Küresel ölçekte yaşanan ekonomik krizler sadece rakamların ve grafiğin değil, büyük dönüşümlerin de habercisidir.
Tarihte her büyük kırılma dönemi, yeni bir düzenin kurulmasına zemin hazırlamıştır. Bugün ise tam da böyle bir eşikteyiz. Çünkü hayatımıza yapay zekâ girdi. Hem de öyle yavaş yavaş değil; bir dalga gibi iş dünyasını, üretimi, istihdamı ve hatta günlük yaşamı dönüştürerek.
Geçmişte ekonomik krizler çoğu zaman üretimle teknoloji arasındaki uyumsuzluklardan çıkardı. Şimdi ise bu uyumsuzluk, yepyeni bir oyuncunun –yapay zekânın– sahneye girişiyle daha da belirginleşti. Fakat bu kaotik ortam aynı zamanda, eski yapıları tasfiye edip sermayeyi daha verimli alanlara yönlendirme fırsatı da sunuyor. Bu dönüşüm sürecinin kaybedenleri, üretim ve finansman yapısındaki yeni düzene ayak uyduramayan işletmeler ve çalışanlar oluyor. Kazananlar ise bugünü değil, geleceği planlayanlar olacak.
Yedi yıl önce yazdığım bir analizde, 2008 küresel krizinin aslında yeni bir sanayi devriminin işareti olduğunu söylemiştim. Bugün bu dönüşümün adını daha net koyabiliyoruz: Yapay zekâ destekli üretim ve yönetim sistemleri. Artık sadece maliyet değil, hız, esneklik ve kişiselleştirme ön planda.
Bir örnek düşünelim: Yakın gelecekte bir tüketici bir cep telefonu almak istediğinde, hazır modellerden birini seçmek yerine özelliklerini tasarımını kendi belirleyecek ve bu sipariş tüketiciye en yakın akıllı fabrikaya iletilecek ve ürün tamamen makineler tarafından üretilip alıcıya gönderilecek. Ne insan emeği ne de klasik tedarik zincirleri bu işin içinde olacak. Bu örnek bile başlı başına şunu gösteriyor: Ucuz ve vasıfsız iş gücü artık bir rekabet unsuru olmadığı gibi gelişmenin önündeki en büyük engeldir.
Sermaye göç etmiyor, veriye yaklaşıyor
Eskiden sermaye ucuz iş gücü neredeyse oraya akardı. Şimdi ise algoritmalar, veri merkezleri ve işlem gücü neredeyse oraya gidiyor. Bu, özellikle Çin, Hindistan, Vietnam gibi üretim merkezlerinin yerini yeniden tartışmaya açarken, Türkiye gibi ülkeler için de ciddi bir uyarı anlamına geliyor.
Yeni soru şu: Biz teknoloji mi üretiyoruz, yoksa teknolojiyle sadece montaj mı yapıyoruz?
Eğer ikinci şıktaysak, yapay zekânın yaygınlaşmasıyla birlikte bizim modelimizde büyük boşluklar oluşacak. Çünkü sadece satın alınan teknolojiyi kullanarak rekabet etmek artık mümkün değil.
Bu değişime ayak uydurmanın tek yolu nitelikli insan gücü yetiştirmekten geçiyor. Bugün inovasyonun motoru bilgi, bilgiyi üreten ise iyi eğitim almış bireyler. Yapay zekanın bu kadar merkezi hale geldiği bir ekonomide, ne inşaatla ne ticaretle ne de klasik üretimle sürdürülebilir büyüme sağlanabilir. Asıl kalkınma modeli, insana ve inovasyona yapılan yatırım olmalı. Eğitim sisteminden başlayarak, müfredatın geleceğin mesleklerine göre yeniden yapılandırılması şart.
Kodlama, veri bilimi, algoritma okuryazarlığı gibi konular sadece teknik okullarda değil, ilkokuldan itibaren hayatımıza girmeli.
Demokrasi, hukuk ve şeffaflık
Yapay zekâ çağında artık sadece teknoloji üretmek değil, aynı zamanda etik, özgürlük ve denetim mekanizmaları da önem taşıyor. Çünkü veri güvenliği, algoritmaların şeffaflığı ve bireysel haklar olmadan teknolojik gelişim bir süre sonra toplumsal çöküşe neden olabilir. Bu yüzden ekonomik kalkınmayı sadece fabrika ve ihracat rakamlarıyla ölçmek yetersiz kalıyor. Adaletli hukuk sistemi, düşünce özgürlüğü, girişimciye güven veren ortam artık ekonomik rekabetin de ana bileşenleri arasında.
Şu sorular artık Türkiye için kaçınılmaz:
-Büyüme modelimiz dış yatırımlara mı dayanıyor?
-Üretimimiz ithal teknolojiye mi bağlı?
-Sanayimiz başka ülkelerin talebine göre mi şekilleniyor?
-İnsan kaynağımız 21. yüzyıl yetkinliklerine ne kadar sahip?
Eğer bu sorulara verdiğimiz cevaplar bizi ithal teknolojiye ve dış kaynaklı büyümeye işaret ediyorsa, önümüzdeki dönemde ekonomik riskler daha da derinleşecek demektir.
Ne yapmalı?
1-İnsan sermayesine yatırım: Ezberleyen değil, düşünen, analiz eden bireyler yetiştirmeliyiz.
2-Ar-Ge ve yerli teknoloji: Savunma sanayi dışında da katma değerli ürünler üretmeliyiz.
3-Veri ve yapay zeka stratejisi: Ulusal düzeyde veri yönetimi politikası geliştirilmeli. Veri artık para kadar değerli.
4-Eğitim reformu: Eğitim sistemimiz, teknoloji okuryazarlığını temel becerilerden biri haline getirmeli.
5-Hukuk ve ifade özgürlüğü: Güven veren bir toplum yapısı, yatırım ve inovasyonun temelidir.
Son söz
Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişme değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal ilişkileri kökten değiştiren bir kırılma noktasıdır. Türkiye’nin bu süreci doğru okuyarak gerekli dönüşümleri gerçekleştirmesi, önümüzdeki on yıllarda söz sahibi olmasının ön koşuludur. Kısacası, artık yapay zekâ ile yarışmıyoruz, onunla birlikte üretim yapmayı öğrenmeliyiz. Bu yeni düzende ayakta kalmanın tek yolu ise, insanı merkeze alan bir kalkınma stratejisini hemen şimdi hayata geçirmekten geçiyor.
Orijinal fotoğraf: rttnews.com
1.Bölüm:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: