İki yıl önceydi galiba, Amerikalı genç ve güzel bir kadının bir videoda anlattıklarını şaşkınlıkla izlemiştim. Odasında yapılan çekimde bilgisayarının ekranında yakışıklı genç bir adam vardı. Kadın o adamı kendisinin yarattığını anlatıyordu.
Boyunu posunu, gözünün rengini, dudağının biçimini, her şeyini kendisi yaratmış. Sadece fiziksel özelliklerini değil, huyunu suyunu, mesleğini işini, zevklerini davranışlarını da belirlemiş. “Tam da istediğim gibi oldu, ideal erkeğimi yarattım” diyordu.
“Beni nasıl mutlu edeceğini çok iyi biliyor. Nasıl iltifat edeceğini biliyor. Kalbim kırıldığında en tatlı sözleri ediyor. Ne zaman çiçek çikolata göndereceğini biliyor. Doğum günümü unutmuyor. Hiçbir önemli anımızı kutlamayı unutmuyor. Çok da cömert. Hayatımız çok harika, giderek daha da güzelleşiyor” diyordu.
Soru üzerine, onunla kafelerde restoranlarda buluştuğunu, sinemalara tiyatrolara gittiğini, seks konusunda da çok iyi olduğunu, kendisini tatmin edebilmek için her türlü hüneri sergilediğini anlatıyordu. Onunla olduğundan beri ne kadar mutlu olduğunu ballandırdıkça ballandırıyordu. Erkek arkadaşı o kadar mükemmelmiş ki tek kaygısı bir gün kendisini terk ederse diyeymiş.
Kendisine bu ideal erkeği yaratabilmesi bir bilgisayar programı sayesindeymiş. Düzenli ödemeler yaparak sürekliliği sağlanan bu hayali adam ile gerçek olanlardan çok daha verim almış. Sadece ekranda olması hiç sorun değilmiş. “Şu halime bir baksanıza; bu kilolarla, bu karamsar halimle hayalimdeki prense nasıl ulaşabilirdim, eğer bu uygulama olmasa…” diyor.
“Hayat bana acımasız davrandı. İşten atıldım. Sevgilim terk etti. Ailemle aram bozuldu. Üzüntüden aşırı kilo aldım. Depresyona girdim. Hayatımın ışığını kaybetmiştim. Sonra bir gün bu programı buldum. İstediğim verileri girdim. Kendi yarattığım sevgilimle hayatımı geri kazandım” diyor. Program devamlı geliştiriliyor, diyor. O sırada kapı çalınıyor ve gelen kurye koca bir buket papatya verince çok seviniyor. Gördünüz mü, en sevdiğim çiçeği yollamış, nasıl da beni sevindirmeyi biliyor çünkü bu sabah biraz kötü uyanmıştım onu fark etmiş, diyor. Ağzım açık izliyorum bu videoyu ve sonra da unutuyorum…
Bu hafta bir haber okudum. Çin’de Sun Kai adında orta yaşlı bir adam yaşlı annesi ile bilgisayar ekranından konuşuyor. Karısıyla bile konuşamadığı bir konuyu annesine anlatıyor. Annesi sessizce dinleyip arada bir “sen bilirsin, sen nasıl istersen öyle yap” falan gibi sıradan yorumlar yapıyor. Malum politika gereği Çinli Sun, annesinin tek çocuğu, annesi de 5 sene önce ölmüş. Ekranda konuştuğu annesinin dijital kopyası.
Annesi 2019 yılında öldüğünde Sun Kai, Yapay Zeka (AI) şirketi Nanjing’e başvurmuş. Bu şirket 2017 yılında kurulmuş ve aslında kendisi de kuruculardan biri. Annesinin fotoğraflarını ve bazı videolarını vermiş. Şirket ağırlıkla dijital ses üzerine çalışıyormuş. Dört aylık yoğun bir çalışma sonrasında annesi hem görüntü olarak oluşturulmuş hem de konuşturulmuş. Telefonla bile görüşmek mümkün oluyormuş.
“Annemin görünüşü tam mükemmel olmadı, hâlâ üzerinde çalışılıyor ama “daha yemeğini yemedin mi sen” diyen sesini duymak beni çok mutlu ediyor” diyor. Annesi şimdilik daha önceden yazılmış basit yanıtlar verebiliyor ama sürekli geliştiriliyormuş. En çok da sese duygu tonu ekleme üzerine çalışıyorlarmış.
Çin’de ölen sevdikleriyle canlıymış gibi görüşebilme isteği çok yoğunmuş. Pazarın büyüklüğü yüzünden yarım düzine kadar şirket sadece bu konuda çalışıyormuş. Daha şimdiden binlerce insan sevdiklerinin avatarları için ödemeleri yapmış. Avatarlar şimdilik robot gibi görünüyor olsa da her geçen gün daha esnek, daha insana benzer olmaktaymış.
Dijital ölümsüzlük Çin’de şimdiden büyük bir endüstri olmuş. Bir yandan konunun psikolojik boyutu tartışılıyor ve öldüğünü kabullenmek yerine sanalı ile devam etmenin sağlıklı olup olmadığı konuşulurken diğer yandan işin ahlaki boyu tartışılıyor; ölmüş birini ölmemiş gibi göstererek yapılabilecek kötü şeyler konuşuluyor. Ancak bu konuyla yaratıcı şirketler hiç ilgilenmiyor. Oğlu trafik kazasında ölen 93 yaşındaki anneye oğlunun “deep fake” görüntüsüyle video görüşme yaptırılarak öldüğünün gizlendiği örnek, pazarı büyütmek için kullanılıyor vb.
Bu işlerle ilgilenen bir şirketin genel müdürü “su akar, yolunu bulur” havasında. Çin, devasa bir ülke, sadece yüzde bir bile ölen sevdiğinin dijital olarak klonlanmasını istese, oluşacak pazar çok büyük. Kimse bu pazardan pay almayı kaçırmak istemez, diyor.
Amerika, Çin ya da başka bir yer fark etmez, AI Avatar pazarı gerçekten büyük. Fotoğraf, video ve ses kaydı ne kadar çoksa, canlı ya da ölmüş olması fark etmez, AI ile klonlananların gerçekliği giderek artıyor.
İster yoktan bir sevgili yarat ister yok olmuş sevdiğini hâlâ varmış gibi yap, sonuçta “miş gibi” olduğunu bildiğin halde, yokluğu varlığa çevir: İnsan duyguları çok ilginç ama insanın duygusal ihtiyaçlarına odaklanan teknolojinin ardındaki ticari zihniyet daha da ilginç.
Ticari zihniyet deyince, sosyal medya sayesinde influenzır (influencer) diye bir meslek türedi ya, bazı şirketler gerçek insan yerine “AI Influencer” kullanmaya çoktan başlamış. 3 yıl önce bu iş başladığında hareket eden ve konuşan bir Avatar’a sahip olmak için 3.000 dolar ödemek gerekirken şimdiler de 300 dolara bile edinebiliyormuş. Öyleyse hangi firma gerçek bir sosyal medya fenomenine para öder ki artık. Üstelik gerçek olanların da her şeyleri zaten çakmayken…
Çakma demişken, bırakın GDO’lu ürünleri, tümüyle çakma et, süt ve yumurta üretilebilmişken organik olanın devri aşama aşama kapanmıyor mu? Yediklerimizi boş ver, gözümüzün bebeği bozulan lensler sökülüp yerine yapay lensler yerleştirilirken, çalışmayan iç kulak tümüyle değiştirilip yerine duyma makinesi konabilirken, eriyen kalça kemiklerimizin yerine metalden kemiksiler yerleştirilirken, sarkan memelere dipdiri torbalar, kalkmayan penislerin içine diklenebilen çubuklar yerleştirilirken insanın kendisi organik mi ki? Gözlük kullanma devrimi çoktan miyadını tamamladı tamam da bozulunca hayatımızın da sonlandığı damarlarımızın bile yenisi ile değiştirilmesi gündelik işlerden olmadı mı? Eskiyenin yerine yeni organ takılabilecek günlere erişmedik mi? Bırakın insandan insana ya da hayvandan insana organ naklini tümüyle laboratuvar ortamında üretilen mesaneler, karaciğerler var artık, beyin hücrelerinin üretimine bile başlandı.
Fiziksel dünya bir yana, duygularımız ve davranışlarımız da yapay artık. Erişip kaybedilen belki de hiç erişilemeyen mutlulukları sergilemek için sosyal medyada gülümseyen fotoğraflar paylaşılmasının neresi organik ki? Dıştan da içten de dönüştük. Kurbağa atılan kazanın suyu gibi yavaş yavaş ısıtılarak, dönüştürüldük. Parça parça, adım adım robotlaştık, yapaylaştık.
Teknoloji ve ticaretin el ele vermesi bizi sanal/dijital bir dünyada yaşatıyor. Gideceğimiz adresi GPS söyler, otomobiller insansız gidebilir, sürücüsüz trenler uçak hızına ulaşabilir, uçaklar pilotsuz konabilirken, evleri robotlar süpürür, kapıları Alexa açıp kapatırken, merak ettiklerimizi Siri cevaplar, tansiyonumuzu telefon ölçer, kalp atışımız bozulduğunda kol saatimiz ambulansı ararken, kaybolan köpeğimizin kolyesi ya da bunadığı için kaybolan yakınımızın ayakkabısı olduğu yeri bilgisayar ekranımıza yansıtırken, kıskandığımız kişinin telefonunu taa öteki şehirde bile olsa (gizlice) kendi telefonumuzdan dinleyebilirken, siz eğer bu ışık hızıyla dönüşüme şaşkın değilseniz yaşınız gençtir hepsi o…
Ancak siz de yaşıtlarımız gibi “neler oluyor yahu, nereye düştük biz?” diye soruyorsanız cevabı belli:
Yarının içine düştük…
Not: Benim gibi hiç “deep fake” insan görmediyseniz, Sun Kai’nin annesinin ölümünden sonra yaratılan (!) halini izleyebilirsiniz. (Yazının başındaki fotoğrafı değil ortasındaki videoya tıklayın)