Yapısal reform ülkemizde içi boşaltılan kavramlardan biri. Her siyasetçinin mutlaka kullandığı ama içini dolduramadığı bir kavram.
Aslında reformlar için sihirli bir formül yok. İrlanda örneğinde göreceğimiz gibi temel politikaların siyasetten bağımsız kararlı bir şekilde uygulanması yeterli. Daha anlaşılabilir olması için gelin yakın tarihte İrlanda’nın gerçekleştirdiği başarı öyküsünü yakından inceleyelim:
İrlanda, 1990’lardan itibaren uygulamaya koyduğu çok boyutlu yapısal reformlarla, kısa sürede Avrupa’nın en dinamik ekonomilerinden biri hâline gelmiş ve “Celtic Tiger” (Kelt Kaplanı) olarak anılmaya başlanmıştır.
İrlanda’nın başarısı, yalnızca küresel sermaye akımlarına açık olmasıyla değil, aynı zamanda bu sermayeyi çekebilecek kurumsal altyapıyı, nitelikli iş gücünü ve siyasi kararlılığı inşa etmiş olmasıyla ilgilidir. Bu dönüşümün yapıtaşlarını oluşturan reform alanlarını birlikte inceleyelim:
Kalkınmanın temel taşı eğitim reformları
İrlanda’nın en stratejik reform alanı eğitimdi. 1995 yılında başlatılan eğitim reformlarının etkisi, 2005 itibarıyla istihdam artışı ve verimlilikte sıçrama şeklinde görülmeye başlandı. 2010 yılında ülke, Avrupa’nın en büyük yazılım ihracatçılarından biri hâline gelmişti.
Reformların odağında, nitelikli iş gücü yetiştirmek vardı.
- STEM (bilim, teknoloji, mühendislik, matematik) alanlarında yükseköğretime yatırım yapıldı.
- Üniversiteler ile özel sektör arasında iş birlikleri kurularak uygulamalı araştırmalar teşvik edildi.
- Mesleki eğitim sistemi yeniden tasarlandı, gençlerin istihdama katılımı kolaylaştırıldı.
- İlk ve orta öğretimde ücretsiz eğitim politikasıyla okullaşma oranı önemli ölçüde yükseldi.
Bu reformlar, İrlanda’yı Google, Facebook, Apple gibi teknoloji devleri için bir yetenek havuzu hâline getirdi.
Vergi reformları
İrlanda’nın yatırımcılar için cazip bir ülke hâline gelmesinde, kurumsal vergi oranının yüzde 12.5’e düşürülmesi kilit rol oynadı.
- Basit ve öngörülebilir bir vergi sistemi oluşturuldu.
- Özellikle teknoloji şirketleri, Avrupa merkezlerini İrlanda’ya taşıdı.
- İrlanda, doğrudan yabancı yatırımların akınına uğradı.
Bu politika, sadece sermaye değil, yüksek ücretli işler ve yenilikçi yatırımlar da getirdi.
Kamu yönetimi ve bütçe disiplini
1980’lerde yüksek borç ve enflasyonla mücadele eden İrlanda, 1990’larda mali disiplini sağlayarak güven kazandı.
- Kamu harcamalarında verimlilik esas alındı.
- Bütçe açıkları kontrol altına alındı.
- AB kriterlerine uygun şeffaf ve sorumlu mali politikalar benimsendi.
Bu yaklaşım, yatırımcılara yalnızca düşük vergi değil, aynı zamanda istikrarlı bir ekonomik ortam da sundu.

Bilgi ekonomisine geçiş
İrlanda, sadece dış yatırım çekmekle yetinmedi; aynı zamanda bilgi üretimini destekleyen politikalar AR-GE politikaları da geliştirdi.
- Science Foundation Ireland gibi kurumlarla bilimsel araştırmalara yatırım yapıldı.
- Start-up’lara fonlar, vergi teşvikleri ve altyapı desteği sağlandı.
- Girişimcilik kültürü eğitim ve finansmanla desteklendi.
Bu politikalar, ülkenin ekonomik dönüşümünü yalnızca ithal bilgiye değil, yerli üretime ve inovasyona da dayandırmasını sağladı.
İş gücü piyasası reformları
Verimliliği yüksek, kapsayıcı ve dengeli bir iş gücü politikaları sayesinde:
- Kadınların iş gücüne katılımı teşvik edildi.
- Eğitim politikaları ile nitelikli işgücü arzı arttırıldı
- Hükümet, işçi sendikaları ve işveren örgütleri arasında sosyal diyalog mekanizmaları kurularak çatışma yerine uzlaşma önceliklendirildi.
Sonuç kalıcı refah
İrlanda’nın başarısı, yalnızca kısa vadeli ekonomik büyümeden ibaret değildir. Eğitimden vergiye, Ar-Ge’den kamu yönetimine kadar bütüncül bir yapısal reform paketi, ülkenin uzun vadede yüksek gelirli, inovatif ve istikrarlı bir ekonomi olmasını sağladı.
Bugün İrlanda; dünya devlerinin Avrupa merkezine ev sahipliği yapan, nitelikli insan kaynağına sahip, AB içinde rekabetçi bir ülke. Bu başarı, tesadüf değil; planlı, sabırlı ve stratejik reformların doğal sonucudur.
Orijinal fotoğraf: pesmaastricht.com
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: