Cuma, 9 May 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Yalanlarla başlayan savaş

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 21 Mart 2025 20:14
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

ABD’nin Irak’ı işgalinin üzerinden 22 yıl geçti. Bu işgal, olmayan kitle imha silahları iddiasına dayandırılmıştı. Uluslararası hukukun ihlalinin etkileri, bölgede ve dünyada hâlâ sürüyor.

Askerî açıdan bakıldığında Irak’ın ABD, İngiltere, Avustralya ve Polonya’dan oluşan “gönüllüler koalisyonunun” geniş çaplı işgaline karşı koyacak gücü de yoktu, imkânı da. Üç hafta sonra “zalim diktatör” Saddam Hüseyin devrildi. Savaşın başlamasından altı hafta sonra da “zafer kazanmış bir Başkan” edasıyla George W. Bush, 1 Mayıs 2003’te görkemli uçak gemisi Abraham Lincoln’de tarihi “Görev tamamlandı” açıklamasını yaptı.

Amerikan ordusu tarafından yapılan bir araştırmaya göre, o zamana kadar ABD liderliğindeki koalisyon Irak’ta tam 29 bin 166 bomba ve füze ateşledi. Ülkenin altyapısının büyük bir kısmı harabeye döndü. İngiliz sivil toplum kuruluşu Iraq Body Count’a göre, ilk etapta 7 binden fazla sivil hayatını kaybetti.

Bu sayı ilerleyen yıllarda daha da arttı. Kesin bir veriye asla ulaşılamayacak olsak da Irak savaşı ve müteakip süreçte en az 200 bin kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Hatta kimi kaynaklar, ölü sayısının bir milyonu bulduğunu iddia ediyor. Örneğin saygın tıp dergisi “Lancet” 2006 yılında 650 bin can kaybından söz etmişti.

Savaş kazanıldı, barış kaybedildi

Batı standartlarına göre yeni ve demokratik bir Irak inşa etmenin, ABD’deki siyasi sınıfın parlak strateji belgelerinde hayal ettiğinden çok daha zor olduğu ortaya çıktı. Ülkenin koşullarına uygun bir planlama yapılmadığı için Washington liderliğindeki işgal kuvvetleri, ülkedeki karmaşık etnik ve dinî fay hatları karşısında ezildi.

19 Ağustos 2003’te Bağdat’taki BM merkezinin hemen önünde bomba yüklü bir araçla düzenlenen saldırıda 22 kişi hayatını kaybetti. Bu olay, işgalcilere karşı isyanın ve yıllar sürecek iç savaşın kanlı başlangıcı oldu.

NATO eski Genel Sekreteri ve dönemin AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Javier Solana, acı bilançoyu şu sözlerle ortaya koyuyordu:

“Eğer hedef, Irak’ı terörden kurtarmak, ülkeyi yeniden inşa etmek ve her düzeyde güvenliği artırmak idiyse sonuç mutlak bir başarısızlık oldu.”

Uluslararası hukukun ihlali

Ceza ve uluslararası hukuk uzmanı Kai Ambos, DW’ye yaptığı açıklamada, Irak’a yönelik saldırının her şeyden önce “BM tüzüğünü ihlal ederek uluslararası hukuka aykırı bir güç kullanımı” olduğunu söylüyor:

“Irak’ın işgalinin, BM Güvenlik Konseyi kararı gibi hukukî bir dayanağı yoktu. BM Tüzüğü’nün 51’inci maddesinde, meşru müdafaa yoluyla güç kullanımını haklı gösterebilecek bazı sebepler sıralanır. Ancak Irak’ın işgalinde bu gerekçelerden hiçbirinin söz konusu olmadığı da açık.”

İşte bu nedenle dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan dahi, Irak savaşını “uluslararası hukukun ihlali” olarak nitelendirdi.

