Yapay zekânın ilerlemesi bir yandan olumlu gelişmeler doğururken, bir yandan da daha fazla gözetlenen, verileri didik didik edilen bir toplum yapısına doğru gidiyoruz.
Bunun başını Çin çekiyor. Sosyal kredi sistemiyle, yurttaşları ‘yola getiren’ Çin, ticaret kanalları yoluyla gözetim teknolojilerini başka ülkelere yayıyor. Yapay zekâ, bir yandan da yaşamımız için vazgeçilmez oluyor. Örneğin, Britanyalı komedyenler, espri bulmakta zorlandıklarında çareyi yapay zekâdan espri sormakta buluyor. Gerçi yapay zekânın bu konuda çok gelişkin olduğunu söylemek zor. Bir yandan da seks robotları geliyor. “Bunların etkileri büyük olacak” diyebiliriz. Dokunusuz orgazm teknolojileri geliştiriliyor. Nasıl mı? Bunlar, beynin orgazm bölgelerini uyaran uygulamalar. Korku senaryoları da ilgi çekiyor: Yapay zekânın bilinçlenmesi, distopyalara kapı aralıyor. Ancak, bundan -belki de şimdilik- çok uzakta olduğumuz da bir gerçek. En tehlikeli gelişme ise, bu değil; yapay zekâlı silahlar konusu. Bu silahlar artık insanlardan emir almadan, bağımsız çalışıyorlar. Bu da, bu silahların ilk üretiliş felsefesine ters düşüyor. Buna göre, bu silahları insan eli denetleyecekti, ama öyle olmuyor.
Robotların lokantalarda kullanılışı ilgi uyandırıyor. Örneğin, pizza yapımının tüm aşamalarını yansılayan ve sonunda lezzetli bir pizza ortaya çıkaran tümüyle otomasyon pizza robotuyla karşılaşıyoruz. Ancak, başka örneklerde tümüyle otomasyona uğratılmış garsonluk modeli tepki çekiyor, insancıl bulunmuyor. Tıpta ise, kimi riskler bir yana, yapay zekâ önemli gelişmeler kat ediyor. Engellilere merhem oluyor. Fakat bu tartışmada sosyolojik boyutu gözden kaçırmamalı: Yapay zekâ araçlarına eşit erişim, toplumsal adalet için şart. Ancak bu teknolojiler, oldukça pahalı ve çoğunlukla maddi durumu iyi olanlara hizmet ediyor. Belki de şimdilik… İlerleyen yıllarda bu tür teknolojiler, seri üretime geçilerek ucuzlayıp evlere girebilir. Bu da, aklımıza bugün özellikle ileri yaşlardakilerin yaşadığı evlerin vazgeçilmezi olan şeker ve tansiyon ölçme aletlerini getirir.
Hollywood grevde. Bir Black Mirror bölümünde de işlendiği gibi, oyuncuların yapay zekâyla görüntüleri alınıp bundan sonra oyunculara gerek kalmadan film çekilebilecek. Bunun için oyuncular sokakta. Bir yandan da, yazarlar, yapay zekâ şirketlerini dava ediyor, “üretici yapay zekâ bizim yazılarımıza dayanıyor” diyerek. Aynı biçimde, ressamlar, yapay zekâ şirketlerinden telif hakkı talep ediyor. Bütün bunlar olurken, yapay zekâ hayranlarının, ki bunlara ‘zekâ fetişistleri’ diyebiliriz, yapay zekânın ortaya koyduğu ayrımcılıkları gözden kaçırmalarını not etmeliyiz. Veriler ayrımcı olunca, yapay zekâ da ayrımcı sonuçlara ulaşıyor. Örneğin, işe alımlarda kadınlar daha önce alınmadıysa, yine alınmıyorlar. Yapay hukuk programları ise, Siyahları genellikle suçlu sayıyor; çünkü Amerikan yargı sisteminin açık ve örtük ırkçılığı verilere yansıyor.
Sosyoloji, yapay zekânın olası kötüye kullanımları konusunda zaten uyarı bayraklarını açmıştı. Ancak, beklenmedik kötüye kullanımlar da ortaya çıktı: Özellikle Hindistan’da dolandırıcılar, yapay zekâ kullanarak, kullanıcıların seslerini ve görüntülerini taklit ederek para istiyorlar. Gerçekle yalan birbirine karışıyor. Derin sahtecilikle (deepfake) yüzler değiştiriliyor; insanların yapmadıkları şeyler yapmışlarmış gibi gösteriliyor. Bu gerçek-yalan muğlaklığını Trump’ın popülerleştirdiği hakikat sonrası ve alternatif gerçek gibi kavramlarla da ilişkilendirebiliriz. Ama daha da ötesi var: ChatGPT gibi sohbet robotları, veri uyduruyor, kaynakça uyduruyor. Yapılmamış araştırmaları yapılmış gibi gösteriyor. Ya da bir şairin şiirini okumasını istediğinizde kendi kendine şiir yazıp onu okuyor ve bunun kendi şiiri olduğunun farkında bile değil. Çağımız, gerçekle yalanın ve sahtenin iç içe geçtiği bir çağ olacak. Bunun önüne geçmek oldukça zor.
Bütün bu sorunlara karşı çeşitli, birbirleriyle ilişkili kavramlar üretilmiş durumda. Bunlar, etik yapay zekâ, sorumlu yapay zekâ, insancıl yapay zekâ gibi örneklerden oluşuyor. Ama bu önerileri büyük şirketler ve büyük devletler nezdinde kim dinliyor? Hiç kimse. Dolayısıyla, bu iyicil girişimler kitleselleşip norm haline gelemiyor.
Oppenheimer filmini, yönetmeni yapay zekâya bağlıyor ve felaket senaryosuna karşı uyarıyor. Ona göre, bu gidişle, yapay zekânın atom bombası gibi ölümcül sonuçları olacak. Yapay zekâ alanında gerekli düzenlemeler yapılmazsa böyle olacak gerçekten de… Fakat hukuksal düzenlemeler yine büyük şirketlerin ve büyük devletlerin çıkarlarına göre şekilleneceğine göre, bu konuda iyimser olmak zor görünüyor. Tek çıkış, dünya üzerindeki emek ve demokrasi güçlerinin bu gelişmelere uyanıp harekete geçmesi. Oysa bu güçlerin başka gündemleri var. Sıra yapay zekâ adaletine gelmiyor. İnsanlığın bir geleceği olacaksa gelmek zorunda…
ulasbasar@gmail.com
***
Ulaş Başar Gezgin’in Yapay Zeka Seminerleri:
Yapay Zeka Ne Yapar Ne Yapamaz?: https://www.youtube.com/watch?v=fC9QRagPXOA
Yapay Zeka Söyleşisi: https://www.youtube.com/watch?v=BMUf0fVg14A
Toplumsal Yönleriyle Yapay Zeka-1: https://www.youtube.com/watch?v=IwgDozwxBuw
Toplumsal Yönleriyle Yapay Zeka – 2: https://www.youtube.com/watch?v=CuSmWU0ISQc
Yapay Zeka Sosyolojisi – Özet Sunum: https://www.youtube.com/watch?v=nfMJuV2FVls
Yapay Zeka Sosyolojisi – Seminer: https://www.youtube.com/watch?v=ATg-Y6rgi1o
Psikoloji ve Yapay Zeka – Özet Sunum: https://www.youtube.com/watch?v=WvQG5pXvZ3Q
Psikoloji ve Yapay Zeka – Seminer: https://www.youtube.com/watch?v=CeBelIM5dco