Çarşamba, 19 Kas 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
ManşetSerbest Kürsü

Yatırımcıların kaçtığı ülke

Özer Arslanpay
Son güncelleme: 19 Kasım 2025 06:26
Özer Arslanpay
Paylaş
Paylaş

Hepimiz potansiyel barındıran pazarlara yatırım yapılması gerektiğini anlatan yazılar görmüşüzdür.

Ancak bugün ben size, bir zamanlar Orta Doğu’nun Paris’i ve bankacılık merkezi olarak anılan Lübnan’a küresel sermayenin neden sırt çevirdiğini anlatacağım. Evet, kulağa alışılmışın dışında geliyor ama Lübnan’a yatırım yapma fikrinin ardındaki risklerin boyutlarını analiz edeceğiz. Elbette bunu bir ekonomist olarak değil gazeteci olarak yapacağız. Bu analizi yaparken sadece ekonomik verilere değil, aynı zamanda ülkenin geleceğini belirleyen jeopolitik ve kurumsal risklerin karmaşık ağına odaklanacağız.

Bugün Lübnan, Lübnanlılara bile mevduat çekme kısıtlamalarının uygulandığı, dünyanın en geri ekonomilerinden birini yaşamaya mahkûm olmuş durumda.

Uluslararası yatırım endekslerinin tamamında “yatırım yapılmaz” statüsünde yer alan bu ülkeye, risk iştahı ne kadar yüksek olursa olsun, uzun vadeli ve kurumsal bir yatırımcının yaklaşması intihar olarak değerlendiriliyor.

2019’dan bu yana süren krizde Lübnan’ın makroekonomik göstergelerinde görülen bazı “iyileşmeler” ilk bakışta umut verebilir. Örneğin, 2023 yılında ödemeler dengesi açığı daralmış, bütçe açığının ise GSYİH’nin yüzde 1,3’üne düşerek kriz öncesi seviyelerden (yaklaşık yüzde 10) ciddi oranda azaldığı kayda geçmiştir. Ancak bu rakamların arkasında yatan gerçek, iyileşmeden çok kurumsal çöküşün göstergesi durumunda.

Buna göre, Lübnan poundunun (Lübnan lirası) büyük çapta devalüasyonu birçok işletme maliyetini geçici olarak düşürmüş, ancak daha da önemlisi, pound cinsinden kamu borcunu fiilen sıfırlamıştır. Aynı şekilde, uygulanan mevduat çekme gibi bankacılık kısıtlamaları, hukuka aykırı ve adaletsiz bir yöntemle kamu otoritelerini (Devlet ve Merkez Bankası) borçlarının büyük bir kısmından kurtardığı ifade edilmekte. Yani yamalı bohça gibi olan Lübnan hükümetinin ifade ettiği bu “iyileşme,” borçların ödenebilir hale gelmesiyle değil, mevduat sahiplerinin zararına olacak şekilde borçların silinmesiyle sağlanmıştır. Ayrıca ülke ekonomik kurumlarının iflasını yaşamakta. Dünya Bankası’nın bile dikkat çektiği gibi, bu düşük bütçe açığı idari kapasitede bir çöküşü ve askeri maaşların bir kısmı gibi bazı harcama kalemlerinin bütçe dışı karşılanmasını yansıtmakta. Şunun altını çizelim:

Lübnan’da hükümetin bahsettiği iyileşme bir mali disiplin göstergesi değil, devletin kayıt tutma ve yönetme yeteneğini kaybetmesi anlamına geliyor.

İşte durumun ana hattının böyle yaşandığı bir ülkede yatırımcı, mevduatların güvende kalıp kalmayacağının bilinmediği, hukukun üstünlüğünün bankacılık sistemi tarafından açıkça ihlal edildiği bir ekonomiye nasıl güvenebilir? Yanı sıra hükümetin yıllardır süren krize rağmen mevduatları geri ödeme konusunda net bir yol haritasına sahip olmaması, bankacılık sektöründeki belirsizliği kalıcı hale getirmekte.

Nakit ekonomisi kontrolsüz

Makroekonomik göstergeler bir yana, Lübnan’da iş yapmanın önündeki mikro düzeydeki engeller ülkeyi uluslararası yatırım sahnesinin en alt sırasına itmekte. Bu bağlamda uluslararası endeksler tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor:

Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı Endeksi’nde Lübnan’ın 143. sırada yer alması yüksek bürokrasi ve işlem maliyetlerine işaret ediyor. OECD Ülke Riski Derecelendirmesi’nde 7 en yüksek risk sınıfında bulunması, ülkeyi “yatırım yapılamaz” statüsüne sokuyor. Yine Heritage Vakfı Ekonomik Özgürlük Endeksi’nde ise sadece 44,1 puanla (dünya ortalaması 60), Lübnan ekonomisi “şiddetle kısıtlanmış” kabul ediliyor

Mezhepsel bölünmelerin yargıya bile yansıdığı ülkede bir yatırımcı için, 

  • Yargının ve yönetimin felç olması, ekonomik mevzuatların yayımlanmasındaki gecikmeler,
  • Elektrik sektörünün dahi sağlam olmayışı ve altyapının iç savaştan beri düzelmeyen kötü durumu büyük caydırıcı etken durumunda. 

Ayrıca paranızı bile alamadığınız ülkede banka kredilerinin felç olması ise, sanayi, gayrimenkul geliştirme ve inşaat gibi orta vadeli, gerçek anlamda büyüme yaratan sektörlerin bir türlü toparlanmasını engellemeyi sürdürüyor.

Bitmeyen jeopolitik riskler

Lübnan’daki belirsizliğin en büyük kaynağı, ekonomik faktörlerden çok, siyasi ve güvenlik istikrarsız durumu. Bu istikrarsızlığın kalbinde ise Hizbullah örgütünün kuruluşundan beri devlet içindeki konumu ve dış finansman kanalları yatmakta. Bu husus, yabancı yatırımı da doğrudan ABD’nin terörle mücadele ve yaptırım mekanizmalarının hedef tahtasına koyuyor.

ABD Hazine Bakanlığı’ndan gelen heyetler, Lübnan’a net bir talepte bulunuyor. “Hizbullah’ın tüm finansman kanallarını, hangi biçimde olursa olsun, kapatın nakit ekonomisini sona erdirin.” ABD, bunu Hizbullah’ın silahsızlandırılmasıyla eş öncelikli bir görev olarak görmekte. Yine ABD’nin asıl endişesi, İran’dan Hizbullah’a gelen 1 milyar dolar gibi büyük meblağların bankacılık sistemi dışındaki nakit kanalları, döviz büroları, El-Karz-ül Hasan Vakfı ve diğer kuruluşlar üzerinden hareket etmesi.

Lübnan Merkez Bankası’nın (BDL) uluslararası kurumlardan takdir gören şeffaf mekanizması olsa bile, nakit transfer ekonomisinin denetimsizliği asıl sorunu teşkil ediyor. Lübnan Merkez Bankası “takdir edilen şeffaf mekanizmasını” ABD’nin baskısıyla hayata geçirdi. Şöyle ki: ABD heyetinin ziyareti üzerine, Lübnan Merkez Bankası’nın dövizciler ve transfer şirketleri için 1.000 dolar ve üzeri transferlerde eKYC (Müşterini Tanı) prosedürlerini zorunlu kılması işte uluslararası baskının bir sonucu. Ama bu yine ülkeyi kilitliyor. Zira nakit işlemlerin zorlaşması ve işlem maliyetlerinin artması anlamına geliyor ki, bu da zaten ülkede felç olmuş iş ortamını daha da zorlaştırıyor.

Yazımızın başında “yatırımcılar Lübnan’a neden yatırım yapmaz” diye sormuştuk. Çünkü bir yatırımcı, Hizbullah’ın finansman faaliyetlerinden dolayı ABD yaptırımlarının hedefi haline gelebilecek bir coğrafyada faaliyet gösterme riskini üstlenmek istemez. Hizbullah yüzünden sürekli süre gelen İsrail saldırılarının yanı sıra sınır kontrolü (liman ve havaalanları dahil) tam sağlanamadığı sürece, güvenlik ve mali istikrar, birbiriyle bağlantılı, çözülemeyen bir sorun olmaya da devam edecektir

Lübnan, turizm ve lüks hizmetler gibi önemli yatırım gerektirmeyen, kısa vadede kârlı faaliyetler veya uzun vadede toparlanma umuduyla arazi ve gayrimenkul spekülasyonu için cazip olabilir.

Ancak bu durum, yüksek risk iştahına sahip, son derece bilgili yatırımcılar için olduğu ifade ediliyor. Ülkede sanayi, eğitim, inşaat ve kitlesel turizm gibi gerçek anlamda büyüme ve istihdam yaratan faaliyetler, banka kredileri dondurulduğu ve siyasi istikrar sağlanamadığı sürece durgunluğunu sürdürecektir.

Ne yazık ki işte Lübnan, geçmişteki parlak günlerinin aksine bugün kurumsal güvensizliğin, jeopolitik riskin ve hukuksuzluğun birleştiği, yatırım yapılamayacak bir ülke statüsünde. Bunun ilk çözümü mezhep bölünmelerinin önünün bir gün alınıp, ülkenin bir ulus devlee dönüşmesinde yatıyor. Her şeyin gelip dayandığı nokta Lübnan’ın ulus devlet olamaması. Ülke bir gün ulus devlet halini aldığı takdirde ulusal iradenin devletin otoritesini sağlamlaştırma ve Hizbullah’ın finansal kanallarını kesme konusunda göstereceği kararlılık, ancak o zaman ülkenin geleceğini belirleyebilir.

Yoksa ne Hizbullah geri adım atar ne de siyasi ve ekonomik ilerleme yaşanır.

Görsel: en.majalla.com

İlgili yazı:

Taksi kriziyle çöken ülke
EtiketlendiEkonomi
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanÖzer Arslanpay
Takip et:
18 yıldır gazetecilik mesleğini sürdürüyor. "Dış Politika Sorunları Bağlamında Azerbaycan Kamu Diplomasisinin Değerlendirilmesi" başlıklı yüksek lisans teziyle uluslararası ilişkiler alanında akademik uzmanlık kazanmıştır. Akademik çalışmaları çerçevesinde yayımlanan ilk bilimsel makalesi “Azerbaycan-Hindistan İlişkileri”, bu alanda yapılan öncü nitelikteki çalışmalardan biridir. Gazetecilik kariyeri boyunca çok sayıda gazete yazısına imza atan Arslanpay, hem akademik hem de medya alanındaki üretimlerine devam etmekte, ulusal ve uluslararası düzeyde kamu diplomasisi, dış politika ve Türk dünyası üzerine içerikler üretmektedir. Özer Arslanpay bekardır. İngilizce, Rusça bilmektedir.
Önceki Makale Cebimizdeki “mapushane”
Sonraki Makale Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
19 Kasım 2025
Köşe YazılarıManşet

Cebimizdeki “mapushane”

Erdal Çolak
19 Kasım 2025
GünlükManşet

Eleştirilen sistem MESEM

Medya Günlüğü
19 Kasım 2025

Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Mehmet Şüküroğlu
19 Kasım 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?