ABD’nin azalan itibarı, gündeme gelen savaş suçları ve işkence vakalarıyla daha da zedelendi. Örneğin 2004 baharında “Ebu Gureyb” tüm dünyada gündemin üst sırasına oturdu. Burası, Saddam Hüseyin döneminde zaten bir dehşet hapishanesi olarak biliniyordu. Ancak işgalden sonra basına sızan bazı fotoğraflar, ABD askerlerinin de burada acımasızca işkence yaptığını gösteriyordu.

ABD, rejim değişikliği operasyonu için iki temel neden göstermişti: Irak’ın sahip olduğu iddia edilen kitle imha silahlarının oluşturduğu tehdit ve Saddam Hüseyin’in El Kaide ile sözde bağlantıları. Oysa bunların doğru olmadığı, kısa süre içinde ortaya çıktı. İşgalden sonra Irak’ta hiçbir kitle imha silahı bulunamadı. Saddam’ın 11 Eylül eylemcileriyle bağlantısı olduğuna dair işkence altında elde edilen kanıtların da gerçek dışı olduğu görüldü.

Savaşa şüpheyle yaklaşan dünya kamuoyunu ikna etme kampanyasının doruk noktası, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın 5 Şubat 2003’te New York’taki Birleşmiş Milletler toplantısında yaptığı konuşmaydı. Powell, Bağdat’taki diktatörün, halihazırda biyolojik kitle imha silahlarına sahip olduğu ve nükleer bombalar üzerinde çalıştığına dair çok sayıda sözde “kanıt” sundu. İki yıl sonra Powell bu konuşmanın “kara bir leke” olduğunu itiraf etti. Eski Dışişleri Bakanı, öz eleştiri yaparak “ABD adına dünyaya yanlış bilgi sunan kişi benim ve bu, sonsuza kadar hayatımın bir parçası olarak kalacak” dedi.

Irak uzun süredir hedefteydi

ABD’de uzun süredir Irak’ta rejim değişikliği sesleri yükseliyordu. Bu çağrılar, 1998 yılında Clinton yönetimi altında “Irak’ı Özgürleştirme Yasası” ile resmî politika haline dönüştü. El Kaide teröristleri, 11 Eylül 2001’de New York’taki ikiz kulelere saldırmadan önce de yeni Başkan George W. Bush’un çiçeği burnunda yönetiminde yer alan “şahinler” grubu, Saddam’ın devrilmesi için bastırıyordu.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından on yıl sonra ABD, küresel çaptaki gücünün zirvesinde olduğunu düşünüyordu. Washington yönetimi bu tek kutuplu dönemde, BM Sözleşmesi’nin sıkı kuralları tarafından kısıtlanmak istemiyordu. DW’nin görüş aldığı Harvard Üniversitesi siyaset bilimcilerinden Stephen Walt, bu tutumu şöyle tanımlıyor:

“Amerikalılar, kurallara dayalı düzenden ve bunun ne kadar önemli olduğundan bahsetmeyi severler. Ancak bu kurallara tam olarak uymak hesabımıza gelmediğinde, onları çiğnemeyi de severiz.”

Nitekim Alman hukukçu Kai Ambos da “Bugün Brezilya’dan Güney Afrika ve Hindistan’a kadar pek çok devlet, eğer Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırı savaşını kınama ya da Moskova’ya yaptırım uygulama konusunda mesafeli duruyorsa, bunun en önemli nedeni, ABD’nin uluslararası arenada yıllardır takındığı bu çifte standartlı tutumdur” yorumunu yapıyor.

(DW Türkçe)

EtiketlendiJeopolitik
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Rusya’da İmamoğlu haberleri
Sonraki Makale İsmail Saymaz’dan mesaj

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

GünlükManşet

Gazetelerin köşe yazıları

Medya Günlüğü
9 Mayıs 2025
GünlükManşet

Bugünkü birinci sayfalar

Medya Günlüğü
9 Mayıs 2025
*Günlük

Sözcü usulü ‘hak, hukuk, adalet’

Medya Günlüğü
9 Mayıs 2025
GünlükManşet

Romanya’yı sarsan adam

Medya Günlüğü
9 Mayıs 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?