşkanlığı süresini iki dönemle sınırlandırmış olmasına karşın üçüncü dönem adaylığına kendisi de anayasal bir kuruluş olan Yüksek Seçim Kurulu nasıl olur da onay verir?
Dedim ya insanlar yasalar ve Anayasa karşısında ikiye ayrılır.
1- Yasaları, Anayasa’yı çiğneme, delme, pas pas yapma hakkına sahip olanlar ki bunların sayısı çok azdır, her yüz kişide bir (1) kişi bile değil.
2- Yasalara, Anayasa’ya (ki çoğu zaman keyfiliğe de) boyun eğmek zorunda olanlar, yasalara uyanlar, bunlar da kahir ekseriyettir hatta %90.
Fantezi ile bitsin yazı. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı YSK tarafından iptal edilirse şaşırmam.
KKTC’de de “ana parti” kabul ettiğinin yavrusu gibi davrananlar yok mu?
VAR…
Görsel: 17 Temmuz 1968 tarihli Ulus gazetesi.